31 Ağustos 2009 Pazartesi

Malumat


Geçen hafta yıllık iznimin son haftasını kullandım. Malum evde tadilat vardı!!!
Zaten hastaydım ve gerçekten uzun zamandır böylesi hastalandığımı hatırlamıyorum. Hem hasta olup hem usta tayfasıyla uğraşmak beni yaşamaktan usandırdı. Ustalar önce her dediğime kolay yenge hallederiz yenge diye girizgah yapıyorlar, sonra sen bir kusur bulunca iş, yok yenge öyle olmaz bak şimdi şöyle diye izahat vermeye dönüşüyor. Yahu akıl var mantık var ama yok adamlara laf anlatamıyorsun. Tabi birde üstüne ev temizliği derken, Allah’ım pazartesi olsun işe gidelim ne olur derken buldum kendimi. Patronumu bile özledim geceleri rüyama girdi.


Neyse, bu arada doğum günüme 2 gün kaldı. Ye ha!
Ramazan münasebetiyle evde oluruz sanırım. Memo hediyemi her zamanki gibi önceden söyledi. Hemen açık ediyor kendisi hiç saklamayı beceremiyor. Hayatımda sürprize yer yok.
Başka sürprizler umuyorum ama…

Bu Eylül yoğun geçecek yine. Burcu Edirne’de bu sene eve çıkacak. Cumartesi günü evi tutmuşlar, bayram sonrası yerleşmeye gidecek. Annemde bu yıl biraz göçebe hayatı yaşayacak sanırım.

Bu arada ateşli hastalık geçirmenin bir getirisi de, çok gerçekçi rüyalar görmek. Oscar’a aday olacak kadar şahane kurguların olduğu rüyalar hem de.
Misal, rüyaların birinde SSBB eşi ve ben Hindistan’a gidiyorduk. Ben yanlarında çömez olarak olaya iştirak ediyorum. Bende bir heyecan, bir mutluluk. Oysa ki onlar gayet vakur bir Guru ifadesiyle takılıyorlar, fakat ben yerimde duramıyorum Çok gerçekçiydi yeminle. En vurucu kısmıysa Bora Bey’in eşinin 6 aylık hamile olmasıydı hem de kızları olacakmış güya.
Aptala malum olur derler Bora Bey, benden söylemesi!!!

Böyle işte. Evde oturmak ve sürekli ev işi yapmak insanın beyin loblarında ciddi hasara neden oluyor benden söylemesi. Tabi buna günlerdir boya kokusu, tiner ve zayıflayan sinirleri de katarsan müthiş bir karma oluyor. Sonrada sihirli mantar yemiş gibi ortalıkta geziniyorsunuz.

30 Ağustos 2009 Pazar

Zafer ve Gurur


30 AĞUSTOS

Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos
İçime bir ordu havası dolar.
Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos,
Bayrak imil imil, geçer ordular...

Geçer tunç adımlar demir göğüsler,
Geçer Mehmetçikler, geçer subaylar,
Hepsinin alnında zaferden süsler.
Geçer hayalimde bir bir alaylar.

Geçer toplar, geçer atlar, yağız, al,
Geçer dağlar, geçer yollar, şehirler...
Yangınlar üstünde ince bir hilal!..
Yaralılar düşe kalka geçerler.

Çılgın bir istekle bu şan akını
Afyon’dan, izmir’e kadar çağıldar.
Unutmuş at gemi, kılıçlar kını,
Can canı unutmuş zafere kadar.

Ne var bu dünyada sana yakışan,
Alnında bir zafer sabahı kadar;
Sen Mehmetçik, söyle büyük kahraman,
Sana zafer kadar yakışan ne var?

Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos,
İçime bir zafer havası dolar.
Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos,
Bayrak imil imil, geçer ordular...

Ahmet Kutsi TECER

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Güzel


Ramazan ayında en çok ezanın arkasından gelen derin sessizliği ve boş sokakları seviyorum.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

İnce Hastalık


Kaç insan ağustos ayında ciğerleri çıkarcasına öksürür? Dün bir ara mendilimde ağzımın kenarından sızan kanı bulucam diye ödüm koptu. Tamda Hıfzı Topuz'un Abdülmecit'ini okumuştum bu hafta. Haremindeki sevgili eşlerini veremden kaybeden ve kendide veremden ölen naif padişahı.

Bu sabahsa, burnumun ucuna benden habersiz birileri gelip bir musluk takmış sanki ve yine gizlice açıverdiler o musluğu. Tıp, tıp, tıp habire damlayan bir burun var yüzümün ortasında. Sabahtan beridir Haapşuuu! diye çırpınıp duruyorum. Antibiyotik içiyor habire o iğrenç pastili emiyorum ve bu yetmezmiş gibi tüm adem oğulları bu mevsimde buzlu limonata içerken ben ılık limonlu sular içiyorum.
Ayrıca o yalancı kapıcı bugünde kapıları takmaya gelmedi, yarın sabah söz yeminle dedi. İnancım yok, saldım çayıra artık ne olacaksa olacak.
Bu hafta başlayacağımız bebek altyapısıda benim sümüklü burnum ve içtiğim antibiyotikler yüzünden ertelendi. İlk seferde tutacak ya, hey yavrum hey!

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Öh hö, köh höö!

Pazartesi işe gelmek başlı başına kötü bir durumken hasta olarak pazartesi işe gitmek tam bir zulümdür. Kesik kesik öksürüp, klimayı kökleyenlere şirretçe çemkirerek habire ben hastayım diye inleyip, mümkünse patron yanından geçerken yüze mahzun bir ifade takınmak kaçınılmazdır. Aksi gibi annemde İstanbul il sınırları dışında olduğundan kendimi öksüz bir fukara gibi hissediyorum. Tıkalı burnumla “Alle ben çok hastayım” diye mızırdanamadığımdan daha da mutsuzum.

Tabi hastalık başlı başına vahim bir durumdur ama daha vahimi yolda hastalanmaktır ki, bu konuyu en iyi Reşat Nuri Güntekin’in Anadolu Notları kitabındaki anlatımından okuyabilirsiniz. Yazarı ne çok sevdiğimi daha öncede yazmışımdır herhalde.

Neyse işte bende hastayken, özellikle ateşim tavan yaptığı sıralarda üstüme bir ölüm korkusu çörekleniyor. Aklıma hemen vasiyetimi yazmak geliyor. Misal Dvd’ler Burcu’ya, kitaplar Banu’ya, takılarım her ikisi arasında eşit dağıtılsın gibi şeyler sayıklamaya başlıyorum.
Aklıma cenaze törenim geliyor. Beni gerçekten seven annem kardeşlerim ve Memo gibi insanların ne kadar üzüleceklerini hatta kahrolacaklarını filan düşünüp hüzünleniyorum. Gözümün önünde canlanan karelere inanasım geliyor.
Nerdeyse kendi cenazem için ağlamak üzereyken silkelenip kendime geliyorum . Deli miyim ben be? Diye söylene söylene kendime çeki düzen verip, derhal kendime Türk kahvesi yapıp güzel bir fal bakıyor ve arada çaktırmadan ne güzel insandın sen ruh dağı diye dertleniyorum.

16 Ağustos 2009 Pazar

Pazar Miskini

Bugün klasik bir pazar günü. Sabah kalkışı, kahvaltı seramonisi ve tüm günü pijamalarla geçirebilme lüksü.

Gerçi boğaz ağrım ayyuka çıkmış durumda. Feleğin çemberinden geçmiş bir travestinin sesi gibi çıkan çatallı sesimle Memo'nun gününe renk kattığım tartışılmaz.
Kendime taze zencefil çayları yaptım limonlu, ballı. İçine çubuk tarçın attığım taze sütler kaynattım yine zencefilde koydum ama ı ıh!
Sanki boğazımda İsa'nın dikenli tacı var. Her yutkunuşta dalayıp geçiyor beni.
Bir sonraki aşaması bademciklerim şişecek gibi ama iyi düşünelim iyi olsun.

TRT 2'de Kırkbeşlik programı vardı onunla oyalandım ama aklımda hep ütü yapmam gerek diye kendime huzur vermeden. Cnbc-e tekrar dizileri, e2 Ellen'in eskileri filan her şey izlenebilir. Ama beynimde yanıp sönen o minik ampül ütüüüü! diye yanıp sönmeye devam etti. Bu fikirden kaçmak için blogun tatlı kollarına attım kendimi. Biliyorum ütü yapmam gerek Agghhh! nefret ediyorum ütü yapmaktan. Sanırım şimdide gidip kakolu kek yapıcam. Yanıp sönen o minik ampülden kaçabildiğim kadar kaçmam gerek.

14 Ağustos 2009 Cuma

Bünyede İsyan


Bugün haftanın en güzel günü. Memo'da geldi daha bir güzel oldu.
Amma velakin bünye bu kadar güzelliği kaldıramadığından hasta oldum. Uzun ıslak saçlarla ve odanın camını açarak uyumalarla davetiye gönderdiğimden olsa gerek bu sabah sevgili boğaz ağrısı, vücutta kırıklık ve alnımda ateş ziyarete geldi.
İlgi ve alakaya ihtiyacım var ve annemde memlekete kendi annesinin yanına gitti. Kim bakacak bana? Memo'ya nazlanmaktan başka çarem yok.

Bu cumartesi gelmesi gereken yeni oda kapılarımız ustanın cenazem var mazeretiyle haftaya çarşambaya kaldı. Bu bir zincirleme aksiliğe doğru gidiyor. Dolayısıyla antre ve mutfağın laminesi haftaya cumartesiye kaldı ve bilin bakalım Ramazan'da ev boyatacak olan kim? Hepsi kapıcının suçu!

Üf ama ya, üff!. İşler yolunda gitseydi ne olurdu?
Bir kerede şaşırt beni cosmos!

11 Ağustos 2009 Salı

Yaş 32


İyiki doğdun sevgilim.


...ve iyiki beni sevdin Memo. Yoksa hayat ne kadar sıkıcı olacaktı.

Altmışikiyi de baş başa kutlarız di mi? Çocuklardan kaçıp soluğu Çiçek Pasajında alırız. Hatta eve dönerken sen bana külahta dondurma alırsın ve çok güzel bir gündü diye geçer içimizden.

Ah! Memo, ben seni ne çok seviyorum bir bilsen. Hayat hep iyi, hep güzel olsun olur mu?

Nice senelere.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Hafta Başı




Memoyla beraber harika bir pazar geçirdik. Önce Tünel'de kahvaltı, ardından bira keyfi ve ayın onbirinde İstanbul'da olmayacağı için erken verilen doğum günü hediyesiyle daha bir güzelleşen ve sinemayla noktalandırdığımız keyifli bir pazar günüydü.

Pazartesi akşamı ise benim için sebzeli noodle keyfiyle
devam etmekte ama içimde Memo'nun yokluğundan kaynaklanan derin bir boşluk var. Cumaya dönecek olan sevgiliyi beklerken bende kendimi okumaya verecek gibi görünüyorum :)

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Cuma-ertesi

Çok çalışılan bir hafta daha geçti. Bu ara neredeyse her akşam işten geç çıkıyorum.
İşten kaytarmayalı çok oldu :)

Cumartesi erken kalktım saat 6 gibi. Yağmuru dinledim biraz, sonra elimi yüzümü yıkayıp geri yattım. 9 gibi kalktım Memo ofis aracını tamire götürdü bende onu bekledim kahvaltı için. Makinaya atılan çamaşırlar ve eli yüzü bir kuble düzeltilmiş ev ve ben Memo dönsün ve gelirken simit getirsin diye bekleyip durduk. Sonra çay simit peynir üçlüsüyle kahvaltımızı ettik. Az önce manikür yaptım itinayla ve gece gördüğüm rüyayı düşündüm. Yazmadan geçmek olmaz şimdi :)

Rüyamda bir kız çocuğum oldu. Ama hiç beklemiyorum çünkü hamile olduğumu bile bilmiyorum o kadar şaşkınım işte. Aklıma blogda kızım oldu desem kimse bana inanmaz diye abuk düşünceler geliyor. Sonra hiç bir elbise almamışım bebeğe ve bir biberonu bile yok diyorum. Kendi kendime tırnak makası almadım ve o minik bebek tarağından da diye evhamlanıyorum. Ben erkek doğurmaya endekslenmişim neden bilmiyorum öyle hissediyorum çünkü, ama kız doğurunca çok mutlu oluyorum çok güzel diyorum gerçekten güzel. Sonra rüyada aklıma gelen en abuk şeyse kızımın Yuriko kadar güzel olduğu.

Yuriko kim mi?



Efendim Yuriko benim Haziran ayında okuduğum bu kitabın kahramanlarından biri !!!



Evet kitabı çok sevdim tamam yazarın ilk kitabınıda çok sevmiştim



ama bilinç altımda Yuriko'yu filan saklamıyordum gerçekten. Aklımın bana oyunlarında sınır tanımaması takdire şayan doğrusu.



Belki de dün izlediğim film yüzünden olabilir.



Kim bilir?

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Arkada Kalanlar



Keyifli bir akşamdan...



Pazar gününden kalma bir lezzet :)




Hafta sonu okunan çok güzel bir kitap. Bayıldım okumamış olanlara şiddetle tavsiye edilir. Ben geç keşfettim siz elinizi çabuk tutun :)



Beni iç sıkıntısından kurtaran yegane dergi.



Memo'yla yemeğe çıkmak için bir sürü yer mimledim bakalım :)



Kaçırılmaması gereken bir konser.



Her ay sadece bir kitabını okumakla kendimi sınırladığım İhsan Oktay Anar'dan bu ay payıma düşen kitap.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Hissiyat


Cumartesi gecesi bir başıma oturuyorum. TNT'de geceyarısı başlayacak olan Montreu 2005'i bekliyorum. İmge sağolsun sayesinde beklerken Kahveli Efes Dark içiyorum ve annemin kızgın olduğunda söylediği şu sözü anıyorum.

"Şu an gözümde soğanın zarı kadar değerin yok!"