28 Temmuz 2010 Çarşamba

- 2. Gün

Öhömmm! herkese selam :) halen burdayım. Görüldüğü gibi halen tek vücut şeklinde geziyoruz oğlumla :D

Bugün geç kalktım biraz. Öğlense 13:00 gibi doktora gittik ve her zaman ki gibi keyfi çok iyi annesi her şey yolunda cümlesiyle kös kös çıktık hastaneden. Cuma gününe kadar ilerleme olmazsa ve rahim ağzında incelme gibi bir durum varsa suni sancı verecekler ama rahim ağzının incelmesi gerek! Diğer yandan bizim deli oğlanın boynuna iki tur dolanık olan göbek kordonu yüzünden de doğum kanalına ulaşamıyor olabilirmiş! Bizi endişelendirmek istemiyor doktorumuz anladığım kadarıyla. Doğum için halen vaktimiz var bebeğinde sağlık durumu iyiyse biraz daha bekleme taraftarı lakin bu gidişle benim sonum sezeryana dayanacak diye düşünmeden edemiyorum. Yani umudumuz cumaya ve ben cuma olacak inşallah diye geçiriyorum içimden. Bakalım kısmet.

Hastaneden çıkınca bizde Memo'yla sinemaya kaçtık. Son gittiğim film Sihirbazın Çırağı oldu galiba :) Böyle işte eve dönüp bir şeyler atıştırıp buraya not düşeyim dedim.

Bugün çokca yürüdüm, dün evi ful temizledim, yerlerde süründüm ama sancı mancı yok. Lakin inceden bir karın ağrısıda yok değil hani. Artık korkudan mı? yoksa olacağından mı? bilemiyorum :)

Şu bir gerçek ki, inatçı bu oğlan. Kime çekti ki?

27 Temmuz 2010 Salı

-1.Gün

Dün doktordaydık. Malum genel kontrol. Oğlanın suyu var hareketleri iyi keyfi yerinde 3 kilo 400 gr boyu 50 cm. ama kolay çıkacak annesi sözleriyle NST için doğumhaneye yollandık. Bu ölçümlerde hata payı var biliyorum ama en azından 3 kilo oldu artık diye seviniyorum. Çıkma olayına kafa yormamaya çalışıyorum. Bir şekilde çıkacak yani!

Neyse, doğumhaneye gittim. Doğumhanede bir hazırlık odası var. Doğum sancıları ayyuka çıkana kadar orada gözleniyorsun ve seni arada NST'ye bağlıyorlar filan asıl olay başladığında diğer odaya doğum odasına alıyorlar. Daha önce o hazırlık odasına çok defalar gittim ben. O zamanlar daha 8 haftalık hamileyken aşırı kusma ve halsizlik sebebiyle serum vitamin takviyeleri yemişliğim çoktu ve o zamanlar karnı burnunda kadınlar NST'de bağlı yatarken ben bu aşamaya gelebilecek miyim? diye hayıflanırdım. Şimdiyse bende onlardan biriyim. 40 haftası dolmuş ve her an sancısı tutacak bir hamileyim.

Dün ben eğilemediğimden ayağıma galoşları ebeler taktı. Odaya girdim bir baktım doğumunu bekleyen bir hamile! daha önce hiç böyle bir durumu görmemiştim. Heyecanladım çok heyecanlandım. Kadın çok sakindi bense acayip panik :) Saat 13:30'du ve saat 10:00 gibi suni sancı almaya başlamış. Kolunda serum, üstünde hastane önlüğü, bir eli serum direğini ittirmekte diğeriyle önlüğün arkasını tutuyordu. İleri geri yürüyüp sancı geldiğinde huzurla nefes alıp veriyordu. Bense NST'ye bağlı yatarken ruhumu teslim etmek üzereydim. Kadıncağızı soru bombardımanına tuttum. 40+ 5 günlükmüş ve aynı doktorun hastalarıyız. Suni sancıyla doğumu bekliyorlarmış. 15:30 gibi olur demiş doktor. Sonra lavman yapılıyormuş önce ve ilk doğumlarda illaki perine kesiği oluyormuş ama ikinci doğumda yapmıyormuş doktorumuz.
Çok rahattı bana da korkma dedi. Bir şekilde oluyor. Doktorun ne derse onu yap sen. Korku değilde dedim merak var en çok. Nasıl olacak? ne hissedeceğim? beni bunlar heyecanlandırıyor. Arada sancısı geliyordu ama zorlamıyordu benimde o arada heyecandan karnıma ağrı girdi :) Birde sancılanıyormuşum şimdi gör sen cümbüşü diye düşünürken NST tamamlandı bende üstümü başımı düzelttim kadınla helalleştim gözüm arkamda çıktım dışarı. Ben çıkarken kadın ilerisi için epidural almak istediğini söylüyordu. Böyle bir gündü işte. Beni bekleyen Memo'ya heyecanla olayı anlattım. Sonra NST sonucunu doktora verdik. Bebeğimizin çok iyi olduğunu, sancımız filan olmadığını ama her an her şeyin olabileceğini öğrendik ve çarşamba görüşmek üzere hastaneden ayrıldık.

Şimdi benide cuma günü suni sancıyla hastaneye yatırmasınlar. Galiba öyle olacak. Çünkü annem hep suni sancıyla doğumlara girmişti ve hamileliğimiz çokca benzediğinden, her şeyimiz gibi :) bende galiba suni sancıyla bu işe başlıycam.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Gecikmeli 1. Gün :)

Çok sıcaaak. Her sabah güne yapış yapış başlıyorum. Kafamda havluyla oturuyorum şu an ama çoktan kendimi terlemiş hissediyorum. Aklın varsa yazın doğurma. En şahane aylar Mart Nisan.

Dün yazamadım bir üşengeçlik geldi. Malum birde yeni diziye dadandım Gray's Anatomy! Sabah sabah merak edenler endişelenmeden yazıyım dedim. Doğurmadım, doğurmuyorum ve giderek içim bayılmaya başladı. Bugün doktor kontrolüm var. Kahvaltıdan sonra gidicem. Bir şeyler söyler sanırım. Bir fikir sahibi oluruz. Bu hafta doğmayacak sanki.

Bugün Berat Kandili. Belki gece sancılarım tutar :) Benim içinde dua edin diye yüzsüzce dilenicem kusura bakmayın. Çünkü ben neden bilmem hamile olduğumdan beridir dua edemez oldum. İçimde derin bir boşluk var. Nasıl kapatacağımı bilemiyorum. Böyle olsun istemiyorum ama var işte. Sadece annemin ettiği dualara veya insanların iyi dileklerine amin inşallah diyorum. Memo dua ediyor mu acaba? Hiç sormadım.

Neyse, üst kattaki başladı yine bir şeyler çırpmaya. Gıcık!

24 Temmuz 2010 Cumartesi

2.Gün

Hava çok sıcak. Duşun altında yaşayan bir deniz kızı gibiyim. Bazı bazı içimi saran inceden bir korku sisiyle sarmalanıyorum. Nasıl olacak? kendime sorduğum yegane soru. Beklemek insanı yıpratıyor. Geç olacak her halde ve ben geri saymaya eksilerle devam edecekmişim gibi görünüyor. Her arayan ne durumdasın diye sormakta. Bekliyorum diyorum sadece bekliyorum.

Memo yıllık iznine ayrıldı iki hafta evde. Bebek 26 sında olur diye ayarlamıştık ama bu gidişle Memo'nun iznide boşa çıkacak. Tavşanda tek kulakla kaldı devamını getiremedim halen. Sıcaklarda el işi yapmak zor oluyormuş, hele birde önünde koca bir göbeğin varsa!

Gray's Anatomy'e geçtim bugün ilk sezondayım. Bu gidişle daha çok dizi eskitirim.

23 Temmuz 2010 Cuma

3.Gün

Big Bang Theory'nin 3. sezonuyla geçen bir gündü.
Bolca tekme ve popo darbesi yedim birde :D
Çok özlenecek şeyler bunlar çok.

22 Temmuz 2010 Perşembe

4.Gün

Her insan evladının başına gelen yegane ev kazasını az önce bir kez daha yaşamış bulunmaktayım. Evet sağ ayağımın serçe parmağını koltuğa çarparak dayanılmaz acılara gark olmuş durumdayım. Saf acı.

Gün içinde ev kadını moduna tamamen bürünerek yoktan iş yaratma kapasitem ayyuka çıkmış durumda. Ne gereği var diye söylensem de iç sesim kalk şu vitrinleri sil diye baskı yapınca bugün kendimi vitrinlere adadım. Tabi bunda artık House'un tüm sezonlarını izlemiş ve boşlukta kalakalmış olmamda büyük rol sahibi.

Yarına başıma ne iş açacağımı henüz bilemiyorum ama yoktan bir şeyler yaratacağımdan şüphem yok.

Bugün yaptığım yegane şeyse, Son İmparator filmini bir kez daha izlemekti.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

5. Gün

Bugün epey hareketli geçti. Sabah klasik rutinimin tekrarlanmasından ibaretti ama öğlen doktor randevusuna doğru yol almak icap etti. Bu sefer doğumhaneye çıktım direk çünkü NST randevum vardı. Öylece uzanıp oğlumun kalp atışlarını dinlemek çok keyifliydi. Memo bana eşlik edemedi işi yüzünden, bende Banu'yu yanıma aldım. Tık tıkı kalp sesleri eşliğinde vakit geçirmek güzeldi. Sonra benim doktor tatilde olduğundan, devir teslimimin yapıldığı diğer doktorun kapısına dayandım elimde sonuçla. Güzel dedi. Ultrasonda da her şey normaldi.
Suyu bol, NTS sonuçları güzel ve kilosu 3 kilo 75 gr. :) Heyooo! 3 kilo oldu oğlum. Keyfim yerine geldi. Pazartesi kontrole gidilecek o arada doğurmazsam tabii. Doktorun kartını alıp, bir şey olursa telefonlaşırız diyerek ayrıldım hastaneden. Sonrasında oğlumun kirli çamaşırları için aradığım o beyaz hasır sepeti buldum Mudo'da :) Sonra Kanyon'a uğradık Sturbucks'ın sebzeli böreğinden yedim mutlu mutlu. Eve gelince Banu'ya Türk kahvesi yaptırttım falıma baktırdım daha ne olsun. Biraz dinlenip mutfağa daldım yemek yapmak için ve öyle böyle bir günü daha sonlandırdım. Akıllı oğlum gerçekten 26 Temmuzu bekleyecek galiba. Belki sonrasını bile bekleyecek. Bir bildiği vardır elbette. Sahi hastane çantamda hazır artık. Tam teşekküllü kameraman Cevat Kelle modundayım :D

Beni merak eden okuyan yorum yazan ve sessizce takip eden herkese çok teşekkür ediyorum. Farklı bir güç veriyorsunuz bana. Sağolun.

20 Temmuz 2010 Salı

6. Gün

Dışarıda bulutlu bir hava evde ise klimanın serinliği var. Bu yüzden kendimi sonbaharda gibi hissediyorum. Sanki az sonra hafiften üşüyecek ve ayağıma çorap giyip omzuma bir hırka atacakmış gibi. Kahve suyu koymalıyım belki diye düşünecekmişim gibi geliyor. Kitaplıktan sevdiğim bir kitabı çekip göz gezdirecek bildik tanıdık cümlelerin arasında huzur bulucakmışım gibi. Sonbaharın hüznü gelip yüreğime çöküverecekmiş gibi...

Melankolik ruh halinden sıyrılmaya çalıştıkça daha bir içine çekiliyor gibiyim.

Bu sabah 09:30'da giyinip dışarı çıktım. Markete ve biraz daha ilerisine doğru yürüdüm. Pamuk ve kalın ped aldım. Simitçiden simit aldım kahvaltı için. Hafiften yağmur yağıyordu ve gayet minik adımlarla ufak ufak eve döndüm.Dışarı çıkmak iyi geldi. Sütlü bir tatlı yapmak için gereken malzemeler aldım ama şimdi hiç içimden gelmiyor nedense. Belki gün içinde daha farklı hissederim. Birazdan hastane çantamı hazırlamaya koyulucam. Yıkanacak çamaşırları aradan çıkarıcam ve sonrasında ikili koltuğa sığmaya çalışıp biraz kestiricem. Akşamsa Memo'yla Kanyon'a gidip Macro center'dan aldığımız pilleri değiştirmemiz gerek. Bu bahaneyle bacak kaslarım biraz çalışmış olur.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

7. Gün


39. Haftalık hamileyim. Kafam biraz bulanık. Hissiz hissediyorum. Ne biliyim öyle işte. Ellerim çok şişiyor bu canımı yakıyor onun dışında bir problem yok. Bu sabah 06:00 gibi can havliyle yataktan kalkmaya çalıştım sebep tuvalete yetişme çabasıydı ve yetişemedim. Nihayet buda oldu!

Gün içinde durup durup bebek odasının kapısını açıp etrafı seyderiyorum. Sanki içeride uyuyan bir bebek varmışcasına sessizce sokuluyorum içeri. Usulca arkamı dönüp çıkıyorum. Günleri geri saydıkça bebekten uzaklaşıyor gibi hissediyorum. Sanki bütün bunlar bir oyundan ibaret gibi. Şakacıktan mahsuscuktan yapıyormuşuz gibi. Gerçeklikle aramda derin bir uçurum açılmaya başladı. Bu ruh bozuklukları bende doğum sonrası depresyona dört nala koşuyorum diye düşündürmüyor değil.

Kendimi bu günlerde üzgün hissediyorum. Üzgün değilde, sanki kırgın gibi içimde tuhaf bir burukluk var. Aslında burukluğumun sebebini bal gibi biliyorum ama bunu dile getirmekten kaçıyorum. Bir yanım eksik gibi.
Diyorum ya, evde oturmak bana yaramıyor işte. Resimdeki hipopotamus kadar keyifli olmalıyım halbuki.

18 Temmuz 2010 Pazar

8. Gün

Bugün dünün yorgunluğunu atamamış bir bünyeyle güne başladım. Akşam annemden yine azar işittim. Neden sen tek başına koca evi sildin diye. Yapsam suç yapmasam yine suç bende şaştım :) Haklı tabi ben dün biraz abarttım yerlerde sürünerek temizlik yapmak akıl karı değil ama gerekliydi. Bir ara bu akşam sancılanmazsam kolay kolay sancılanmam dedim. Hem eskiden millet o halde tarlada çapa yapıyormuş yani fazla nazlı olmamak gerek. Zaten ben kendimi hamileliğim boyunca bir şeyden sakınmadım. Üst raflara uzanmaktan market poşetleriyle eve dönmekten geri kalmadım. İyi bir şey demiyorum ama ne bileyim fazla nazlı olmayı bünyem kaldırmıyor :)
Tehlikeli bir hamilelik süreci geçirmediğimden hoplayıp zıplamaktan geri kalmadım.

Bugün Banu ve Mesut'un 1. evlilik yıldönümleri. Kutluyorum kardeşlerimi. Geçen sene bu saatlerde Kadıköy Evlendirme Dairesindeydik :) Ay! ne yorucuydu. Bu senede ayrı bir yorgunluk hasıl oldu. İki yazdır temmuz ayları debdebeli geçiyor :) Burcu kuşumda kendini dağa taşa verdi. Köyde dedemin kanatları altında. Geçen gün çaydan kocaman balık avlamışlar, bugünse yaylaya çıkıp piknik yapacaklardı. Keyifleri iyi.
Benim keyfimde iyi çok şükür :)

17 Temmuz 2010 Cumartesi

9.Gün

Bittim. Evet resmen bittim ama yapılması gerekenlerde bitti. Bordürleri yapıştırdık, yatağını serdik, hatta park yatağıda hazırladım yatak odasında ayak ucumuzda beklemekte. Ana kucağı, baba kucağı, ayısı, dayısı her şey tamam. Lakin çantayı hazırlayacak halim kalmadı onuda yarın hallederiz artık.
İşte dönülmez akşamın ufkundayız ana oğul :)

Memo dışarı tüydü. Ödevlerimi yerine getirdim rahatlığıyla sıvışmakta mahsur görmedi. Bende hak etmiş bir insan evladı olarak bacaklarımı uzatıp House izleyebilirim nihayet. Ay çok yoruldum ama ya!

16 Temmuz 2010 Cuma

10. Gün

Hava çok sıcaaaaaak!!! ve ben şişmiş durumdayım. Resmen davul oldum ya! Eski halimle mukayese ettiğimde kendimi uçan balon gibi hissediyorum. Ellerim kocaman oldu. Sıkı bir Osmanlı tokadı patlatacak ellere sahibim ona göre :)
Günün her saati sadece meyve yemek istiyorum. Şeftali üzüm ve peynirle kahvaltı yapıyorum. Gün içinde yemekten çok beni serinletecek şeylere muhtacım. Bir sürahi suya bir şişe soda, bir limonun suyu ve kabuğu ve nane koyun ve yemeklerde veya gün içinde için tavsiye ederim.
Ben annemden öğrendim annemse Ender Saraç'tan öğrenmiş :)

Bugün doktor kontrolüm vardı. Her şey yolunda bebeğin kafası tam doğum kanalına yerleşmemiş daha bundan dolayı daha doğuma var gibi. Haftaya çarşamba doğumhane katında NST'ye bağlanıcam. Bakalım neler olacak?

38+4 günlük halimizse böyle bir şey işte. Hastane dönüşü çektim :)




Annem aradı az önce ne alemdesin dedi. Bende tavşanı bitirmeye çalışıyorum diye cevap verince nerde boş iş var onunla uğraşıyorsun kızım diye çıkıştı :P Tamam anne ya, halledicem ben diğer şeyleri diye üste çıktım.
Hem bu tavşanın bitmesi şart, her şeyden daha mühim benim için. Hırs yaptım bir kere. Telefonu kapatınca söylenmiştir eminim bu çocuk adam olmıycak diye :)
Adam olmama az kaldı annecim söz valla ama az birazcık daha saçmalıyım lütfen.

15 Temmuz 2010 Perşembe

11.Gün

Günler çok hızlı ilerliyor sanki ve ben uzaktan kendimi izliyor gibiyim. Bugün annem Banu ve teyzem bendeydi. Teyzem çok cici şeyler örmüş onları getirdi. Annemse bana doğum hediyesi olarak çok zarif bir yüzük almış onu verdi. Biraz papara yedim annemden. Sebebi bebeğin uyku setini filan sermediğim ve yatak odasına konacak park yatağın yıkadığım kılıflarını takıp kurmadığım için. Haklı annem biliyorum ama bende ki bu aymazlık cumartesi son bulacak. Cumartesi Memo ve benim için kutsal gün. Çünkü ben ne desem, ne istesem Memo cumartesi halledicem söz diyor, bende diğer her şeyi cumartesiye endeksliyorum. Bu yüzden ilahi güne şurda kalmış iki gün, biraz daha dişimi sıkayım diyorum.

Bu uyuşukluktan çıkmanın tek yolu doğum sancısı galiba. En sonunda o olacak zaten!

14 Temmuz 2010 Çarşamba

12.Gün


Bazen kendimi Shrek gibi hissediyorum. Ellerim sabahları kalktığımda şişmiş oluyor. Gecede kesintisiz uyku gibi bir lüks yok zaten. Ne kadar sola dönerek yatmaya çalışsamda uyandığımda kendimi sırt üstü buluyorum. Şöyle yastığı kucaklayıp yüz üstü yatmak çok hoş olurdu doğrusu.

Evde olmak insanda sağa sola saldırma duygusu uyandırıyor. Bugün çekmecelere daldım, ıvır zıvır koca bir poşet çöp attım evden. Ne kadar ayıklasam bile bitmiyor bu evin gereksiz şeyleri bir bakmışsın yine her yerde işe yaramayan ıvır zıvırlar. Kim alıyor bunları? Benim almadığım kesin, Memo zaten almak kelimesinden hiç haz etmez o halde kim koyuyor bu lüzumsuz eşyaları bizim eve acaba ???

Canımı sıkan şeylerde var aslında bir sürü ama her zaman olduğu gibi onları derinlere bir yere gömüp izlerini yok ediyorum. Alakasız bir zamanda hortlamamalarını dileyerek!

Cuma günü kontrol günü ve haftaya doktorum şehir dışında. O hafta doğum gerçekleşirse beni diğer doktora havale edecek. Bu cuma kontrole gittiğimizde o doktorla tanışmam gerek. Bu konuya çok canım sıkılıyor. Yani hiç tanımadığım bir doktor ve hayatımın en önemli anında kendimi güvensiz hissedeceğim gibi geliyor.
Bu yüzden oğlumla aramızda ki anlaşmaya göre;

Madde 1: Doktorun dönmesini bekleyerek, 26 Temmuzdan önce doğmayacak.
Madde 2: Daha da önemlisi benim tavşanı bitirmemi ivedilikle bekleyecek :P

Bu anlaşmaya uyarsa, kafadan gençlik bunalımlarını ve isyanlarını sineme çekeceğime dair garanti verdim. Bakalım anlaşmayı o bozarsa bende bozarım. Az buçuk beni tanıdığını düşünüyorum o sebepten bu anlaşmaya uymasının kendi çıkarına olacağını anlamış olmalı :)

Hastane çantasını bugün de hazırlamadım. Bu arada bin tane hastane çantasına koyacaklar listesi var internette. Bazıları fazla uçuk. Tabi hastanede 15 gün kalacaksan lazım olabilir ama benim bildiğim normal doğumda ters bir mevzu yoksa o gün bile taburcu oluyorsun. Hadi bir gece kal taş çatlasın iki gece. Bazı listeler o kadar uzun ıvır zıvırla dolu ki, gören tatil köyüne gidiyoruz sanır. O kadar eşyayı nereye sığdırıcaz acaba? Mesela tırnak törpüsü ne kadar lazım olabilir? Manikür yapılacak değil her halde. Beni en çok rahatsız eden şeyse makyaj malzemeleri. Rujlu dudakla nasıl öperim bebeği. Yüzüme allık sürücekmişim doğum sonrası daha canlı görünecekmişim! Yüzünde bir sürü ıvır zıvırla bu temmuz sıcağında yapış yapış bebeği öp kokla. Bana çok saçma geldi. Parfüm bile sıkmayı doğru bulmuyorum. Bebek benim kokum varken Chanel mi koklayacak? Bir sürü gereksiz kimyasal toksinle yeni doğan bir bebeği bir araya getirmek hiç doğru değil. Özellikle 5 sezon House izlemiş biri olarak ki 6. sezona az kaldı, gereksiz kimyasallardan uzak kalmaya çalışıyorum :)

Böyle işte. Beyim gelir birazdan masayı hazırlıyayım bari :P

Kendime not: Evde olmak çok sıkıcı!!! Unutursun belki, sakın unutma!

13 Temmuz 2010 Salı

13. Gün

13. Cuma filmi gibi oldu :P

Bugün nihayet yavru kuşun odasının stor ve perdesi geldi. Bayıldım şahane oldu. Benim salonun perdelerinden güzel valla :) Pek çocuk odası gibi değilde anne çocuk odası gibi oldu diyelim. Bütün evin perdelerini değiştirmemek içinse zor duruyorum. Memo teyakkuzda :) Bu sayede eksik gedik bir şey kalmadı ama nedense ısrarla hastane çantamı hazırlamıyorum. İçine konacaklar hazır ama bir türlü o çantaya koyasım gelmiyor. İş ciddiye binecek endişesi mi ne?

Üst katımda oturan bayan her gün balkondan aşağı yolluk sarkıtan tam bir deli. Benim balkon hanımın yetişkin kızlarının dökülen saçlarıyla dolu. Her gün bir ağız dolusu küfrederek yıkıyorum balkonu ama nafile! Bir gün o salladığı yolluğun ucundan çekip aşağı alıveresim geliyor. İşte evde olmasam her sabah onun sabah temizliği adı altında yaptığı bu rezilliği görmeyecek sinirlenmeyecektim. Yani neymiş çalışmak şahane bir şeymiş :)

Bugün genelde kendimi House izlemekten çok sevimli tavşana adadım. Gövdesi bitti kafasını yapmaya başlamam gerek. Oda biterse tam süper olacak :)
Şimdiyse Yaşlılara Yer Yok filmi eşliğinde dondurma yemem gerek ki, oğlum göbeğimde zevkten dört köşe olsun :)

Seviyorum keratayı napıyım.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

14. Gün


Bu sabaha pankek çılgınlığıyla başladım. Seviyorum bu sevimli şeyleri :) Kahvaltı günün en güzel zamanı bence.

Genel olarak yıkamayı unuttuğum bir iki şeyi yıkadım bugün. Mesela ana kucağının kılıfı gibi. Buna benzeyen bir iki konuyu hallettikten sonra kendimi House'a amade bir biçimde koltuğa yaydım. Görüldüğü üzere hayat çok zor!!!
Boş ve amaçsız hissetmemi saymazsak ki, bu geçici bir durum yakında hayatımın gerçek anlam ve önemiyle yüz yüze geleceğimden, yaymanın vicdanımı rahatsız etmemesi gerektiğine kanaat getirdim :)

Genel olarak iyi gidiyorum. Psikolojik açıdan yani. Ne biliyim üstüme bir umarsızlık geldi sanırım. Bir sürü şeye, aman şimdi boşver zamanı gelince düşünürüz demeye başladım. Gergin filan değilim. Kollarımla göbeğime sarılıp deli gibi oğlumla sarmaş dolaş evin içinde dolanıyorum. Yarın nihayet oğlumun odasının perdeleride gelirse yatağının nevresimlerini filan takıp bekleme moduna geçicem. Erken doğmasını beklemiyorum bakalım hislerim beni yanıltacak mı?
Gün içinde telefon hiç susmuyor. Arayanlarsa sadece iki kişi. Biri annem, diğeri Memo. Annem her aradığında endişeli bir ses tonuyla nasılsın? diye soruyor. Endişeli. Benden daha çok endişeli ve eminim benimde kızımın doğumuna bu kadar az zaman olsaydı endişeden uyuyamazdım. Bense dediğim gibi zamanı gelince ne olacaksa olacak modundayım. İyi gidecek biliyorum. Memo'da her aradığında taksi durağının telefonu buzdolabında asılıydı di mi? diye sormaktan usanmadı. Ben en çok onun o gün yaşayacağı endişe ve heyecanı merak ediyorum. Doğumdan daha çok doğumun gerisinde kalanların videoya alınmasını istiyorum. Bu konuda Banu'ya güveniyorum :)

14 gün içinde bitirmem gereken bir diğer şeyse şu sevimli tavşan. Lakin House izlemeye ayırdığım vakit yüzünden bu sevimli tavşan bitecek gibi durmuyor. Umarım oğlum doğmadan bitirip çerçevelettirebilirim.

11 Temmuz 2010 Pazar

15.Gün

Pazar gününün anlam ve önemine yakışır bir biçimde geçen bir gündü. Yani tamamen ye iç ve yat hadi birazda diğer tarafa devril türünden bir pazar günüydü.
Pazarlar bunun için var zaten :)

Misal Memo tüm gün şekerleme yaptı, bense kah House izleyerek, kah çamaşır mak. boşaltma görevimden kaçabilmek için oğlanın odasında bininci kez Colette/Claudine'in Evi okuyarak akşamı ettim. Dışarıda tüm gün çocuk çığlıkları vardı. Çocuklar çığlık atmayı neden sever anlamıyorum. Ben çocukken hiç çığlık atmadım. Yüksek sesle ağlamadım bile! Bilmem belki de anormallik bendedir. Çocuksan çığlık atman gerekiyor olabilir. Bu gen bende eksikti belki de!

Ütü yapmam gerek. Memo için. Yoksa ben tamamen pijama terlik modundayım. Saçlarımı tepemde topuz yapınca tam oluyor. Tırnak filanda boyamıyoruz nasılsa. Tamamen koyvermeye başladım sanırım ve bu hiç hoş değil.

Kendimi Buz Devri'nin miskini gibi hissediyorum. Özellikle geceleri göbeğimle uyumaya çabalarken :)

10 Temmuz 2010 Cumartesi

16. Gün

Eve az önce döndüm. Dışarıda inceden bir yağmur var. Bugün Memo'yla beraber sinema kaçamağı yaptık. Vizyonda pek matah film yok lakin bu sinemaya gitmeye engel değil.



Doğrusu o kırmızı koltuklara oturup sadece reklamları izlemek bile beni keyiflendirmeye yeter.

Biz Tom Cruise ve Cameron Diaz'lı Gece ve Gündüz filmine gittik. Tam sinema hamburger yapalımlık bir film. Bizde öyle yaptık zaten ve film çıkışında kendime Whooper yeme hakkı tanıdım. Aşırı sağlıklı beslenmekte bünyeye zarar bir yerde :)
Şunu not etmek gerek, uzun süre oturur halde olmak acayip zor. Allahtan biz sinemaya Akmerkez'e gitmişiz. Sinema salonunun en arka sırasındaydık ve ikili koltuklarda oturduk yoksa ben filmin sonunu getiremezdim.

Film izlendi, karın doyuruldu, üstüne insanın canı tatlı istiyor tabi. Akmerkez'den çıkıp evin yoluna düşünce, aklıma geçenlerde Memo'nun aldığı bir tatlı geldi. Tadımlık iki tane yemiş ve acayip mutlu olmuştum. Zaten tatlının adı da, Mutluluk Topları imiş! Valla öyle. Bu tatlı bizim Türk aşçılarının katıldığı bir yarışmda ödül almış. Hoş ödül vermeselerde bence başarılı bir tatlı.

İşte bu tatlıya ulaşabilmek için yağmur eşliğinde Kasımpaşa'nın yolunu tuttuk.



Memo'da kırmadı beni sağolsun, bu cici şeyleri alıp mutlu mutlu atıştırdık.



Kahvede olsa çok şahane olurdu ama zaten hamburger kola ikilisiyle yeterince terbiyesizlik ettiğimden birde kahve içmeye yüzüm tutmadı :)

Aldığımız yerde burası işte. Yolunuz uğrarsa bu mutluluk toplarından tadın derim. Benden söylemesi :)

9 Temmuz 2010 Cuma

17. Gün

Gökyüzünde hızla geçen gri bulutlar var. Yeryüzündeyse akşamın durağanlığı. Babalar eve gelmiş akşam yemekleri yeniyor, bazı çocuklarsa halen ısrarla evden çağırılıyor. Ahmet Caaan!!! diye mahalleyi inleten kadın sayesinde, hepimiz Ahmet Can'a acayip kılız.

Kaz tüyü yastığı makinede yıkamak pek akıl karı değilmiş bugün onu öğrendim. Gün geçmiyor ki hayat başka bir şey öğretmesin :P

Pazartesiden bu yana evdeyim. Bu sebepten cumanın ulviliği tamamen bozuldu. Pazartesi ve cuma arasındaki o ince çizgi tuzla buz oldu. Canım cumanın coşkuları mundar oldu gitti. Evde olmak bana yaramıyor. Biraz mutsuzum galiba. Yok biraz değil eni konu mutsuzum.

Uzun tırnaklarım yok artık. Bir süre daha olmamalı zaten. Ojeleride kaldırdım. Yoksa bundan dolayı mı mutsuzum? Olabilir. Yani saks mavisi tırnaklarla bebek poposu temizlenmemeli. Bekleyiş sürüyor. Erken doğacağını sanmıyorum. Başlıktaki güne uyacak biliyorum. 17 gün daha var ve belki kafadan uzatır bile bu bekleyişi. Bugün yine House izlerken çıldırdı. Göbeğimin bu kadar coşkuyu kaldırıyor olması takdirimi kazanıyor. Bir ara beşkenar oldu koca göbek. İçeride mekik mi çekiyor ne yapıyor? Sanırsam bundan yağ bağlamıyor bizim oğlan. Bir çıkıyormuş pazulu mazulu baklava dilimi gibi kaslar. Şaşırmam doğrusu :)

Pazartesi günü iş yerindekilerle helalleşip yanımda Burcu'yla Taksim'e gitmiştik. Tünel'de bir iş görüşmesine gidecekti Burcu. Bende veli sıfatıyla düştüm arkasına. Burcu belgeselciliğin sırlarına mazhar olmak üzere staja başlayacak. Daha ziyade montaj masasına hevesli bakalım umarım bu yaz işi ona yeni bir vizyon sağlar.
Neyse, biz İstiklal'den Tünel'e doğru koştururken, yanımızdan geçen iki kadın bana güldü! Kadının biri, "Aaa! karnına top sokmuş gibi aynen di mi?" diye kıkırdayarak yanındakine beni gösterdi. Ben huyum kurusun çok hızlı yürüdüğümden çoktan yanlarından geçip gitmiştim lakin sesleri duymuştum bir kere. Burcu'ya bana gülüyorlar dedim. Boşver dedi. Sadece top gibi karnın var ya, ondan dedi. Kendimi ucube bir yaratık gibi hissettim. Yani hamile olunca davul gibi mi olmak lazım? Sadece karnınız varsa benim gibi ve arkadan bir şey anlaşılmıyorda önünüzdekiler topmu sokmuş karnına ne diye işkilleniyorsa, durum biraz tuhaf oluyor. Birilerinin bana gülmesi ne sinir bozucuymuş. Çok gıcık oldum o an. Kalbim kırıldı resmen.

Bir daha karşılaşırsak intikamım çok pis olacak benden söylemesi. O sesi nerede olsa tanırım ben. Ahtapot Poul haberleri kadar gıcığım sana kadın benden söylemesi !!!

8 Temmuz 2010 Perşembe

18.Gün


Hava ne güzel. Şahane bir serinlik var. Benim Bolu patatesine dönüşmüş ayaklarım için tam bir kurtarıcı oldu :)

Bugün tam anlamıyla bom boş geçti. Sabah her zamanki rutinimi uyguladım. Sonra 12:00 gibi Memo beni almaya geldi doktor kontrolümüz için. Klasik bebeğin ultrasonla bakılışı ve doktorun bu kızın doğuma tatile gelecek diye çok korkuyorum endişesine bizde diye Memo'yla bir ağızdan cevap vermemiz filan hep aynıydı. Klasik doktor kontrolümüzdü. Aynı olan bir diğer şeyse bebeğin kilosu. Üzgünüm biraz. Bu hafta hiç kilo almamış mı? anlamadım. Ama doktor çok güzel dedi. Her şey olması gerektiği gibi ve bakın ortalama değerlerde dedi. Ben boşuna minik oğlum diye sevmiyorum bu bebeği. Gerçekten minik olacak.

...Günlerden bir gün, Ay Kağan'ın gözü parladı, doğum sancıları başladı ve bir erkek çocuk doğurdu. Bu çocuğun yüzü gök gibi parlaktı. Ağzı ateş kızılı, gözleri ela, saçları ve kaşları kara idi. Perilerden daha güzeldi.

Bu çocuk anasının göğsünden bir defa süt içti, bir daha içmedi. Çiğ et, aş ve şarap istedi. Dile gelmeye başladı. Kırk gün sonra büyüdü, yürüdü, oynadı. Ayağı öküz ayağı gibi (kuvvetli), beli kurt beli gibi (ince), omuzları samur omuzu gibi, göğsü ayı vücudu gibi (kuvvetli) ve bütün vücudu tüylü idi. Yılkı güder, ata biner, av avlardı. Günlerden, gecelerden sonra yiğit (delikanlı) oldu.

gibi bir beklentimiz yok amma en azından 3 kilo olursa iyi olmaz mı?
Doktor kolay bir doğum olacağı kanaatinde. Buda tesellimiz :) Minik olduğundan kolay çıkacak hesapta lakin yinede limonun içinden karpuz geçirmeye çalışmak akıl işi değil gibi :D

Neyse, doktordan çıkınca Cevahir'e uğradık yemek yiyelim diye. Sadıkoğlu'na çıktık ve (sevgili Judy Abbott olsaydı şahane şekilde anlatırdı) kebap dünyasından midemize bayram ettrdik. Yaleppim çok güzeldi :D

Eve gelince güzelce uyudum elimi bir şeye sürmedim. Az önce bir bardak süt içtim pekmezli. Yarın için iş listesi çıkarmam gerek. Yapılacak bir iki şey var aklımda. Birde yemek yapmak gerek.

37+3 günlük hamileliğimiz bu şekilde devam edip gitmekte.

7 Temmuz 2010 Çarşamba

19. Gün



Hani başka hiç bir derdim yok gibi bu ara House'un tüm bölümlerini izlemeye and içmiş durumdayım. 1. Sezondan başlayıp 4. Sezon 3. bölüme kadar geldim. Aferin bana.

Bir kere sabah her zaman olduğu gibi 07:00'de kalkıp kahvaltı hazırlıyorum. Memo 08:30'da çıkınca bende TNT'de kahvaltı eşliğinde biten Senfield ve Frasier'dan hemen sonra House izlemeye koyuluyorum. Öğlene kadar bir bölüm daha izliyim sonra kalkıcam valla diye kendi kendimi kandırarak hemde.
Bence House izlerken doğurabilirim. Zira 6.sezona daha bir sürü bölüm var :)
Lakin bu adam izlenmeyecek gibi değil ben ne yapabilirim.
Bugün yakamı 13:30'da ancak House'dan kurtarıp ütünün başına oturdum. Allah ne verdiyse diye daldım olaya ama beni en çok krize sokan şey lastikli çarşafları ütülemek oldu ki, bir daha kimse bana o çarşafları ütülettiremez. Bu nasıl bir eziyet yarabbi! Kah isyan ederek, kah oğlumla dertleşerek ne var ne yok ütüleyip dolaplara kaldırdım.

Yarın kontrol günü bakalım doktor ne diyecek. Dün ve bugün bacaklarıma elektrik veriyorlar gibi bir his peydah oldu. Bu hafta olurmuş bu durumlar. Ama dün akşam acayip canım yandi doğrusu. Kasık ağrısı beni oldukça korkuttu. Genelde akşam üzeri oluyor. Yoruluyor olabilirim. İşe giderken en azından oturuyordum, evde hep dolanmayla geçiyor zamanım. Mesela şimdi gidip bulaşık mak. boşaltmam gerek. Memo elinde tuzlu çekirdeğiyle haberleri izlerken ondan böylesi bir fedakarlık beklenemeyeceği aşikar!
Cennet anaların ayağı altında eyvallahta, insanda cennete ulaşacak derman kalıyor mu? Hiç sanmam :)

Neyse, bugünde böyle geçti işte.

6 Temmuz 2010 Salı

20. Gün


Tuhafım. Çok başka kelimeler yazacaktım belki ama Heidi'nin Mahiri doğmuş iyi mi? Allak bullak oldum. Heyecanlandım çokca. Sanki hiç doğmayacak bu bebekler. Mümkün olsa hep karnımda tutmak istiyorum. Korkum endişem neden? Çok var ama ne bileyim işte içsel korkularım var genelde. İyi bir anne olamamaktan, onu anlayamamaktan, olgun bir adam olduğunda bir gün bana beni hiç anlamadın demesinden korkuyorum. Onu özgür bırakamamaktan korkuyorum. Ben oğlumu bebekten ziyade büyük bir insan olarak düşlüyorum hep. İyi bir adam yetiştirmek tek derdim. Yoksa benim derdim bebek bakmaktan ürkmek filan değil. Bu dünyaya gelmeye hazır mıydı? acelemi ettik bilmiyorum. Bana doğmayı ben mi istedim? diye çemkirmesinden filan ürküyorum işte...

Neyse, bugün evde ilk günüm. Dün nihayet bitti dedim. Evli ve çocuklu oluyorum artık geri dönülemez bir biçimde. Annem dün takıldı bana ev kadını oluyorsun artık sende diye. Öyle evet ama beni şimdiden afakanlar bastı. Elimde uzun bir yapılacaklar listesi var. İşin kötüsü kimseden yardım almamak gibi bir özürüm var. Geçen hafta Burcu bana yardım etti sağ olsun. Perdeler tüller ve mutfak dolaplarını beraber kotardık. Sonra bu koşturmaca bana çok saçma geldi. Çekmeceleri düzenlemek filan. Sanki bizim oğlan bizi denetlemeye geliyor. Ne lan bu evin hali diye bizi tek ayak üstünde dikecek değil ya. Olduğu kadar yani. Tırmalamaya gerek yok.
Şu Hacı Şakir olayı fos çıktı. Yeliz haklı 30 derecede çözünmüyor ve çamaşırların üstünde sabun artığı kalıyor. Çamaşırlarını yıkamadım daha ama uyku setini tekrar yıkamak gerekecek şimdi. Omo Baby aldım onu deniycem şimdide.

Bugünün halledilmesi gerekenleri içinde mutlaka yıkanacakların komple bitirilmesi var. Yarın ütü işi bitmeli artık. Şimdiden sıkıldım.

Oğlum sakın erken doğma. Beceriksiz annenin daha bir sürü işi var :(

1 Temmuz 2010 Perşembe

Oynatmaya Az Kaldı

Evet aynen öyle. Her zaman ki gibi çok eşelemeye başladım her şeyi. Seyrine bırak diyorum ama ı-ıhh olamıyor, olduramıyorum.

Öncelikle bu dünyada ki tek hamile ben değilim. Sonrasında doğacak tek bebek benimde değil. O halde, elin ayağın az rahat dursun ruhdağım be! Boğma bizi gözünü seviyim daha şimdiden tüketme.

Bugün kontrol vardı yine. Bizim oğlan 2700 gr. civarındaymış. Bir tosuncuk beklemiyoruz dedi doktor efendi. Mealen alttan çıkabilir diyor. Çıksın bakalım. Kordonu boynuna dolanık. Bu kadar hareketli olursa olacağı oydu zaten. İki kere dolanık hemde! Bir zararı yok dedi doktorumuz, hadi bakalım. Benim tansiyon neden bilmem yüksek çıktı. Her zaman 8\5 veya 9\5 çıkardı, bu sefer 11\5 dedi hemşire tabi ben yüksek çıktı diye hopladım. Doktor bir daha ölç dedi, bu seferde 10\5 dedi kız. Bence ölçmeyi beceremedi. 11\5 12\5 yüksektir hoş olmaz dedi doktor. Bence 9\5 tansiyonum, doktorunda düşüncesi o yönde. Hemşirenin acemiliğini yüzüne vurmak istemedik :P Birde doğum izni belgemizi aldık. 5 Temmuzdan itibaren izinliyiz ama patron halen düşler aleminde. Ben zaten yarında işe gitmemeye karar verdim. Pazartesi yarım gün gidip olayı bitiricem. Ben mi kurtarıcam şirketi nedir yani. Memo'nun dediği gibi, şirket ortağıyım da haberim mi yok? Ne iş???

Az önce nevresim takımları, pike ve havlularını yıkadım oğulun. Hacı Şakir Granül aldım. Bilmiyorum valla başka deterjan almalı mı? Aklıma Hacı Şakir geldi. Hacılığından sual sorulmaz dedim yine bildiğim bir şey olsun :) Bin tane şey okudum internette kafam bulandı. Kararttım gözümü aldım. Amaaan! çok takıyoruz ota boka. Yeliz'i de taciz ediyorum habire şampuan olarak ne alcam diye. Halen bebek şampuanı muallakta. Annem gibi beyaz kalıp sabunla yıkıycam bu gidişle :)

Bu hafta içinde bütün tulumları filan yıkayıp yerleştiricem. Ne olur ne olmaz belki erken doğar filan. Her gece doğmuş görüyorum zaten. Hastane için bir çanta hazırlayıp beklemeye geçicem.

Bu hafta Memo'suz geçti. Memo seyahatte pazar günü dönecek. İlk kez bu hafta kontrole gelemedi. Bekleme salonu geyiğini çeviremedik. Ona buna çamur atamadık. Adımı seslendiklerinde benden önce doktor odasına Memo koşardı hep olmadı bu sefer yani gayet donuk geçti :) Önümüzde ki hafta telafi ederiz artık.

Cuma Günü Oyuncak Dünyası 3 giriyor vizyona. Gitmek istiyorum Memo! burdan söyliyim de, kaçacak köşen kalmasın :D