29 Kasım 2010 Pazartesi

Kısaca

Fazla söze gerek yok. Oğlum 4 aylık oldu daha ne olsun ki. Ömrümün en güzel 4 ayı geçti gitti, şimdi doyasıya diğer ayları yaşamaya. Oğul sen benimsin ya, başka bir şeycikler istemem.

20 Kasım 2010 Cumartesi

...

Mutlu olmak için görme, bilme, çok düşünme...

Yapabilenlere ne mutlu.

11 Kasım 2010 Perşembe

Voila !

Dün ikindi sonrası şahane bir şey oldu. Ege yatakta yüzü koyun yatarken pıt diye sırt üstüne döndü. İnanamadım tekrar yüzüstü koydum hop bir daha döndü. Nasıl sevindim anlatamam. Sanki yürümüş gibi bir şey oldu benim için. O kafasını devirip kolundan destek alması filan Ay, büyüyor oğlum ya!
Zaman gerçekten su gibi akıp gidicek. Bugün sırt üstüne döndü diye sevindiğim oğlum, yarın bana gece geç gelirim bekleme filan diyecek ama ben genede bekliycem ühühühüh! anne olmak ne zor Allah'ım!!!
Çok çabuk büyüme Ege lütfen.

Bendeniz bütün gün evde olunca normal olarak tüm gün Ege'ye sarıyorum :) Onu şekilden şekile sokup gülmek en büyük eğlence. Yarın bir gün tüh! maymun etmişin beni anne diyecek belki ama yok yok , benim oğlumun espri anlayışı annesinden kat be kat fazla olacak bence :)


İlk önce masum yavrunun uyanması beklenir.



Uyandığında gülerek uyanan tatlı bir oğluştur çünkü.



Az koklanır filan tabi koklarken benim saçlarla Ege bir bütün olur.



Doğal olarak aşağıdaki pozlar çekilmeden durulamaz.







Bu arada annenin fena halde kuaföre ihtiyacı vardır.



Bu acı gerçek gün gibi ortadadır :D

10 Kasım 2010 Çarşamba

Saygı

Yazmak istememiştim ama yazıcam! Oturduğum mahallede saat dokuzu beş geçe ne bir siren sesi duydum ne kornaya basan insanlar. Bugün 10 Kasım bilmem hatırladınız mı ?
Yazık, utandım yine bu sabah. Bu duyarsızlık nereye kadar devam edecek ???

Kucağımda oğlumla dışarıya baktım. Benim gibi bu muhitte oturan ve bu durumdan içi sızlayan diğer insanlarla aynı şeyi düşündüm.

Biraz saygı çok mu zor ?

Sabah Kahvesine Eşlik Edenler

Oğul içeride uyumakta anne kahve kupasını önüne almış internette dolanmakta. Klima servisini bekliyor itinayla. Balkonunda bir kucak strafor birazdan bızzzztttt sesleri ayyuka çıkmadan Ege'nin odasına kaçma derdinde. Klimacı erkenden gelip gitse ne güzel olurdu o zaman ana oğul rahatça koklaşır sarılırlardı. Anne Umutsuz Ev Kadınlarının yeni sezon bölümlerini izleyecek, oğul ellerini her sabah yeniden keşfetmenin tadını çıkaracaktı. Yok klimacı geç gelirse neler olacak bilinmezdi.

Kahve soğumadan güzel bir yudum alınsın önce. Oh! ne ala. Ne lezzet, ne koku. Bir yerlerden keş para düşse elime hemen bir kahvehane açardım. Cafe değil, kahvehane. İçeride her çeşit kahve ve kahvenin eşlikçisi nargile. Bir köşede büyükçe bir kütüphane. Gelen giden kitap okurdu. Kütüphaneye kitap bırakmak almak serbest olmalıydı. Ne hoş olurdu.

Artık bende umutsuz bir ev kadını olduğuma göre, ister istermez ara sıra televizyonu zaplıyorum. Martha Stewart eşliğinde çaylar içiyor, kadın programlarına göz atıyorum. Ama beni hoşnut eden şey internetten dizi takip etmek. Israrla devam ettiğim Scrubs :) Fringe (Meraktan ölüyorum resmen), House M.D. , Grey's Anatomi, How I Meet Your Mother, The Big Bang Theory, Desperate Housewives, Gossip Girl gibi dizilere yenilere eklendi. Mesela Weeds! 3.sezondayım :) Sonra en baştan C.S.I NY başlıyım filan diyorum. Günler böyle geçiyor. Açıkçası beni doğum sonrası depresyon veya adı her neyse ondan çıkaran yegane şey diziler oldu. Bilhassa o dönem başladığım Grey's Anatomi :D
Mesela yeniden Battlestar Galactica'ya başladım dün. Sylonları özlemişim.

Hah! Ege uyandı. Tam zamanında. Kahvenin son yudumunu almış ve artık gün başlasın demişken. Gidip gıdıya gömülme seansı alıyım bir kuble :P

9 Kasım 2010 Salı

Birikenler

Üstümde acayip bir tembellik var. Her şeyi sonra diyerek öteliyorum. Oysa yapılacak ne çok şey var.

Her şey bir tarafa Ege'nin önceliklerini yazmayı ertelemiyim bari diyerek laptopu kucağıma aldım. Ayağımın altında ana kucağına sıkışmaya çalışan Ege'nin mızırtısı eşliğinde bir iki not düşeyim dedim. Nasılsa dünden kalan pırasa ve sebzeli bulgurum var. Yemek yapılmayacak yani bu daha fazla yayılmaca demek :)

Valla hangi gündü unuttum Ege'ye mevlüt okuttuk. Bir dakika galiba ekim ayının sonlarına doğruydu. Tam tarihe üşenmeyip bakayıp bari. Hımm, 21 ekim perşembe günüymüş. Lakin tek kare fotoğraf çekmek aklıma gelmedi. Bebek mevlütünde adetmiş mevlüt sonunda kadınlar kucaktan kucağa geçirip dua okudular. Kuzu gibiydi çok şekerdi. Neden bilmem gözlerim doldu. Tekbir sesleriyle en son benim kucağıma geldi. Sıkıca sarıldım kuzuya sanki kapacaklarmış gibi. Başka kucaklara gitmesi bile dayanılmaz bir durum :)



Sonra geçen hafta 3. ay sonu doktor kontrolümüz vardı. Kilo: 6.40 kg. Boy: 61 cm. Bu ay Rota aşısını oldu Ege. Bunu devlet karşılamıyormuş. Özel sigortadan faydalandık. Hoş özel sigorta olmasada yaptıracaktık. Birde 2. dozu var 5. ay sonunda. Önümüzdeki ay kontrole gitmiyoruz gerek yok dedi doktor. 5. ay sonunda gidicez. Lakin 4. ay sonunda Sağlık ocağına aşı olmaya gitmemiz gerekecek. Sağlık Ocağından öyle çok dert yandık ki, en sonunda daha büyük düzenli bir binaya taşınmışlar. Oh be! söyleye söyleye en sonunda becerdik :)



Sonra bu pazar günü Memo ve ben Nevizadeye kaçtık. Annem Egeyle beraber takıldı bizde mahsuscuktan Ege yokmuş gibi davrandık ama rakıdan alınan ilk dubleyle muhabbetin tek konusu Ege oldu.



Fotoğraf mak. resimlerine baktık durduk. Fakat arada böyle kaçamaklar iyi oluyormuş bunu anladık :)




Geçen hafta ben iş durumları için ofisede gittim ama bir sonuca varamadım. Patron toplantıya tüymüş bende ofisdekilerle takıldım. İki katlı olan ofisin benim olduğum ikinci katında hayat resmen bitmiş. Tamamen bitkisel hayattalar. Yokluğumda dört beş kişi alınmış işe. Bir baktım İTÜ'nün matematik bölümü bizim kata toplanmış :) Yani demem o ki, okuldan yeni mezun körpe mühendis adayları yetiştirme adı altında toplanmış. İş öğrenme derdindeler fukaralar.

Sonuç olarak ben işe tam zamanlı dönmeyi düşünmüyorum. Kabul ederlerse ne ala olmazsa çıkışımı alır sigortamıda dışarıdan yatırırım.

Bu haftaya dönecek olursak Ege biraz beni üzüyor. Yemiyor. Dişleri önümüzdeki ay çıkacak bence. Tüm gün yumruklar ağızda salya gani ve birde biberonu tükürmeyi öğrendi ki tam oldu. İştah kesintisi diş yüzünden olabilir mi? Ateşi veya ishali filan yok. Ama yemiyor işte. Açıkçası bende elinde kaşık çocuğun arkasından koşan biri olmadığımdan, bir iki zorluyorum bakıyorum gerçekten istemiyor o halde ne zaman istersen diyor ve baskı yapmıyorum. Çünkü aynı şey bana yapılsa acayip kızarım. Ama var bu işte bir iş ben diş diyorum bakalım başka bir şey olmaz inşallah. Genelde bütün gün sırıttığından varsa yoksa kakari kukara hoplayıp zıplayıp annem beni mıncırsın derdinde olduğundan endişelenmiyorum :)





Bu haftanın en berbat kısmıysa dış cepheye mantolama yapılması :( Beynimiz oyuluyor her gün. Ege bile alıştı ilk etapta kollar havada titriyordu ama şimdi iyi. Camlar filan rezil durumda. Birde dış ünitenin ve Digitürk anteninin sökülmesi gerekiyor ki hiç yoktan servis parası bayılıcaz. Klima servisini aradım yarın gelecekler. Diğerinide Memo arasın. Böyleyken böyle işte.

6 Kasım 2010 Cumartesi

Pıffff


Ne zamandır kendim için yaşamıyorum. Hoş değil. Sorumluluk sahibi olmak iyi güzel ama bende ibre fena halde şaşmış durumda. Çocuklu hayata bahane bulmak kolay belki ama önceside farklı değildi ki. Bu gidişatta Ege'nin payıda var ama yaradılış neyse o işte yıllar geçtikçe daha bir kötüleşiyor sanki.

Bugün kendim için yaptığım tek şey banyo yapmaktı. Oysa aklımda çok başka hayaller var. Yapılabilir ama ben yapamam. Çocuğumuda yanıma alıp başıma buyruk aklımın estiği yere gitmek bana o kadar ters ki. Neden böyle sanki.

Gerçek hayata dönersek ilk olarak biberonları yıkamam gerek. Yatak odasını halen toplamadım ve toplamak istemiyorum. O dağınık yatak tamamen ruh halimi yansıtıyor. Bugün gerçekte yapabileceğim yegane şey Egenin tatlı gülücükleri ve şamatasıyla günü bitirmek olacak. Burnumu gıdısına gömecek ve öylece kalacağım.

2 Kasım 2010 Salı

Kim O ?

Zil çalıyor yine.
Hoparlörden soruyorum;

-Kim o ?

-Ben, ben Yurdagül'ün bacısı

-???


Akabinde iç ses;

- Bak sen! o kadar kendine güveniyorsun yani. Yurdagül'ün bacısı olarak her kapı bana açılır diyecek kadar iddialısın. Hiç tanımadığın bir zile gönül rahatlığıyla basıp aman canım ne olcek Yurdagülün bacısıyım ben aç ayol derim oldu bitti diyorsun yani. Lakin bilmediğin bir şey var ki, karşına çıkan benim şekerim. Birincisi Yurdagül kimdir hiç bir fikrim yok, ikincisi tanısam bile ne biliyim kardeşi olduğunu ayrıca bana ne yahu Yurdagül'ün kardeşiysen onun hangi katta oturduğunu bilmiyor musun? Doğru zile bassanaaaa !!! Durduk yere çocuğumu uyandırmasanaaaaa!!!

demiyor, kısaca hoparlörden sesleniyorum;

-Yurdagül kim bilmiyorum tanımıyorum kapıyıda açamam kardeşim doğru zile basss !!!!

Şimdi niye bu kadar çemkiriyon demeyin. Zira neden bilmiyorum apartmana gelen herkes benim zilime basıyor. Paket servis getirenlerden, suculardan kargoculardan onun bunun bacılarından bıktım artık. Kimse nereye geldiğini ve zilini bilmiyor mu? Benim zili cazip kılan nedir acaba?

Zili söküp çıkartıcam o olucak sonunda.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Gezmeye Gittik


Dün aile hayatımızda bir ilk yaşandı. Hastahane dışında ilk kez Ege'yi pusetine koyup gezmeye gittik. Bunun için tam 3 ay beklemiz ne kadar acınası düşünün. Buna da şükür.
Daha önce Ramazan Bayramı için Karabük ve Kastamonu'ya gittik ama o sayılmaz çünkü evden çıkıp eve girmişti. Sonrasında bir kez teyzeye kahvaltıya arkasından bir kez anneanneye haftasonu yatıya ve sonrasında halasına gezmeye gitti Ege ama dediğim gibi pusetle gezmeye hiç gitmemişti. Geçen ay Sağlık Ocağına aşı olmayı saymazsak bu anne ve babasıyla gittiği ilk geziydi. Bu seferki gezimiz güneş yüzü görsün maksadıyla olup kısaca Kanyon'a kadar gidip kahvaltı etmekten öteye geçmedi ama eylemlerimiz sürecek.

Lakin Memo'da bende puset konusunda acemiyiz. Hele bizim semtte bebek arabası sürmek kamyon şoförlüğünden daha zor. Ben ki markette market arabasını zor zapteden biri olarak bebek arabasını nasıl sürecem diye epey hayıflandım. Ama olacak gibi. Tekerlere dolanmam an meselesi fakat en zoru kaldırıma arabayı kaykıldatıp çıkartmak ki şu an bunu pek gözüm yemiyor. Sıkı kol kası yapmak lazım. Tek başıma çıkamam gibi ama havalar güzel giderse buna teşebbüs edebilirim yoksa Ege evden dışarı çıkamıycak. Anne olmak ne zor ya! Öğrenilecek çok şey var.

Yarınsa 3. ay kontrolümüz için hastahaneye gidicez. Kilo boy ne alemde merak etmekteyim. Sonra Ege epey tükürük üretmeye başladı ve yumrukları hep ağzında dişleri erken çıkabilir mi? 6. aya kadar beklemeyecek sanki. Birde kavanoz mamasından tattırmaya 4. ayda başlarız demişti doktor. 4. ayın sonunda mı? yoksa şimdi bu ayının içindeyken mi? diye sorucam. Aklımda başka bir şey yok. Bu ay çok hareketlendi. Bir şeyleri tutmaya yöneliyor ama tam anlamıyla tuttuğu bir şey yok birde ilgisi çabuk dağılıyor. Lakin epey gürültücü. Uzun uzun uluyor :) Eüüüvv, eüüvvv, ııımmmmm, ııımmmm en favori sözlerimiz. Birde doyduktan sonra kedi gibi mırıldaması var hasta oluyorum :) Yani pek tatlı , pek şeker kendileri.

İş konusunu düşünüyorum sıkça. İşe dönme konusunda çok kararsızım. Bir kere sabahtan akşama ofiste kalmam mümkün değil.Bakıcı olayına girişmem hiç mümkün değil. Annemide bu yaşta buna mecbur edemem. Ayrıca bebeğimi kendim büyütmek istiyorum. Dediğim gibi evden çalışmayı kabul ederlerse ne ala. Haftada bir iki gün bir kaç saatliğine uğrayarak olacaksa varım diğer türlü mümkün değil.
Ev beni sıkıyor doğru ama Ege için bunun daha doğru olduğuna karar verdim. Çarşamba günü görüşmeye gidicem bakalım ne sonuç çıkacak.

Durumlar böyle işte. Ben kaçıyım mama yapmam lazım. Ege'nin eeeüüvvvleri fena halde sıklaştı :)