29 Aralık 2012 Cumartesi

Güzel Şeyler

Bugünüm hafif baş ağrılı geçti. Hatta halen devam eden o lanet olası migrenim sürekli beni taciz ederek kendini hatırlatıyor. Bende ona inat kulaklığımı taktım SHINEE dinliyorum. Bu aralar dinlediğim tek şey K-POP'u. K-POP yani Kore Popu ;)

Gerçekten dinlemekten çok keyif aldığım süper vücutlu ve acayip bakımlı sevimli erkeklerin ve hepsi oyuncak bebek gibi tatlı kızlardan oluşan bu müzik grupları ciddi bir biçimde Asya'dan dünyaya yayılıyor.

Bir kere tüm şarkılarda en sevdiğim şey süper bir alt yapılarının olması. Görsellik o kadar ön planda ki, insan video klipleri izlerken kendinden geçiyor. Ben ilk zaman dans eden çocukları takip etmekten şarkıdan bir halt anlamıyordum. Allah'tan Mp3 çalar diye bir şey varda şarkıların keyfine varabiliyorum :)

Her akşam mutfağı toplarken K-Pop eşliğinde dans etmek çok keyifli. Günün tüm stresini benden alıp götürüyor. İnsanda lolipop yiyormuşsun gibi bir duygu oluşuyor.

Benim bu sıralar en büyük favorim SHINEE. Hem ses, hem görüntü var. Şahsen çok başarılı buluyorum :D
Gruptan en sevdiğim kişi Taemin. Dans etmek birine bu kadar mı yakışır? Star ışığı var çocuğun.

Az önce elektrikler gitti o arada 2 mandalina yedim. Nerede kalmıştım?
Shinee güzel grup birde Süper Junior var ki, küçük çaplı bir ordu gibiler. Bu kadar adamın bir arada olduğu bir grup gördünüz mü? Ben ilk defa gördüm :) Bu gruptan kaç tane grup çıkar :)


İlk zamanlar videolarını izlerken kimi takip edeceğimi şaşırıyordum. Kim kimdi? o zıplayan çocuk benim ölüp bittiğim miydi? Yoksa benimki gözlüklü olan mıydı?
Böylece şarkıdan bir halt anlamadan, sürekli dans eden ve gözlerini süzerek sana bakan bir yığın delikanlıyla kafayı yeme aşamasına gelmiştim :D

Amaaan 35'inden sonra başıma gelenlere bak. Kardeşim ben 15-16 yaşında yapmadıklarımı şimdi yapar oldum. Belkide şimdi daha keyifli olduğu içindir :) Vallahi kimse karışmasın çok keyifliyim böyle. Zaten Memo'da beni çoktan Allah'a havale etti. Allah beni zaten çoktan kendi halime bırakmış durumda.
Bundan sebep yuvarlanıp gidiyorum işte ;)





28 Aralık 2012 Cuma

Gün Sonu

Bir gün daha bitti. Böyle geceleri yazmak daha keyifliymiş. Egenin tacizleri yüzünden bilgisayardan soğumuştum. Yaramaz oğlum bir ay önce laptopu yere yüzüstü düşürünce ekranı çatladı. Tamiriydi formatıydı derken anca bu hafta adama döndü zavallı.

Bugün evi temizledim. Yani yüzünden! Öyle derinlemesine temizlik çok eskilerde kaldı. Ege beni ev temizlerken çok yoruyor. Geçen sene elektrikli süpürgeden çok korkan çocuk bu sene aletin delisi oldu. Her gün ev çeksek çok mutlu olacak. Sürekli oğlum çekil! demekten evi çekemiyorum. Sürekli önünde, arkasında olmadı sapından tutup o çekmek istiyor. Güçlüde bırak diyorum bırakmıyor. Kavga dövüş evi çekiyoruz. Yerleri silmek ayrı bir sinir harbi. Nereyi silmeye çalışsam orada dikilip pis pis sırıtıyor. Şaka gibi!

Zati Ege bu aylarda çok yaramaz oldu. Yaramaz değilde daha ziyade artık çocuk oldu. Erkek çocuğu gerçekten farklıymış. Ben kız kardeşlerim olduğundan evimizde erkek bebek hiç görmedim. Biz kızlar çok sessiz kendi halimize takılan tiplerdik. Ege 2-2,5 yaş dönemecinde bana yaka silkeletti. Aslında çoğu çocuğa göre çok sakin biliyorum ama benim kıstaslarıma göre bana çok deli dolu geliyor. Gerçekten bazen kan beynime çıkmıyor değil. Geçen hafta gırtlak gırtlağa geçti. Bu hafta kendime büyük olan sensin onun seviyesine inme ağırdan al dedim :) Daha bir anne gibi cool havalarda ve sinirlerimi çekmeceye kilitlemiş olarak onunla ilgilendim. İkimiz içinde daha keyifli bir hafta oldu.

Vallahi benim 2,5 senelik bir anne olarak öğrendiğim yegane şey çocuğunla zıt gitmeyeceksin arkadaş. Olan sana oluyor, ona bir şey olduğu yok. Artık gerçekten çok rahatım. Misal yemek konusunda geçen sene baya kafa yoruyordum. Devlet meselesinden filan mühimdi. Stresten saçlarım incelmişti. Şimdilerde hiç umurumda değil. İstemiyorsan keyfin bilir diyorum. Beni çocukken böyle mi büyüttüler? Gerçekten aç olduğunda mecbur yiyor.

İşte böyle. Neyse, ben kaçtım dizi izleme vaktim geldi.

27 Aralık 2012 Perşembe

Ekmek Peynir

Bugün kardeşlerim geldi. Ciyak ciyak bir gündü :) Biz üç kız Kore geyiği yapıp güldükçe Ege muhabbetin dışında kalmamak için yalandan kahkahalar atarak dikkati üstünü çekti.
Memo gelince 19:30 gibi Kanyon'a geçtik. Biraz dolanıp bolca boş konuşup gülüp stres attık. Ben 21:00 gibi eve geldim ve küçük oğlumu uyumuş buldum.

Sessizlikten istifade edip dergilerimi okudum. Yarın evi temizlemem ( bir zahmet ) gerektiğini kendime hatırlattım. Kaytarma, kaytarma, kaytarma...
Bunları yazarken tam şu an feci şekilde karnımın acıktığını hissediyorum. Şimdi yaz aylarında olsaydık, buzdolabında muhakkak z.yağlı taze fasulye olurdu. Soğuk soğuk yemesi ne lezzetli olurdu. Yanında domates ve üstünde sadece tuzla. Offff!
Dolapta fasulye olmadığına göre sadık dostum ezine ve ekmek ikilisine talim etsem iyi olur.

Güya ocak ayıyla beraber düzgün yaşama kararı aldım. Yeni yılın gazıyla yaparım gibi geliyor. Böyle gece atıştırmaları filan tarihe gömülecek. Sıkı bir disipline girmeyi düşünüyorum. Bugün kızlar için mayalı pohaça, yaban mersinli kek ve kısır yaptım. Bu yılın son hamur işleriydi diyerek yedim ama dediğim gibi karbonhidratı elimden geldiğince kesmeye gayret ediyorum. Lakin makarnasız yaşayamam. Hayattan bir keyif alamam. Yeterince makarna yemezsem çok asabi olduğumu fark ettim. Ekmeksiz belki ama makarnasız asla. Özellikle spagetti olmadan dünya bana cehennem. Yemek listemden çıkaramayacağım bir diğer şeyse zeytin. Benim için zeytinsiz bir hayatın var olabilmesi mümkün değil. Bizim evde tuz biter, su biter, her şey biter ama zeytin asla! Şu hayatta kalitesiz zeytin ve peynire asla tahammül edemem. Bu ikili benim için pek kıymetlidir.

Açlıktan konu nereye geldi. Gidip bir şeyler yesem iyi olacak. Ne yazacağımı unutmuş durumdayım :) Ekmek peynir ve tabii zeytin eşliğinde şu an ki gözde dizimin 9. bölümünü izleyip muradıma ersem fena olmayacak ;)

26 Aralık 2012 Çarşamba

Olan Biten

Evin erkekleri uyurken geceyle baş başa kalmak çok keyifli. Sessizlik ve dinginlik dolu. Buzdolabından hafif bir homurtu gelmekte ve ben bir fincan sade kahve aşkıyla harmanlanmış durumdayım.

Bu akşam Ege bizi korkuttu. Durup dururken, koşarken bacağı sekiyor gibi oldu. Bu hali onu çok güldürdü. Bizse deli gibi korktuk. Ben önce aynı durumda uzun süre kaldığı için bacağı uyuşmuştur, birden koşunca karıncalandı ve dizi boşalır gibi oldu buna güldü dedim. Fakat Memo gözlerini kocaman açıp başka bir şey olmasın diye bakınca bende de panik havası başladı. Anında en kötü senaryolar başımda dönmeye başladı. Kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Derin uykularda uyuttuğum panik atağım anında hazır ola geçti. Biraz zaman geçince Ege düzeldi. Ben halen bacağının uyuştuğunu düşünüyorum. Kötü düşünmek istemiyorum ama yarın sıkı takibe alıcam. Ufak bir anormallikte doktora götürücez.

Böyle anlarda ikinci çocuğu kesinlikle yapmama kararı alıyorum. Bu deli işe bir daha bulaşmamalı diyorum. Çocuğuma bir şey olursa endişesi beni zaman zaman deliliğin sınırlarında gezdiriyor. Bu sinir harbine ikinci kez başlamak deli işi. Çok seviyorum çocukları ama yaşım ve dünyanın başı bozukluğu beni durduruyor. Çocuk sahibi olmadan önce üç tane istiyorum demek Hülya'nın dediği gibi sadece romantik bir hayalmiş. Kalbim istiyor ama mantığım hiç bulaşma diyor. Bir çocuğu dünyaya getirip, sorumluluğunu üstlenmek, onu düzgün bir insan olarak yetiştirmek bu dünyada yapılacak en büyük iş. Anne baba olmak en ağır işçilik getiren iş. Altından kalkılması pek zormuş. Şimdilerde daha iyi anlıyorum Ege büyüdükçe bu sorumluluk omuzlarımda daha da ağırlaşacak biliyorum.

Neyse, iyi düşünelim iyi olsun.

Bu ay bir kaç kitap okudum. İlki Julie OTSUKA \ Tavan Arasındaki Buda.


Çok sevdim. Okumamışsanız tavsiye ederim.

Diğeri bir klasik. Sinema versiyonlarını çokça izlediğim ama hiç okumadığım Bram STOKER \ Dracula.


Son olark yine dizi ve sinema olarak değişik versiyonlarını izlediğim ama hiç okumadığım Sherlock hikayelerinden biri olan, Artur Conan DOYLE \ Sherlock Holmes Altı Napolyon isimli kitaptı.


Çerez niyetine okunmuş fena sayılmayan bir kitaptı. Diğer serilerini alır mıyım?bilmiyorum. Belki tatile filan gidiyorsanız veya uzun bir uçak yolculuğunda yandaşlık etsin derseniz neden olmasın?

Bu arada fotoğraf makinemin şarja giriş kısmı arızalandı. Kullanamıyorum. Canımı çok sıkıyor. Egemin resimlerini çekemiyorum. Başka şeyleri de...
Yeni yıldan yeni bir fotoğraf makinesi istiyorum.
Böyle işte. Benim artık dizi saatim geldi. Kaçtım.




24 Aralık 2012 Pazartesi

Şeytanın Bacağını Kırmak!

Bir türlü elimin değmediği sevgili blogum. Cancağızım, iki gözüm özledim seni hemde çok. Lakin aramıza derin uçurumlar açıldı. Neden böyle oldu? Hıı??
Neyse, olan oldu azizim artık ileriye bakmamız icap eder. Ben diyorum ki, gel he de, sende biraz gayret göster bende. İkimizde tutalım şu işin ucundan da yazık olmasın bunca gevezeliğimize.

Ben şöyle düşündüm blogcum. Yeni yıl kararı olarak, her gece bu saatlerde buluşalım diyorum. Çoluk çocuk ayak altından çekilip baş başa rahat rahat buluşalım hasret giderelim. Bende söz veriyorum bu saatlerde Kore dizilerimi sana tercih etmiycem. Sana kuma getirmişsem de, beni affet ilk göz ağrımsın. Sen bana bir adım at ben koşucam.

Oldu mu?

Bence oldu!