27 Şubat 2013 Çarşamba

Balon


Bu aralar iyice zıvanadan çıkmış durumdayım. Giderek Osmanlı sarayına girebilecek cariye kıvamına eriştim. Durmadan yuvarlaklaşan hatlarımla lokum gibi oldum :(



Venüs gibi yeniden doğa bilmek için bir şeyler yapmam lazım. Dambıl siparişi verdim. Dambılla forma giricem güya. Püh!

26 Şubat 2013 Salı

Yirmi Gün

Evet yazmayalı tam 20 gün olmuş. Peki bu yirmi gün boyunca neler oldu?

Mesela Ege hastalandı. Bu kış 2.kez antibiyotik içti. Onu geçtim ilk defa ateşi 39.8 oldu. İki hafta önceki pazar gecesi yatırırken bana anlı biraz sıcak gelmişti. Ateşini ölçünce 37.8 olduğunu gördüm. Ateş düşürücü verip yatırdım. Tüm gün yatana kadar zıplayan bir çocuğun hasta olması tuhaf gelmişti. Bütün gece yokladım zaten ama sabah ezanı beni uyandırdığında bir baktım ki, elleri ayakları bütün vücudu buz gibi ama alnı yanıyor. Ateşini ölçtüm 39.8! Hemen Memoyu kaldırdım. Şurup içirdik ve ıslak havlularla kompres yaptık. 1,5 saat sonra ancak 37.5 gibi bir rakama ulaştım. Zaten biz böyle debelenirken saat 08:30 olmuştu. Hastane yoluna düştük ve doktor boğazına bakıp çok kötü halde cümlesini kurunca yıkıldık. Bu virüslerden illallah! Yaz gelsin artık.
Acilde bir iğne vurdurduk çünkü doktor bugünü daha kolay atlatır dedi bende tamam dedim. Çok ağladı ama Ege zaten doktorda hep ağladığından, bari haklı yere ağlasın dedik :) Neyse, geçti gitti.

Çiş mevzusuna gelince, tereyağından kıl çeker gibi oldu :) Artık bez yok!

Anne bak şiş
Anne bak gaka

tüm gün sıklıkla duyduğum cümleler arasında. Ege biraz dillenmeye başladı. Bütün gün Ama anne! diye başlayan tiratlarını dinliyorum. Hayığ anne, ama anne hep bir dikleşme ve baş kaldırma durumları! Şimdiden yaka silkeletiyorsa gerçekten ergen hallerini düşünemiyorum!

Bana gelince Kore dizilerine devam :P Ne yapsın bu fukaranın da tek eğlencesi bu işte!

Bugün bir film izledim ve onu buraya not düşmek istedim. Filmin ismi Masquerade. Komikti ama hüzünde vardı. Kore filmlerinin tümünde bu hüzün dalgası var zaten. Komedi filmlerinde bile en olmadık anda bir kare giriyor ve boğazınıza bir düğüm çöküyor, gözleriniz doluyor. Bu filmde de aynısı oldu ve gözyaşlarımı tutamadım. Ben öyle kolay kolay ağlayamam ama Kore filmlerinde beni ağlatan bir sahne muhakkak oluyor.



Ağlamaktan helak olduğum bir diğer filmde Le Grand Chef filmiydi. Nesine ağladın demeyin. Filmde bir yer var ki beni mahvetti. Bir mahkumun çocukluğunu anlattığı bölümde, ağaca sarılarak anne diye ağladığı sahnelerde ağlamaktan gözlerim şişti. Aklıma geldikçe ağlamaklı oldum. İzlerseniz bana hak verirsiniz :)



Geçen 20 gün boyunca izlediğim dizilerse işte bunlardı.





18 mi? 29 mu? 2005 yapımı eski bir dizi. Merak ediyordum listemde vardı o yüzden izledim. Fena değildi :)

Diğeri ise Flower Boy Next Door. Bu dizi halen Kore'de devam eden bir dizi. Sanırım bu hafta artık bitiyor. Son 2 bölüm kaldı. 15 ve 16! 15. bölüm internete düşmüş ama alt yazısı sanırım yarın eklenecek. Az bekleyip 16. bölümle beraber izleyip bitirmeyi düşünüyorum.

Sırada olan dizi ise Sungkyungwan Scandal.



Bu dizide 2010 yapımı eski bir dizi. Güzel yorumlar okudum o sebepten ne zamandır indirmek için bekliyordum. Araya başka bir şey girip aklımı çelmeden aradan çıkarsam iyi olacak. Bu işin en iyi yanı dizlerin 16, 20 veya 24 bölümden oluşması. Bu sebepten kısa sürede izleyip bitiriyorsunuz. Bazı tarihi dramalar uzun oluyor ama ben 24 bölümden fazlaysa zaten hiç bulaşmıyorum. En temizi 16 bölümde bitenler :)

İşte kısaca 20 günün özeti böyleydi.

6 Şubat 2013 Çarşamba

Devrim

Pazar gününden beri çok büyük bir işe giriştim. İnşallah bu işin altından zaferle çıkabilirim. Vallahi şimdi yazdığım zaman aman be! bu muydu? diyeceksiniz ama benim için pek zor olan bu işe girişmiş olmak bile sonuçlanmış hissi vermekte.

Evet efendim, insanlık için küçük ve hatta o kadar bile değerli olmayan amma velakin benim için koca ayağın ayağından bile büyük olan o adım kısaca Ç İ Ş!!!
Egenin artık bezi bırakması gerçeği aylardır annem tarafından ivedilikle başıma kaka kaka vurulmuş olmasına rağmen, ben bir türlü kendimi hazır hissedemediğimden, bez bıraktırma eylemi de öylece beklemedeydi. Bakınız Ege demiyorum hazır olmayan bendim!
Evvela konuşmaya başlarsa işimiz daha kolay olur gibi gelmişti. Ama bekle bekle Egenin konuşacağı yok. Bir iki gık mık şeyler söylüyor ama buna konuşuyor demek çok iyimser bir yaklaşım olur! Bizim için anlaşılıyor ama sokaktan bir adam için dıgıl mıgıldan öteye gitmeyen bir lehçeyle anlaşılması gerçekten zor!

Neyse, diğer yandan lazımlığa oturmayla ilgili bir problemi yok. Çiş veya kaka yapması problem değil. Problem bu malum şeyler gelmeden onun oturtulması. Pazar gününden beri bezsiz dolaşıyor. Direk beyaz slip dona geçtim. Hızlı bir giriş yaptık çünkü 30 aylık olan Ege Beyin artık bezle geçirilecek bir günü dahi olamaz. Sadece öğle ve gece uykularında bez bağlıyorum. Bağlamadan önce mutlaka çişini oturağa yaptırıyorum ve zaten bezde kalktığında kuru oluyor. Kalkar kalkmaz hemen oturağa gidiyoruz. Günlerdir sürekli çiş kaka var mı? soruma karşılık Ege bıkkınlıkla gözlerini devirip Hayığ! cevabını veriyor. Peki bu gerçekten doğru mu? tabi ki HAYIĞ!!! zira bir an için boş bıraktığımda, anne kaka diyerek ıslak eşofman altıyla beni baş başa bırakıyor. Çişte kakada onun için aynı. Direk kaka diyor. Yaptıktan sonra haber vermesini inşallah yapmadan haber vermeye dönüştürürse annesini sevinçten deliye çevirecek.

Birde çişini yapar yapmaz kalkıp, lazımlıktan kendisi alıp klozete dökmeye telaşlanıyor. Atik olmam gerek zira Ege pek atik! İlk gün eğlence olsun diye, hacetini klozete dökerken el sallayıp uğurlamıştık. Şimdiyse güle güle çiş, güle güle kaka sözleri artık her seans sonunda tekrarlanmakta. Bazen acelesi varsa, dökülmesini beklemeden kapıdan hızlı bir selametleme yapıyor. Aceleyle çıkarken güle güle çiş demeyi ihmal etmiyor. Tabi kendi lehçesinde :D


İşte durumlar böyle. Şimdilik iyi bir performans sergilediğimizi düşünüyor, geleceğe güvenle bakıyorum :)

1 Şubat 2013 Cuma

Harala Gürele

Sevgili cuma geldi bile. Hafta nasıl başlıyor nasıl bitiyor hiç bir şey anlamaz oldum. Yaptığım bir şeyde yok ama habire bir koşuşturma içindeyim ve hatta şu saat itibarıyla yorgunluk belime belime vurmakta.

Ege şen kahkahalarını hav havını yumuşak polar battaniyesini yanına alıp çoktan uyudu. Bütün gün uyusun diyorsun sonrada elini ayağın kaşınmaya başlıyor. Uyuduğu zaman ondan bahsediyorsun ve gün içinde yaptıkları aklına geldikçe tebessüm ediyorsun. Be kadın sen bu çocuk olmadan önce nasıl yaşamışsın hayret!
Son bir iki gündür Ege melek oldu. Maşallah diye diye bir hal oldum. Bir kere çok tatlı çoook. En önemlisi yemek yiyor! İnanasım gelmiyor ama hastalığı atlattıktan sonra daha bilinçli yemeye başladı gibi. Dün bir tane havuç yedi bugünse göbek marul! Ağlayasım var çok mutluyum. İnşallah geçici bir hal değildir :)

Bende cuma geldi diye seviniyorum. Zira cuma benim için pazar demek. Pazar demek taze sebze demek. Mutlaka balık alınmalı demek. Kışın cuma günlerinde akşam vakti bizim sokaktan ve hatta semtteki herhangi bir sokaktan geçerseniz, her evden ayrı ayrı balık kokusu gelir :) Çok hoşuma gider. Balık sanki sadece cuma günleri yenmeli gibi. Yada cuma günleri daha bir lezzetli sanki :)
Geçen cuma günü aldığım bal kabağından çok memnun kaldığım için bu hafta yine o tezgaha uğramak istiyorum. Bu sefer bir kısmıyla çorba yapmaya niyetliyim...

Vallahi gördüğünüz gibi, artık tek derdim cuma günü balık almak kabak almak. Egede yemek yiyorsa başka derdim yok. Daha doğrusu dertlenmeye gerek yok. Hayat çok kısa ve hiç bir şey için kendini hırpalamaya değmez. Eften püften şeylerle kendi kendimize eziyet edip duruyoruz. Ben bunu Ege doğunca anladım. Şükür hiç anlamaya da bilirdim. Yaş 35 ve yolun yarısı terennümü doğru. Yolun yarısı ama asıl yarısı ve asıl yaşamak şimdi başlıyor. İlk 35 yıl hay huy içinde kendini bulma arayışıyla geçip gitmekte ve sonra bir aydınlanma dönemi geliyor. Kimisi bunu bir çocukla buluyor kimisi başka bir şeyde ama bir şekilde aydınlanıyorsun. Elbette aydınlanmak istersen :)

Şimdilerde kendimi daha huzurlu, daha dingin, daha emin bir 35 yıl yaşayabilmenin heyecanıyla sarmalanmış buluyorum.
Ne mutlu bana!