22 Nisan 2010 Perşembe

Bunalım


Aslında üstümde genel bir sıkıntı vardı ve bu hal ne zamandır var. Her ne kadar bazı şeylere aman boşver demeye çabalasam da, öncelikle mizacım çokta umursamaz olmayı beceremediğimden sıkıntılar içimde birikip duruyordu.

"Her şey olacağına varır" Evet doğru belki ama bazı şeyler nedense olacağına varamıyor bir türlü ve bu bekleyiş beni boğuyor. Öyleki nefes alamaz oluyorum. Sevdiklerim üzülmesin diye çabaladıkça kendimi üzüyorum. İyi bir şey değil bu!

Geçen hafta cuma günü şeker yükleme testim vardı malum 6. ayda yapılan gebelik şekeri durumları. Neden yüksek çıksın diye düşünürken, salı akşamı doktorumdan gelen telefon beni çok üzdü. Şeker yükleme testim yüksek çıkmış. Üst sınır 140 ve benim sonucum 170. 100 mg'lık şeker yükleme testi yapılmalı dendi. Çok üzüldüm. Nasıl üzüldüm anlatamam. Memo'da seyahatte bu hafta. Telefonda bir şey olmaz dedikçe daha çok üzülüyorum. Ağlamaktan içim dışıma çıktı. Ağladıkça oğlumu üzüyorum diye daha bir dertlenip ağlayasım geliyor. O gece ağlaya ağlaya uyumuşum. Belli ki, bir kaç ayın birikimini şeker testine bağlayıp içimden atmaya çabalamıştım. Çarşamba günü işe geldim moralsiz, üzgün. Tüm günüm eğer şekerim çok yüksek çıkarsa ne olur diye okumakla araştırmakla geçti. Ya diyet yapmak yeterli gelmezse ve insülin almam gerekirse diye dertlendim durdum. Minik oğlumun ultrason resimlerine baktıkça içim ezildi, kendimi ona karşı mahcup hissettim.

Bugün sabah 09'da doktorda aldım soluğu. Banu'da vardı yanımda. Önce aç olarak, sonra 100 mg'lık şeker yüklemesini alarak 3 kez saat başı kan verdim ve saati 12:30 ettik. Sonucu saat 14:00'de çıkar dediler bizde gidip yemek yedik. Biraz gözüm açıldı kendime geldim. Sonucu almaya gittim. Doktorum şimdilik endişelenecek bir şey yok dedi. Lakin sınırdayım! Karbonhidrat ağırlıklı beslenme sakın dedi. Zaten beslenmiyordum, pirinç yerine bulgur, beyaz yerine esmer ekmek dedi. Tamam dedim. Ben böyle besleniyorum zaten. Üzüntü ve streste kan şekerinde önemli faktör oynar dedi doktorum. Bir hamile sakin ve pozitif bir hamilelik geçirmeli, stresten uzak durmalı. İşte ben bunu yapıyorum diyemedim. Çünkü benim dışımda gelişen o kadar çok faktör var ki, elimde olmadan stres ve üzüntü yaptığım o kadar çok şey var ki...

13 Mayısta randevumuz var hatırlatmasıyla, 26 haftalık ve dikkat etmezse kan şekeri yükselecek olan bir hamile olarak ayrıldım doktorumun yanından.

Oğlum özür dilerim. Seni üzüyorum biliyorum. İnan elimden geleni yapıyorum. Hayal ettiğim gibi gitmeyen şeyler olduğu için, senden çok özür dilerim. Sana sakin bir ortam yaratamadığım için ve her şey için, yüz kere, bin kere özür dilerim.
Minik oğlum, seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?

14 Nisan 2010 Çarşamba

Avarelik

Dün akşam iş çıkışı Memo'yu aradım sırf ayağına bağ olmak için :) İş çıkışı buluşup beraber gidelim dedim. Ofise gel o zaman dedi ama ben ne yapayım ofiste şimdi sıkılırım diye geri çevirdim. Metrodan inince Cevahir'e gittim. İstanbul'da sevdiğim tek alışveriş merkezi Kanyon ve en sevmediğimse o tuhaf uğultusuyla Cevahir AVM! Bende önce Esse'de dolandım. Şu güzel, bu güzel diye noktasal atışlarda bulundum oradan mum ve çiçekli teneke kutulardan almak üzere Tepe Home'a yöneldim. Sepetlerin orada gezinirken, satış elemanı kızlardan birinin özel bir konuşmasına kulak misafiri oldum. Detaya girmiyim mevzu anladığım kadarıyla, şimdilerde başkasıyla evlenen eski erkek arkadaşla yapılan bir konuşmaydı! öyle işte. Tuhaftı ama dinlemeden edemedim. Evet itiraf ediyorum sırf merak ettiğimden o hasır sepetlerin ve yapma çiçeklerin olduğu yerde oyalandım. Sonra Mother Care'de aval aval sağa sola bakındım ve kendimi oraya o an çok yabancı hissettim. Bilmiyorum öyle hissettim işte. Uzaktan Sturbucks'a baktım orası hepten yabancı geldi! bende kendimi D&R'a attım ve 2,95'den Conan filmi bulmuş olmanın keyfiyle ayaklarımın sızlamasını unuttum. Yani hiç gereği yokken sırf Memo'yla eve dönmek için kendimi yordum durdum. Sonra Migros'un önündeki o oturma banklarına iliştim ve çevremdeki çocuklu kadınları inceledim. Çocukları kafamın hiç çekmediğini bir kez daha anlamış ve bu durumdan dehşete düşmüş biçimde orada öylece oturdum kaldım. Nihayet 19:30'da Memo geldi ve eve yollandık. Hele o Migros'un araba şeklindeki alışveriş arabalarına binecem diye etrafı yıkan veledi görünce acayip tırstım, bir o kadar moral bozucu birde kız çocuğu vardı tarif edilemeyecek kadar asap bozucuydu. Kös kös eve döndük ve üstümü değiştirirken, göbeğime doğru parmağımı sallayıp şimdiden anlaşalım gıcıklık yapmak yok dedim. Küt! anında bir tekme, bunu anlaştık olarak kabul ediyorum dedim.

Sözünden dönen böyle olsun tamam mı?

7 Nisan 2010 Çarşamba

Nisan Halleri


Sabaha yağmurla başladım ne güzel. Memo'nun canı sıkıldı ama ne yapalım yağmur yağıyordu işte. Yağmurlu sabahlarda çaydanlığın fokurdayışı bile daha keyifli. Sevinerek sofra hazırladım, omlet yaptım kahvaltı için. Memo'yu çayını koydum bak, gerçekten soğuyacak ama diye tehdit ettim fakat o bir beş dakika daha diye mızırdandı. Yağmur var diye baştan ayağı lacivert giyindim. Lacivert güzel bir renk. Ruj sürmek istedim ama sonra vaz geçtim. Taksinin camına vuran yağmur damlaları eşliğinde yumuşak bir yolculuk yaptım Osmanbey'e.

Ofiste her şey dün akşam nasılsa öyleydi. Masanın sağında okunmuş ama eve götürülmeye üşenilerek üst üste dizilmiş kitaplar, sol tarafında ise dergi yığınları ve onlardan kendine yer bulmaya çalışan zavallı ofis klasörleri, geri kalanındaysa çalışma paftaları ve Memo'nun bana gönderdiği kurumuş çiçekler vardı.
Edith Piaf dinlemeye karar verdim. Kulaklığımı taktım, sağ elimin altına fareyi yerleştirdim ve işe koyuldum. Edith dinlerken aklıma bir sürü şey geldi. Oğlumun düğününde giyeceğim kıyafeti ve acaba saçlarım beyazladığında boyatır mıyım? gibi olur olmaz her şeyi düşündükten sonra, bir adet armut ve üç adet ceviz yemek için ara verdim.

Sanırım öğleden sonra Kitaro dinlesem daha iyi olacak :)

3 Nisan 2010 Cumartesi

Hafta sonu ve 23. Hafta Kontrolünden

Güzel bir cumartesi sabahına merhaba demek ne kadar keyifli. İşe gitmek gerekmiyorsa ve güzel bir kahvaltı yapılmış üçlü koltukta yayılıyorsanız, Martha Stewart eşliğinde aylaklık ediyorsanız, daha ne olsun :)

Sabah Memo işe giderken bir posta çamaşır attım makineye, onları astım şimdi. Ne yemek yapsam diye düşünüyorum. Sanırım mantar soslu spagetti ve bol maydanozlu bir şehriye çorbası yapmayı düşünüyorum, birde semizotu salatası. Belki öğleden sonra kafası atan ütümü değiştirmeye gidebilirim. Aslında ben kendisinden çok memnundum ama o bu aralar biraz asabi. Haddinden fazla kızıyor ve ayar düğmesi bozuldu.


Diğer yandan, geçen perşembe doktor randevumuz şahane geçti. Her şey çok güzel ve olması gerektiği gibi gidiyor. Anormal bir şey yok. Oğlum çok tatlı, çok şeker ve çok akıllı. Doktor "Hadi kafanı kaldır da, annen boynunu bir görsün" der demez, göğsüne dayadığı çenesini yukarı kaldırıp esnemeye başladı. Sonrada yüzünü ekşitti :) Ah! ben eriyip bittim. Mahvoldum hatta. Perşembeden bu yana ayaklarım yere basmıyor. Tek kaldığım her an göbeğime sarılıyorum :) Delilik had safhada.

Biraz panik oluyorum arada ama olacak bir şekilde işte ne yapalım?

Oğulcuğum 23. hafta kontrolümde, 24 haftalık kriterleriyle 1 hafta önden gidiyor. 613 gr. olup, acayip yakışıklı bir serseri. Başta artislik yapıp yan döndü, yumruklarını yüzüne kapadı, böyle bir Mike Tyson halleri filan:)
Sonradan merhamet etti, tatlı ve çok uysaldı.



Bu pozuyla annesini tam bir Mecnun'a çevirdi.

Annesine gelince, kendisi gün içinde kelebek gibi sekiyor ama akşam yemekten sonra hantal ve ağır hissedip yatağa doğru seğirtiyor. Tüm gün yorulduğumun farkına varamıyorum ama demek ki, yoruluyorum. Yemem içmem iyi. Balık halen yiyemedim ama pazar günü şeytanın bacağını kırmalıyım artık. Daha ziyade kurubaklagiller, sebze ve kuruyemişlerden istifade ediyorum. Süte hayır ama her çeşit peynir ve yoğurda evet.
Omega ihtiyacını balık dışındaki alternatiflerden sağlamaya çalışıyorum, aynı şekilde kırmızı et içinde bu sistem geçerli. Tavuğuda haftada bir kez yiyor gibiyim. Bol meyva ve yeşilliği bağrıma basmış durumdayım. Kahve içmiyorum çayıda sabahları bir fincan açık ve şekersiz olarak tüketiyorum. Limon suyu sıkılmış, nane yapraklı maden suyuda şahane. Bilhassa kendimi aslında Mohito içiyorum şimdi diye kandırdığımda :)
Tatlı ve çikolata yemiyorum, zaten canımda istemiyor. Mesela malum Nutella! Nutella yerine pekmez, kahvaltı için ideal oluyor. Evlilik hayatımız boyunca bizim eve giren Nutella kavanozu sayısı dördü bulmamıştır. Abur cuburu zaten ezelden beri sevmem, çocukken bile bana gelen gofretleri annem yerdi. Kilo almaya başladım ama bu doğal bir kilo diye seviniyorum. Oğlumla bana gereken kiloları alıyoruz, fazlasını değil. Oğlumun gelişim seyride normal ilerlediğinden içim rahat.

Durumlar böyle işte. Baharın gelmesiyle yeşillenmeye başlandım sanırım. İçim kıpır kıpır.