28 Aralık 2015 Pazartesi

Okul Zamanı


Uykucu Egeyi kaldırma zamanı geldi ama o kadar tatlı uyuyor ki...
Yumuşak, sıcacık, pofuduk bir çörek gibi :) 
En iyisi gidip koca bir lokma alıyım bari !






10 Kasım 2015 Salı

Saygı, Sevgi ve Minnetle Anıyorum


19 Ekim 2015 Pazartesi

ZICO (지코) - 말해 Yes Or No (Feat. PENOMECO, The Quiett)

Nihayet yayınladı !!! Show The Money 4.sezonundan sonra dilime dolanan şahane şarkı.
Bir erkek kardeşim yok ama Zico benim kardeşim olsa ne şahane olurdu ya...
Sevgili bal dudak iyi iş çıkardın yine :D
Gururlandım (Bana ne oluyorsa???)



28 Eylül 2015 Pazartesi

Okulun İlk Günü



    


Ege için bugün bir ilkti. Oğlum ana sınıfına başladı. İlk hafta bir saatlik ders görecekler. Okul sabah 8:30' da başlıyor ve çokta popüler bir öğretmenin sınıfına denk düştü. İnşallah tüm okul hayatında iyi öğretmenlerle bir araya gelebilir ve tabi güzel arkadaşlıklar kurabilir.

Bugün Egeye kaldığı süre az geldi okuldan gelmek istemedi.
Umarım bu hevesi her daim devam eder.
Çok heyecanlı güzel şeyler bunlar. Bakalım ilerleyen günler nasıl olacak ?

















10 Eylül 2015 Perşembe

Ege ve Problemler

Tam sekiz gün önce doğum günümün olduğu gün, konuşma terapistinde randevumuz vardı. Problemin sebebi, çocuğumuz konuşamıyordu! Akranlarından çok gerideydi ve son on gündür iyi konuşamıyorum diyerek hepten konuşmaz olup bizi iyice endişelendirmişti. Önlem olarak televizyona sınır koyduk, daha çok birebir faaliyetlere ağırlık verdik ve randevu gününü bekledik.
Ben böyle yerlerde çok huzursuz oluyorum. Derdimi düzgün anlatamıyor ve istemeden bana denileni kabul eder bir halde memnuniyetsiz bir durumla karşılaşıyorum.
Randevu saatini beklerken başka çocukları izleme şansızım oldu ve bize göre Egenin gayet iyi olduğunu hissettik. Derken psikolog biraz Egenin hallerini gözlemledi ve uzatmayalım sonuç olarak çocuğunuzun konuşması yaşıtlarının çok gerisinde dedi. Konuşmasını hiç anlamadığını bazı seslerin geriden geldiğini çıkaramadığını ve bundan sebep uzun cümleler kurmadığını anlattı.
Bom bok olduk doğal olarak! Geç kalmışsınız dendi. Fakat Egenin odaya girdiğinden beri hareket halinde olduğunu bu çocukla masa başında 1 saat konuşma terapisi yapılamayacağını, velakin biraz yontulup adam edilirse ki, bu ışık onda mevcuttu! arkasından konuşma terapisine geçilebileceğini ve başarıyla sonuçlanacağını söyledi. Bu halde ana okuluna bile gidemez, gitse de mutlu olamaz dedi. Moraller sıfır sonraki randevu için çocuk doktoruna gittik çünkü nezleydi. Durumu ona da söyledik ama o bize bu kadar vahim şeyler söylemedi. Tersine okulun ona çok iyi geleceğinden bahsetti. Önce çocuk psikiyatrı görse daha iyi olur dedi. Böylece pazartesi günü için psikiyatri randevusu aldık.

Böylece yeni bir sorun kapısından geçmiş olduk. Psikiyatri uzmanına konuşma problemini ve geçen hafta anlatılanları söyledik. Böyle yerlerin insanları yanlış yönlendirdiğini ve gitmememiz gerektiğini söyledi. Çocuğun konuşmasını düzeltmememiz gerektiğini, yanlış söylüyorsun bak böyle diyerek onu düzeltmemizin hata olduğunu söyledi. Onu konuşmaya teşvik etmemiz gerektiğini, anlamadım bir daha söyler misin? gibi soru cümleleriyle konuşmasını sağlamamızı, sinirlenmeye başlarsa bunu mu dedin şimdi anladım diyerek üstelemeden devam etmemizi söyledi. Kitap okumanın etkili olacağını bunun dışında çocuğu rahat bırakmamızı söyledi. Ana okuluna gidemez ne demek gitsin tabi dedi. Gel gelelim çocuğunuz HİPER AKTİF! sorun bu dedi. Bize ilaç yazdı böylece bizi iyice dağıttı. İlaçsız düzelmeyeceğini geldiğinden beri hareket halinde olduğunu, ilerde okulda problemler yaşayacağından  şimdi tedavi olmazsa ilerde oluşacak çok daha ciddi sorunlardan bahsetti. Olay uyuşturucu bağımlılığına kadar ilerledi. Şaşkın bir biçimde eve döndük. Akşama kadar okumadığım bilimsel makale kalmadı. Kafam bir türlü 5 yaşındaki bir çocuğun ilaç kullanmasına basmadı. Okuduklarımla Egeyi bir türlü bağdaştıramadım. Tek uyan şey hareketli olmasıydı ama agresif değildi, şiddet uygulamazdı, dikkat dağınıklığı yoktu, sürekli konuşmuyordu (zaten ana derdimiz bu!) yapma dediğinde laf dinler ne bileyim belki çocuğumuz olduğu için objektif bakamıyorduk. Bu arada başka psikiyatri uzmanlarından da  randevu almaya çabalıyoruz. Düşün düşün kafa patlama aşamasına geldi.

Nihayet mantığımın sesini dinleyip bir karar verdim. İlaç vermeyecektim. Anaokuluna başladığında öğretmenden gelen değerlendirmeyi de görmek gerektiği sonucuna vardım. Bu arada bende ona daha fazla zaman ayırıp bire bir oyunları daha kaliteli hale getirmeye çalışacaktım. Konuşmasını artıracak şeylere öncelik verecektim. Televizyona ayrılan zamana zaten kısıt getirmiştim. Okulda yaşıtlarıyla zaman geçirmesinin sonuçlarını bekleyecektim. Eğer her kapıdan aynı cevap gelirse o zaman ilaca daha sıcak bakabilirim.

Şu an genel olarak Ege geçen haftalara göre daha çok konuşuyor. En azından konuşamadığını düşünmüyor. Evet halen bozuk ama üstelemiyoruz, sıkmıyoruz. Hiper aktif kısmına gelince, her zaman nasılsa öyle. Yeni ortamlarda daha hareketli oluyor bunu kabul ediyorum. Özellikle bir oda dolusu oyuncak gördüğünde doğal olarak coşuyor! ama hadi gidiyoruz dediğinde paşa paşa geliyor.
Bilmiyorum kafamı sağlam tutmaya çalışıyorum.
Durumlar işte böyle.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Yaz Günleri

12 gündür boya yapıyoruz. Bugün son inşallah. Evi boyatmak için 1500 TL isteyen boyacıya inat giriştik bu işe. Olan Memoya oldu. Yarın iş başı yapacak yıllık izni bitti. Artık işe gidince dinlenir :)
Ev aldı başını gitti. Bir ucundan toparlanmaya başladım ince işler zamanla.

Onu bunu bırakın da, domateslerim nihayet çiçeklendi. İnat edip sabrettim ve sekiz tane çiçekle ödüllendirildim. O çiçeklerin içinden çıkacak yeşil domatesleri bekliyorum hevesle. Birde geçen ay filizlenmiş bir patates vardı evde şansına diyerek toprağa gömdüm. Şimdilerde epey büyüdü iki karış boyu var ama toprağın üstündeki değil altındaki önemli. Bakalım minicik patateslerim olacak mı? Fırında taze patates yapabilecek miyim?

Bu arada Downton Abbey dizisinin tüm bölümlerini izledim tabi. Şiddetle tavsiye edilir. 


Şimdi izlediğim diziyse Indian Summer.  


Benden durumlar böyle :)






30 Temmuz 2015 Perşembe

Dünden Kalanlar

Dün akşam doğum günü şerefine Ege için ulaşılması zor olan şeyleri açık büfe olarak sunduk. Peki ne oldu hiç! Yüzüne bile bakmadı. Hepsi serbest olunca hiç bir cazibesi kalmamıştı. Bu tabaklardan tırtıklayan Memo ve ben olduk.



Bu yeni yaş bir sürü yenilik getirecek ona şüphe yok. Dün akşam hediyesini açarken bize hitaben "Aaa! teşekkürler çocuklar" demesi bana çocuklarımla arkadaş gibiyizdir geyiğini hatırlattı.


Birde tabi bana düşündükçe afakanlar bastıran diğer mevzu anaokulu !!!

Hiç hazır değilim çocuğumu okula göndermeye :( Bakalım nasıl dramatik bir sonbahar bekliyor beni. Görende çocuğu İngiltere'ye yatılı okula veriyoruz sanacak.

Ege için en iyi hediye bolca balon, misket dolu bir heybe. Bonus olarak birde  kırmızı Chevrolet alınca keyiften dört köşe oldu. Büyüdün sen artık dedikçe, hayır büyümedim küçüğüm daha bak! itirazlarıyla sonlandırdı geceyi. 

Bende sıcak havaya rağmen dün üşenmeyip ekmek yaptım. 3 saat ön mayalanması sürdü ve tekrar yoğurup pişirme kabında 2 saat daha mayalandırıp verdim fırına. Aslında bu sıcakta ne uğraşıyorum diye söylenip dursam da, ilk dilimi kesip yerken neden uğraştığımı daha iyi anlamış oldum. 
Ekmeği evde pişirelim kampanyası :)


Sıcağa inat dün iki kez fırın açıldı. Dün doğum günü şerefine Egenin sevdiği yemekleri yaptığım bir gündü. Aslında hemen hemen her gün öyle ama dün daha özeldi.

 Kahvaltı illaki pankek. 


öğle yemeği tabi ki pizza!


Fırın yandı madem birde sebze atalım dedim. Çünkü sıcak günlerde en sevdiğim yemek yoğurt eşliğinde fırınlanmış sebzelerdir. Zeytinyağı, sarımsak ve kekikle harmanlanmış havuç, kabak, kırmızı biber ve tabi ki arpacık soğan. 


İşte böyle. Dün çok sıcak bir gündü bizim için. Hem dışarısı, hem evimiz hemde kalplerimiz sıcacıktı. 



29 Temmuz 2015 Çarşamba

Ege 5 Yaşında

Bugün oğlumun beşinci doğum günü. Araya kendimi sokup benim anne oluşumunda beşinci yılı diyerek keyifleniyorum. Arşivi beraber karıştırıp buraya bir kaç fotoğraf koyduk ki, beş yılı hatırlatan kısa kesitler olsun.




























                                      

















Oğlumla geçen çok güzel bir beş yıldı. Darısı 50. yıla :) 












27 Temmuz 2015 Pazartesi

Pa-zar-te-si

Pazartesilerden halen ve halen hoşlanmıyorum. Son nefesime kadar bu nahoşluk baki kalacak buna eminim.
Bir kere pazartesi sabahları her balkondan sarkarak pılı pırtı çırpan ev hanımlarına karşı ilelebet bir düşmanlık açtım ki, bu hal pazartesilerden ölesiye nefret etmemin yegane gerekçesi oldu. Pat pıt çat tok tok.... nefret ediyorum bu seslerden. Böylesi gösterişli hareketler olmadan ev temizlenemiyor mu? Ben nasıl temizliyorum peki? Yok kardeşim benim ki temizlikten sayılmıyor. Zira o püskülleri paçavraya dönmüş makine halısını balkondan göstermedikten sonra olmuyor. Bu hal bakın ben nasıl temizlik yapıyorum herkes görsün, dosta düşmana karşı şu yolluğu çırpmak lazım ki temizlik nasıl yapılır görsünler demek değilde ne Allah aşkına???

Üffffff! nefret ötesi pazartesi sabahı işte. Üst katın tecavüzü yüzünden sabah kahvemi balkonda içemedim. Sabah 9 gibi başladığı için 10 olana kadar bekledim. Çırpacak bir şey kalmadı diye düşünmüştüm safça. Balkonu güzelce yıkadım, çiçekleri suladım, kahvemi pişirip kolumun altında kitabımla oturdum. İlk yudumdan sonra pıtı pıtı sesleri başladı. Meğersem şimdide nevresim çırpma zamanıymış. İnsan bütün gün nevresimleri balkondan aşağı neden sallar ki...
Ben anlayamıyorum ya. Yok yok bende sorun var belli.

9 Temmuz 2015 Perşembe

Kitap

Bu aralar aylık kitap siparişim de mutlaka II.Dünya Savaşı konulu bir kitap oluyor. 
Özellikle aramıyorum ama üst üste denk geldi.
Öncelikle mayıs ayında Anna Funder'in Her Şeyimle Ben kitabıyla başladı. 


Her seneye yeni bir kadın romancı ekleme maddemi bu yıl bu şekilde sağlamış oldum. Anna Funder benim kitaplığımda yer alan ilk Alman kadın yazar. Diğer kitaplarını da okumaya oldukça hevesliyim. 

Ardından haziran ayı kitap listesini hazırlarken görür görmez listeye ilk sıradan dahil olan kitap 


1945'in Tarihi diye adlandırılan kitap II.Dünya Savaşının bittiğinin ilan edildiği gün itibariyle olanları anlatmakta. Savaş sonrası ne olmuş ne bitmiş derseniz kitap üç bölümde çok güzel bir biçimde anlatıyor. 

Bu ayda kural değişmedi ve iki kitap daha aylık listede yer buldu. Bu ayın listesine girmeyi başaran iki kitaptan ilki, Constantin Göttfert / Steiner'in Hikayesi oldu.


Avusturyalı ve 1979 doğumlu yazarı çok kıskandım. Yaşıtım yazarları daha bir kıskanıyorum. Gerçi daha çok gıpta ediyorum diyelim. Kıskançlık çirkin bir ruh durumunu yansıtıyor. 

Listedeki diğer kitapsa bir kaç aydır diğer aya diye erteleyip durduğum Katharine Burdekin / Swastika Geceleri oldu. 

Neden erteledim? demek bu ay okumam gerekiyormuş ki, doğru zaman diliminin kitabı olabilsin. İç sesime güveniyorum. Böylece II. Dünya Savaşının izleriyle dolu bir üç ayı sonlandırdım. Bilmiyorum önümüzde ki aya denk düşen konuyla ilgili bir kitap olur mu? Şimdilik okuduğum diğer kitapları bitirmem gerek. Mesela;


ve


 gibi.
( Gabo ve Doctor Who elbette başka bir yazıyı hak ediyor. )

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Yukarıdakiler Aşağıdakiler

BBC'nin dizilerini seviyorum. "Yukarıdakiler Aşağıdakiler" dizisinin tekrar bölümleriyle her karşılaştığımda izlemeden duramıyorum.


Dönem dizileri her zaman vazgeçilmezlerim arasında. 40 yıl sonra yeniden ve yeni ev sahipleriyle çekilen dizinin ilk versiyonu 71-75 seneleri arasında yayınlanmış. Epey meşhur bir dizi. İngiliz aristokrasisi her haliyle dizide mevcut. İzlerken insanın kahyalı bir evde oturup zili çalıp çay servisine başlayın lütfen diyesi geliyor :)

Aslında orijinal diziyi çok merak ediyorum. İnternetten bulunabilir belki. TRT de zamanında yayınlamış ama yaş olarak yetişmem mümkün değildi. 


Bu diziyi bileniniz var mı?

7 Temmuz 2015 Salı

Balkon Sefası

Evimin iki tane balkonu var. Biri mutfak balkonu ve kapalı. İster istemez biraz yüklük vazifesi görüyor. Dün biraz temizliğe giriştim ve diğer balkondaki saksılardan bazılarını oraya aldım. Ziyadesiyle ot olan bu saksılarda, nane, reyhan ve fesleğen var. Akıbetleri henüz belli değil çünkü tohumdan büyütemediğim için pazardan aldığım bir demet fesleğeni koydum bir bardağa köklendirmeye çalışıyorum. Bu yöntemle reyhan ve nane diktim şimdilik bekliyoruz bakalım tutacak mı? üreyecek mi?... Sabır gerekiyor bu işlerde ve benim gibi maymun iştahlı olmamak!. Sonunu getirebildiğin bir iş olsun diye tembihleyip duruyorum kendimi.

Neyse aslında mevzu bu değil o başka bir yazının içeriğiydi. Bu yazının içeriği ise balkon.
Biz evleneli dokuz sene oldu ve balkonun doğru dürüst yüzüne bakmamıştık. İlk zamanlar iş ve ev arası mekik dokumaktan balkona ayıracak zaman yoktu. Sonrasında çocuk işin içine girince balkon yasaklı bölge oldu. Kilitler takıldı ve Memo sigara alanı olarak tepe tepe kullandı. Birde üst kat komşum var balkondan eşya çırpmaya aşık birisi kendisi. Ağız dalaşı seven biri değilim ilişmiyordum.
Velhasıl Ege büyüdü yine tehlikeli ama dikkati elden bırakmadan balkona ısınmaya başladım. Nisan ayında saksılar aldım ve kendime göre bir şeyler ektim. Bir tohumun filizlenmesini beklerken yaşanan heyecan çok başka oluyormuş. Şu da var ki, yaş ilerledikçe gerçekten insanın gözü toprağa bakmaya başlıyor. Eskiden burun kıvırırdım ama şimdi epey hevesliyim. İşte galiba benim balkona ilgim bu baharda soğan maydanoz tohumlarıyla başladı.

Aslında balkonla mesafeli olmamın sebebi, balkon insanı olmadığımdan kaynaklandı. Balkonda oturmak, kahve içme filan yapamıyorum böyle şeyleri. Bunun en önemli sebebi, yan binayla biraz yanak yanağa olmasından kaynaklı. Yan tarafta bir balkon yok ama camları hep açık oluyor ve kafamı sağa çevirdiğimde biriyle yüz yüze gelme olasılığı beni pek gerdiğinden oturamıyordum.
Bizde cumartesi günü yapı marketten bambu jaluzi aldık. Tavandan kancayla takılıyor ve hoş hasır bir perde görevi görüyor. Balkona iki tanede yazlıkçı sandalyesi aldık. Şu katlanıp sahile götürülen bez sandalyeler var ya işte onlardan :) Böylece ortanca ve sardunyaya eşlikçi taze soğan saksısıyla mutlu mesut bir balkon hayatım başladı. Akşamları Türk kahvesi içiyorum iftar sonraları. Bayramdan sonra sabah kahvesi seansları başlayacak. Saat 15:00 - 19:00 arası güneşten kavrulduğu için kullanım dışı ama salondan mutlu mutlu kesiyorum balkonu güneş biraz çekilince hemen seğirtiyorum içeri.

Öyle böyle balkoncu oldum iyi mi? 37 yaşına gelmem gerekti ama buna da şükür.  Birde üst kata "Hanııım hanııımm, buraya baksana sen! " diye atarlanmam gerek ama onun için biraz daha büyümem gerekli galiba.

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Kadın Güzel Kardeşim

Sophie Marceau aşığı biriyim. Her yerde ulu orta beyan ediyorum aşkımı. Her fırsatta yeni çıkan filmlerini izlemeye çalışıyorum. Lakin bir türlü denk getirip izleyemediğim filmlerden birine 
(Une Rencontre / İlk Görüşte Aşk) dün akşam üstü  festival kanalında denk gelince şeytanın bacağını kırıp izledim.  Hem Sophie Marceau hemde  François Cluzet var. Bonus gibi :) 



Kadın güzel kardeşim. Onun filmlerini izlemek beni çok keyiflendiriyor. 
Oyunculuğunu çok beğeniyorum. 


Birde şu yaşı olmayanlardan bence. Yani her dönem güzel ve hep aynı yaşta sanki.






İnsan sevince her haliyle seviyor işte... :)


İzlemeyenler için filmin konusu şöyle;  Pierre (François Cluzet) 15 yıldır evli, eşi ve çocuklarıyla mutlu bir hayat sürmekte olan orta yaşlı bir adamdır. Bir partide tanıştığı Elsa (Sophie Marceau) ile aralarında hemen bir aşk filizlenir. Ancak hem Pierre'in karısını sevmesi, hem de Elsa'nın evli biriyle birlikte olmak istememesi, onları birlikte olabilmek adına başka arayışlara itecektir.

Filmi izlerken bir kadeh bir şey giderdi yanında ama artık oda başka zamana :)


23 Haziran 2015 Salı

Oğlum Büyüyor

Ege bugün Anaokuluna kayıt oldu. Hayatımızda bir ilk daha!
Gözlerim doldu dersem yeridir. Nasıl 5 yıl oldu anlayabilmiş değilim...


15 Haziran 2015 Pazartesi

Shinee Yaza Güzellik Kattı




Çok sevdim bu şarkıyı, şimdiden dilime takıldı. Şaka maka büyüdü bunlarda be! Kızlarla filan klip çekmeler filan :)

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Kalimero 25 oldu

Badem gözlü, güzel huylu küçük kız kardeşim bugün 25. doğum gününü kutluyor.
Minik sürprizler hazırladım ona umarım beğenir. Çok şey yapmak isteyip hiç bir şey yapamıyor olsam da, en iyi yapabildiğim şey fazlasıyla endişelenip kaygılanmak olsa da, sevgim hepsine galip geliyor endişelenme.

Kaygısız tasasız sağlıklı mutlu bir 25. yıl diliyorum sana.
Sonsuzluk ve ötesine...

Daimi Kedin, bendeniz en sevgili kıymetli ablanız efendim :P

26 Mayıs 2015 Salı

Hüzne Gark Oldu Bu Bedbaht Fani

Hiç aşık yolu beklemedim. Ezik aşk acılarını veya özlemle beklenen sevgili filan ne biliyim hani o acıklı arabesk şarkılara tahammülümün olmaması bundan galiba.

Gel gör ki, aşk acısını aratmayan, sevgili yolu gözlemeyi üçe beşe katlayan bir şey varsa o da, sipariş verilen kitap kargosunu beklemektir. Bana aşk acısını ve o inleyen nağmeli nidaları filan kabullenmeyi sağlayan bir ruh  haline sokar ve daha acısı tarifsiz bir kalp ağrısına sebep olur.
İnternetten sipariş verilirken yaşanan o keyifli haz giderek saf acıya dönüşür. Bugünde gelmedi diye inleyerek odadan odaya dolaşırken bulurum kendimi. Tuhaf bir yoksunluk duygusuyla sarmalanmış bir halde kulağım kapı zilinde evde sabırsızlıkla beklemek, beklemek, bek.....

Bu durumda kah isyan eder "Lan bir daha tövbe!" der, bazende sükunetle "Kaderim böyleymiş" derim. Anksiyete bozukluğumu tavana vurduran bu hallere nasıl düştüm ben diye inim inim inlerken başa döner, bir daha tövbe! bir daha mı? yemin billah tövbe!!! derken zil çalar. Bingo!

Kargocu ulvi bir görevle paketi verirken, mukaddes bir emaneti alır gibi heyecanlanırım. Bir anda tüm  o acılı bekleyiş, üzüntü, kalp ağrısı filan uçar gider. Huzura ermiş göğün yedinci katına yükselmiş gibiyimdir artık. Taki bir daha ki kaçınılmaz kitap siparişine kadar. Beyin her nasılsa bütün kötü izleri siler yaşanmamış sayar.

Öyle olmasa deli gibi yeniden pandaya dönen gözlerle evde kargocu yolu gözler halde bulmazdım kendimi. Öyle değil mi?

22 Mayıs 2015 Cuma

Doğuş Otomotiv Trafik Hayattır!

Önemli olan ne kadar hızlı vardığınız değil, nasıl vardığınız... 
Trafikte aşırı hız yapmayın! Çünkü Trafik Hayattır!



Aşırı hız son yıllarda kazaya sebep olan unsurların başında yer alıyor. Özellikle gençlerin yaptığı trafik kazalarının çoğu aşırı hız nedeniyle meydana geliyor. Doğuş Otomotiv’in kurumsal sorumluluk markası Trafik Hayattır, ‘aşırı hız’ı konusunu ana mesajları arasına alarak projelerini kurguluyor.

Dünya Sağlık Örgütünün raporuna göre trafik kazalarındaki ölümlerin yaş grubu analizinde diğer ölüm nedenleri arasında 15-29 yaş grubu birinci sırada yer alıyor.  Bu durum gençlere yönelik trafik güvenliği kampanyalarının acil olarak arttırılması gerektiğini gösteriyor. Trafik Hayattır platformu bu noktada çok önemli inisiyatifler alarak önemli projeler geliştirdi; 4 senedir devam eden Trafik Güvenliği Uzaktan Eğitimi projesinin üniversitelerde seçmeli ders okutulmasının yanı sıra, 2014 yılında radyolarda yer alan ‘aşırı hız’ radyo spotu da dikkat çeken bir diğer proje oldu. İki projede birçok önemli ödül aldı. Bu ödüllerden en çok gurur veren ise 2014 Birleşmiş Milletler Genel Kurultay’ın da iki projenin Avrupa’da trafik güvenliğiyle ilgili örnek uygulama seçilmesi oldu.



Trafik Hayattır, ‘aşırı hız’ ile  ilgili projelerine yenisini ekledi ve her birinde farklı trafik güvenliği mesajlarının verildiği bir animasyon serisi üretti. Aşırı hız konulu animasyonda her gün trafikte rastladığımız hatalar vurgulanıyor.  Çocuğunu almaya giden bir babanın trafikte kalmasını ve sonrasında hız yaparak girdiği emniyet şeridinde kaza yapmasını anlatan animasyondan hepimizin çıkaracağı dersler var.
Bir boomads advertorial içeriğidir.

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Üzgün Mayıs

Çok doluyum o kadar doluyum ki, patlamak üzereyim. Kafamı omuzlarımın üstünde taşıyamaz haldeyim. Biriken bir sürü küçük, minik önemli önemsiz her ayrıntının beynimin kıvrımlarında dönüp dolaşmaları beni çok yoruyor.
Önemsiz bir sürü çöpü beynimden klozete dökmek ve sifonu üstüne çekip rahatlamak istiyorum ama yapamıyorum. Ömrümden çalan her boktan konuyu hayatımdan söküp atabilsem, bu mucizeyi gerçekleştirsem en sonunda kazanan ben olsam ne güzel olurdu.
Keşke, sinir sistemim bu kadar zayıf olmasa keşke keşke keşke. Beni hasta eden her şeyden ne kadar nefret ediyorum. Benim yüzümü düşüren ve göğsümde çırpınıp duran bu kumrulardan beni gecenin bir yarısı nefessiz bırakıp uykulardan eden o görünmeyen ellerden yüzlerden seslerden ve daha nicelerinden kurtulmak istiyorum. Tüm korkularımı tekrar tekrar bana yaşatan bu uyanılmaz kabuslardan çok yoruldum artık.

15 Nisan 2015 Çarşamba

Yeşillendim

Soğan tohumlarım filizlendi içimde çiçekler açtı. Toprağa diktiğim sarımsaklar da yeşil filizler verdi ama fesleğen ve maydanoz tohumlarını çimlendirmeyi başaramadım. Naneler ne olacak bakalım?
Rüyamda gördüğüm o yeşil bahçeyi bu yaz görebilecek miyim acaba?

6 Nisan 2015 Pazartesi

Ebedi Yolculuk

31 Mart Salı günü ikindi vakti kayın pederim sonsuz bir yolculuğa çıktı. 5 yıldır süren hastalığı nihayet son buldu. Haberi alır almaz yola çıktık ve dün akşama kadar Taşköprü deydik.

Taziyeye gelenler, cenaze işleri, cumartesi günü 80 kişiden fazla insanın katıldığı evde okuttuğumuz kuran ve dualarla geçen yoğun bir beş gündü. Bu sabah kendi evimde gözümü açınca ne kadar dağıldığımı idrak ettim. O bilindik panik atak yoklamalarının bugün gün yüzüne çıkmasını lütuf kabul ediyorum zira orada beni azat etti ki, böylece ayakta kalıp işin gücün altından kalkabildim.
Ölüm ve yaşam hangisi gerçek bilmiyorum. Ben ölümden sonraki hayata inanan biriyim. Bu hayatın simülasyon olduğunu düşünüyorum. Bu hayatta oyundan çıktığımız da, nihayet gerçek hayatın neye benzediğini görebileceğiz. Benim için böyle. Fakat düzgün bir insan olabilmek, bu dünyadan soluğunuz yok olduğunda bile sizi seven, hatırlayan ve saygıyla hakkınızda konuşan insanlar bırakabilmek güzel bir duygu. Kayın pederim bu güzel duygularla ebedi hayatına huzurla yol aldı.
Memo her ne kadar ona iyi bir evlat olamadığını düşünse bile bence yanılıyor. Dilerim bizim oğlumuz da bize onun kadar şevkatli, merhametli ve sevgi dolu bir evlat olur.

30 Mart 2015 Pazartesi

Beni Bu Havalar Mahvetti.

Doğru demiş Orhan Veli. Beni düşünerek yazmamış biliyorum ama bu şiir bana hep kendimi hatırlatıyor ve dahası her zaman bahar aklıma düşüyor.

Bahar geldi işte. Her ne kadar İstanbul serin yağmurlu bir pazartesiye başlasa da, kuş cıvıltıları tam tersini söylüyor. Hele o havadaki gizli bahar kokusu yok mu? İşte beni cezbeden şeyde bu olsa gerek. Baharın kokusu.
Eskiden her bahar balkonu güzelleştirmek için bir şeyler yapardım ama Egeden sonra balkondan uzaklaştım. 6. katta oturuyor olmam ve Egenin aşağı sarkması korkusu beni balkonum yokmuş gibi davranmaya zorladı. Biraz daha büyümeli diyerek bu bahara kadar geldim ama artık yokmuş gibi yapamayacak durumdayım. Bahçe oluşturma özlemiyle yanıp tutuşuyorum.

Elbette bunu tetikleyen en büyük sebep Nigel Slater oldu. BBC sen var ya sen...
O kadar özeniyorum ki, tarifi yok o derece seviyorum bahçesini. Sanki benim bahçem gibi mutlu oluyorum onu  izlerken.




Benimde bahçeye açılan kapıları olan bir mutfağım olsa, geceleri bile yere bir şey serer orada uyurum. Başka bir yere ihtiyacım olmazdı.




Birde bahçeden gidip getirdiği o kımızı saplı pazıları var ya ben ömrümde bu kadar güzel pazı görmedim. Beni bu yola sokan bu pazılar oldu ya neyse...


Bende bu hafta sonu balkonuma taze soğan, maydanoz ve fesleğen ekerek giriştim bir şeylere bakalım. Nane, dereotu ve tere bir daha ki haftaya. Umarım tohumlarım tutar. İlk defa tohum eken biri için acayip heyecanlıyım. En az bir hafta sonra yeşerecekler ama ben sabah sabah hemen balkona koştum sanki sihirli fasulye tanelerini ekmişim de, sabaha balkondan göğe uzanan kocaman bir sarmaşık olacakmış gibi içim kıpır kıpır.