25 Kasım 2014 Salı

Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları

Bu sefer nasıl olduysa kendime hakim olup bölüm bölüm okuyabildim kitabı. Üstelik alır almaz başlamadım okumaya. O his gelsin diye bekledim, doğru an hissini. Her şeyin mükemmel olduğu kusursuz birleşimin olduğu O anı!

O beklenen an, iki pazar öncesi kahvaltı sonrasına denk düştü. Pazar kahvaltısı sofrasını dağınık bir halde bırakıp da keyif çayımı içmek üzere yatak odasına, toplanmamış dağınık yatağıma doğru giderken, usulca kitabı da peşimden sürükleyip o kavuşma anına ermiş olmanın memnuniyetiyle başladım okumaya. 4. bölüme gelmiştim ki, dur dedim kendime. Burada dur ki, şu an hissettiğin o ruh zenginliğini diğer günlerde de yaşa. Bu fikrimi nasıl olduysa kabullenerek tüm haftaya yaydım okuma keyfimi. Çölde kalan birinin yanında ki suya gösterdiği özen gibi, her sayfayı itinayla içtim bende.
Ne yaparsam yapayım bitti işte. Bir kez daha ardında güzel hediyeler bırakarak kitap raftaki yerini aldı. Şimdiyse geçen haftaya eşlik eden  Le Mal Du Pays kaldı geride. Haruki Murakami'nin bir kitabını okuyup da, o kitaptan yeni keyifler elde etmeyen olabilir mi? Okuduğum dokuz kitabın her biri sayısız hediyeleri ardında bırakmıştı.



Tıpkı Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu kitabında Turgenyev'i hediye ettiği gibi, bu kitabıyla da beni Franz Liszt gibi harika bir besteciyle buluşturup, La Campanella'ya aşık olmamı sağlayan Murakami'ye teşekkür ediyorum. Tüm kalbimle seviyorum seni.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder