31 Ağustos 2010 Salı

1. Ay

Dışarıda kavga kıyamet gırla. Bir grup çocuk gelmiş bir şeyler patlatıp duruyor. Resmen bazuka gibi ses çıkıyor. En sonunda mahallenin cevval annelerinden biri isyan bayrağını çekmiş çocukları kovalıyor. Hani bilirsiniz canım şu klasik replikler vardır ya;

- Bir daha sizi burda görürsem bacaklarınızı kırarım!

- Eviniz nerede sizin? Gidin kendi mahallenizde patlatın bunları!

- Annen baban yok mu senin?

gibi ne idüğü belirsiz cümlelerle püskürtmeye çalıştıkça, çocuklar daha çok azıyor. Bense bunları 6. katta bulunan nacizane salonumda Ege uykuya dalsın diye ana kucağını ivedilikle sallarken dinliyor ve çenen çekilsin kadın az sus be! diye içten çemkiriyorum.

Ege tilki uykusunda. Mama yenmiş, popo temiz, elden geldiğince geğirtilmiş ve pırtlatılmış annesi tarafından. Ona düşense tilki uykusunda anneyi diken üstünde bırakmak. Şu sallanan zımbırtıdan ayağımı çektiğim an iki badem gözle bana bakacağına eminim.
Kendisi biraz bayık bugün çünkü Hepatit aşısı oldu. Biraz ağladı çok değil ama birazcık. Bende öyle ağlanılmaz böyle ağlanır diye fısıldadım kulağına :) Dünya kaç bucak öğrensin. Doktor kontrolü iyi geçti. Bir problem yok. Kendileri 4650 gr. olmuş. Boyu 55 cm. aşıda olduk ve böylece 1. ay kontrolümüzü bitirdik. Kalça ultrasonu yapılacak rutin istiyor doktor. Anneme göre bunlar para tuzağı başka bir şey değil ama gene de içimiz rahat etsin istiyoruz işte.

Bana gelecek olursak, ben epey toparlandım. Bunda hepinizin katkısı var. Yorumlarınız beni hep pozitif düşünmeye sevk etti. Hepinize teşekkür ediyorum. Tek tek yorum yazmak istedim ama tembelliğimden zaman yaratamadım. Süt olayımız ne yazık ki çoktan rafa kalktı. Bilmiyorum nerede hata yaptım ama olamadı işte. Denemediğimi kimse söyleyemez sadece ben kendime eziyet etmek için kendi kendimi suçlayabilirim arada ama başka hiç kimse denemediğimi söylemesin. Allah şahit çok istedim denedim çabaladım ama işte o ama...

Neyse, diğer yandan bebeğin tüm bakımını kendim yapıyorum. Annem zaten evine döndü. Tek sorun temizlik yapamamak! Ya onu yatağa bırakıp ağlamasını duymazdan gelecek ve evi çekicem veya hafta sonu Memo'nun evde olmasını bekliycem. Bu sebepten Ege çok steril bir evde büyümüyor! Birde gündüzleri ev tipi ana kucağı dışında bir yerde uyumuyor. Allah'tan geceleri yatakta yatıyor tam tersi de olabilirdi.

Birde akşamları biraz problemli. 19-21 arası mızmız. Öyle şiddetli gaz sancına bağlı ağlama olmuyor ama olabilir daha erken dedi doktor. Aman olmasın. Bunun dışında akıllı uslu tatlı bir bebek aslında Ege. Genelde 2.5 3 saate bir acıkıyor. Acıkmaya tahammülü yok. Gak der demez ağzına biberon istiyor ama mecburen ben bir kuble ağlatıyorum onu. İdare edecek ne yapalım :) Ayrıca suyu çok seviyor. Banyo yaptırmak çok keyifli. Lakin halen cesaret edip tırnaklarını kesemedim. Yeni hedefim tırnaklar.

1. ay sonunda hem Ege hem ben düşe kalka idare ettik bu anne çocuk ilişkisini. 2. aydan çok daha umutluyuz :)

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Dumur

22:30'da uyudum 00:30'da uyandım mecburen. Rutin mama ve alt temizliği. Sonra ne hikmetse gazını çıkarırken uyudu. Süper! 01:00'de uyuduk ikizim de ve 03:30'da yine mama alt temizliği gibi gereksinmeler için ayağa kalktık. Memo'ya sahur için sandviç hazırlandı. Ege'de mamasını yedi ama her zaman olduğu gibi 04:30'dan sonra uyumam arkadaş diyerek beni kaderin dikenli yollarına itti. Bu saate kadar kucakta pışpışladım ana kucağında salladım ve zihnimi açık ve sinirlenmeden onu kucağımda tutabilmeyi diledim. Çünkü Allah şahit sinirleniyorum! Bu kötü. Sinirlenmemek gerek ama elimde değil. İçimde inceden bir öfke bulutu kabardığı anda, burnumu ensesine gömüyorum. Kollarını öpüyorum iyi geliyor. Sinirlenmek yok diyorum. İsteyerek yapmıyor ve ne dediğini anlayamayan moron sensin. Kimse kolay olacak demedi. Gerçi demedi ama işin kötü taraflarını dile getiren de pek yok. Pembe bir toz bulutu içinde, sırtında iki adet kanat başında bir hale ile dolaşan annelerle dolu etraf. Şahane bir şey dışında ağızlarından başka bir şey çıkmıyor. Eyvallah! şahane, en mukaddes şey bir yerde sözüm yok ama kazın ayağı öyle değil diyen de çıksın arada. Bu gece yine çok boktan geçti diyenlerde olsun. Olmalı. İnsani duygular bunlar. Depresyondaysın yazmalısın bence.

Sende başka bir halt bilmiyorsun diyenler vardır mutlaka. Biliyorum bunlar her yeni annenin karşılaştığı şeyler ve biliyorum geçecek ve biliyorum bu yazdıklarıma sonradan güleceğim. Kendine gel be!, hep şikayet hep bardağın boş tarafı ay! içimiz şişti yahu diyorsunuz. Kabul öyle belki ama benim olayım da bu işte. Ben hep olayın en berbat ve kötü taraflarını görürüm. Önce en kötüye hazırlanırım. Beni genelde ayakta tutan bu olmuştur. Daima en kötüye hazırlıklı ol! Böylece asla şaşırma, tökezleme. Ben tökezlemekten nefret ederim.

Çocuk sahibi olmak kolay değilmiş. Benim burda mızmızlandığım şikayet ettiğim tek şey kendimim aslında. Bebekten veya onun isteklerinden şikayetçi değilim. Beslemekten alt temizlemekten veya ağladığı gecelerde onu kollarımda tutmaktan kabul buyurmadığı memeyi alır mı? acaba diye umutla ağzına tutmaktan şikayetçi değilim. Ben kendimden şikayetçiyim. Kendimi hazırlayamamışım. Sorumluluk sahibi olamamışım. Bu da işte en kötüsü ve ben bu en kötüyü önceden göremediğim için tökezliyorum. Ben tökezlemekten nefret ederim.

Sözün özü, çocuk yapmak hayatta ki en mühim işmiş. Yaşım geçiyor veya bu kadar senelik evliyiz bir onu yapmadık onu da yapalım bari diyerek çocuk yapılmıyor. Birde asla hazır olunmuyor. Her kadın çocuk yapmamalı. Egosu kendinden büyük benim gibi duygusal anlamda büyümeyi becerememişlerin bilhassa uzak durması gerek.

Kucağımda minicik bir adam tutuyorum ben. Bir insanın hayatının sorumluluğu benim ellerimde ve düşündükçe bunalıma giriyorum.

Birisi beynimin fişini çekebilir mi?

20 Ağustos 2010 Cuma

Sahip

Ben aylardır hamilelikle ve bebekli hayatın getirisiyle filan uğraşırken dünya dönüyordu bir yandan tabii. Okuyamadığım sayısız kitap basıldı. Gidemediğim festival filmleri vardı. Gidilemeyen nice konserler oldu. Dünya gözüyle görülmek istenilen nice gruplar geldi gitti. Arkalarından hayıflanarak inceden söverek sineye çektik.

Birde bu arada Kurban albüm çıkarmış. Aylar olmuş hemde. Kurban'ı severim. İnsanlar albümünden sonra dağıldık diyerek beni kedere gark etmişlerdi. Tez zamanda albümü edinmek gerek.



Hülya tiz bana sling yolla, albüm almaya gitmem gerek. Gözünü seveyim stokta yok filan anlamam :)

Not: Bu cumartesi Disko Kralı'na konuklar kendileri. Bundan mahrum kalmasam bari. Uyuya kalmamak gerek :) Ege az müsade et olur mu?

Yine not: Lohusalık bu mu? Adamlar 27 Temmuz'da çıkmışlar Disko Kralı'na bense bu cumartesi ayın 27 si zannediyorum bu da yetmiyor ayı Temmuz zannedecek kadar coşuyorum! Peh! benden geçmiş arkadaş. Yaşayan ölülerin gecesi bu be!

19 Ağustos 2010 Perşembe

Kırkın Yarısı

Sen, buraya neden geldiğini bilmiyorsun aslında. Trende birinin Lingshan'dan, Ruh Dağı diye bir yerden söz ettiğini duymuş olman sadece bir rastlantı. O adam karşında oturuyordu, senin çay fincanın onunkinin yanındaydı ve trenin sarsıntısı fincanların kapaklarının birbirine çarparak şangırdamasına neden oluyordu. Fincanlar birbirine çarpmaya devam etseydi ya da bir süre sonra çarpmaz olsaydı, her şey o kadarla kalacaktı. Ama kader, senin o adamla aynı anda, fincanların yerini değiştirmeye niyetlenmeni istedi ve tam o sırada fincanlar sustu. Bakışlarınızı başka bir yöne çevirdiğiniz an şıngırtı tekrar başladı. Ellerinizi aynı anda uzattınız ve ses kesildi. Hiç bir şey söylemeden güldünüz. Fincanların yerini değiştirdiniz ve konuşmaya başladınız. Ona nereye gittiğini sordun.
- Lingshan'a.
- Nereye?
- Lingshan'a Ruh Dağı'na.

Ege'yi uyuturken kitap okumaya başladım. Az önce Gao XINGJIAN'la ilk tanışmaları gerçekleşti. İlk 20 sayfada huzurlu bir uykuya daldı. Bende kitabı kapattım. Tüm kitabı bu şekilde ona okumaya karar verdim.

Beni zor zamanlarda kendi içime döndüren ve orada beni sarıp sarmalayan yegane kitaptı Ruh Dağı. İyileştiren türden. Ege bunu bilmeli bence.

Ege doğalı 20 gün geçti bile. Ben halen onu kucağımda aldığımda bu benim mi? diye sormadan edemiyorum. Benim çocuğum var. İnanasım gelmiyor!

Unutmadan not düşmem gereken şeyler var. Mesela, 10 Ağustos akşamı nihayet göbeği düştü. Bende bu küçük kuru göbek kordonu parçasını elimi uzattığım ilk Marquez kitabının arasına koydum itinayla. Şimdi orada beklemede Marquez'den feyz alır mı? Bilmem. geçtiğimiz pazar akşamı ateşlendi! Bense ülser olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum. Gece yarısı acile gittik. Mikrobik bir durum olabilir dediler. Fitil ve Calpol verdiler iki gün kullandım şimdi iyi. Tabi yüzündeki kırmızı sivilceleri saymazsak! Dünden beridir bu kızarıklık baş role oturdu. İsilik galiba. Annem ilaçlar dokundu diyor ama bence isilik. Her gün yıkıyoruz ama oldu işte.
Bense fena değilim. Tiz perdeden ağlarken bile şip şak alt değiştirebiliyor bir kolumda onu tutarken diğeriyle biberon hazırlıyorum filan. En büyük isteğim bu yapış vıcık lanet yazın bir an önce bitmesi. Memelerle ilişkisi tamamen iptal. Kan ter içinde ağlarken bende inatla ağzına tıkıştırma derdindeyim. Bir iki çekiyor sonra kafayı sağa sola buruşturup kocaman ağzıyla ağlama moduna geçiyor. Sütte çağlamadığından fazla cebelleşemiyoruz. Üyesi olduğum emziren annelerin paylaşımlarıyla coştukları siteler beni benden almakta. Hele gögüsten taşan sütüyle mücade eden anneler yok mu? Allah'ım ben yok diye dertleniyorum kimisi de fazlalıktan yakınmakta :)

Genel bir uyuşukluk hali her daim üstümde. Az uyku ve mama hazırlama mecburiyeti insanı yoruyor elbette. Oysa emzirebilsen gece gece alırsın koynuna iş biter ama gecenin bir körü kalk su kaynat, ılıt mama koy, çalkala, içilecek ılıklığı bekle bu arada Ege son ses arya söylemekte tabi. Biz kavga dövüş ilerliyoruz işte. Ben anne olmaya o benim oğlum olmaya alışacak elbette.

Sahi, emmiyor ama kalbimin üstünde uyumayı çok seviyor. Karnı doyduğunda uykuluyken yandan bir gülümseyişi var ki, böyle bir çapkın gülüş görmedim ben.

Kızlar yandınız valla benden söylemesi :)

13 Ağustos 2010 Cuma

Ege 15 Günlükken

Bugün patronum aradı hadi yeter artık kalk gel diye. Elimde olsa koşa koşa işe gidesim var. Yalanım yok. Sıkıldım biraz. Bıkkınlık değil de, evde hapis gibi hissediyorum. Dün akşam üzeri yine bitmeyen bir mıkırdaması vardı Ege'nin. Memo'ya bıraktım benim markete gitmem gerek diye çıktım evden. Yanımda Banu'da vardı. Bir an içimden Kanyon'a kaçıp bir kahve molası vermek geçti. Neyse dedim eczaneden bir emzik aldım, gaz için fikir aldım bir ilaç tavsiye etti kadın. Bilmiyorum işe yarıyor mu? eczacı çok iyi geldiğini savundu. Bitkisel bir ilaçmış yurt dışından geliyormuş. Adını unuttum hemen zaten kafamda bir sürü soru bulutu. Lazım olursa doktora sorarım dedim. Sonra aktardan ısırgan otu aldım marketten eksik şeyleri alıp koşar adım eve yollandık. Dönerken ağlıyor mu acaba? diye düşünmeden edemedim. İçim ezildi. Baktım halen kuzu gibi beni bekliyor. Zaten ikinci dakikada ağlamaya başladı :)

Bu hafta böyle bir tempomuz var. Karnı doyuruluyor gazı çıkarılıyor uyukladığında yatağa konuyor ama yarım saat sonra ağlayarak kalkıyor. Hadi yine kucak veya ana kucağında sallama modundayız. Benmi beceremiyorum, herkesin bebeği böylemi bilmiyorum. Yıllardır anne bebek bloğu okuyorum ama bir kulaktan girmiş diğerinden çıkmış. Dün birden çığlık atarak uyandı ama nasıl bir çığlık Allah'tan kucağıma alınca sustu sanki biri canını yakmış gibi bağırıyordu. İçimden ılık bir şey aktı gitti o an.

Çok ağlarsa emzik veriyorum ama akıllıda haspa bir işe yaramadığını anladığından tükürüyor. Tıpkı benim memeleri tükürdüğü gibi :(

Dün doktor kontrolü vardi. Kilosu 3990. Doğum kilomuzu geçtik ama aslında daha bile alabilirmiş. İnatlaşma besle dedi. 90 cc vermeye başladık. Arada göğüsten gelen 5 cc sütüde ilaç niyetine ağzına koyuyoruz. Bu süt olayını kafama artık takmıyorum. Açıkçası elimden geleni yapıyorum. Çok süper şeyler okuyorum ama itiraf ediyorum bende o azim yok. Bu beni eksik anne yapıyorsa da yapsın arkadaş kabul. Elimden bu geliyor. Emziren anneleri takdir ediyorum hatta önlerinde saygıyla eğiliyorum ama ben 15 gündür bir adım ilerleyemedim. Aç bir çocuğun çığlıklarıyla mücadele edecek kadar sağlam sinirlere sahip değilim. Bunları çocuk doktorumuza da söyledim. O zaten bebeğin değilde benim sinir doktorum gibi. Bolca teskin ediyor beni. Olsa iyi yoksa ne yapalım bu mamalar bu yüzden var. Bebeğin sağlıklı önemli olan bu gibi sözlerle beni pışpışlıyor. Sen yapabildiğini yap olmuyorsa olmuyor üzülme diyor. Bende öyle diyorum kendime. İçimden de kızıyorum kendime. Daha iyi mücadele edebilirdin diyorum. Sen hemen pes edersin zaten. Sen busun işte. Her konuda böyleydin şimdide böylesin. Kötüsün SEN!!! Lakin ne kadar sövsemde kendime gerçeği değiştiremiyorum işte.

Ege uyurken bende uyusaydım fena olmazdı ama kendimi zorlayarak yemek yemeye çalışıcam sanırım. Sonrada onun mama saati gelecek. Önce tükürdüğü memeleri vericem ağzına filan. Klasik rutinimiz devam edecek.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

33

Özel günler benim için çok mühimdir. Ama en önemlisi doğum günleri sanırım. Aslında yazacak çok uzun cümlelerim vardı ama hepsi fazla süslü geldi. Mübalağa değil de, yersiz makyaj yapmış bir yeni taze gibiydi. Sana söylemek istediğim her şeyi Ege'ye baktığında görebilirsin zaten.

Hani geçen sene gibi Asmalımescit yollarında olabilirdik. Ne bileyim belki evde baş başa keyif çatardık. Ben sana paşabahçeden bininci kez kelebekli kupa alırdım :P oysa şimdi o kadar farklı bir yoldayız ki, kutlamanın ne olduğunu unuttum şimdiden. Sanırım kutlama, hediye niyetine bebeğimizin dün gece düşen göbek bağını vermek ve kakasını yaptı nihayet diye gözlerimizin içinin gülmesi oluyor.

Ne var ki, her geçen gün sana olan aşkımın tazelendiğini bil istedim. Her eskiyen senede yeni bir tazelikle gelişen büyüyen bir aşk. Şimdilerde hele hiç yanımdan ayrılmasan gıkım çıkmazdı. Varlığınla ve kocaman kollarınla beni sardığında hissettiğim güven duygusu için teşekkür ederim.

Memocum benim, 33. yaşının sana getirdiği babalık duygusunu kutlarım. Nice senelere.

6 Ağustos 2010 Cuma

Kör Kuyu

Her şey bana karşı blogger bile! 15 dakikadır açılmasını bekliyorum. Beklerken emziren mutlu annelerin dünyasında turluyorum pıff! can sıkıcı. Olmuyor, olamıyor. Meme ve süt problemi devam ederken benim doğum sonrası bunalımlarım beklediğim gibi ayyuka çıkmış durumda. Her durumda ağlamak istiyorum ama namümkün! annem anında azarlıyor. Oysa benim içimi dökmeye ihtiyacım var. Bulduğum ilk kuyuya Midas'ın kulakları eşek kulağı diye bağırmak istiyorum!

İkinci gün kontrolünde sarılık sınırda çıkınca tutuştuk tabi. Mama takviyesi ful devam etti. Halen ediyor başka türlü olamıyor zaten. Bugün doktor kontrolümüz var. Sarılığı atlattı bence ama şimdi de dünden beridir sol gözü çapaklanmaya başladı. İki gün oldu kaka yapmadı. Dertsiz başa dert almak bu mu? Ben baştan cıvıtmaya başladım. Her mama verişte ağlıyorum çünkü debelenirken ve göbeği düşmediğinden altına bile bakamıyorum. Onuda beceremeyecekmişim gibi geliyor. Halen popo üstü oturamama sıkıntısıda devam etmekte. Süt ve pompa durumlarıysa traji komik! 5 cc süt iki göğüsten ancak geliyor. Ama sinirlenmemek gerek di mi ? Biraz sakin olmak istiyorum ama çok stresliyim elimde değil.

Doğum sonrası kilom filan kalmadı üzüntü ve stresten. Neredeyse dümdüz bir karnım, yeniden incecik bacaklarım oldu ama çok mutsuzum :( Bak hapşırdı işte. Üşüttük mü? Hava iğrenç bir hava bütün İstanbul üstüme yapışmış gibi. Uzun kollu tek tulum giydiriyorum içinde bir şey yok ayaklarında çorap ellerinde eldiven var. Nasıl gözü çapaklanıp hapşırır anlamadım. Ya kaka durumu? Bugünde olmazsa fitil mi verir doktor?

Öffff! öffff! çocuğun mu var? derdin var arkadaş!

1 Ağustos 2010 Pazar

Acemi

Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum. Çok mutluyum. Oğluma kavuştum nihayet. Hayatımda gördüğüm en tatlı çenenin sahibi bakarken ağlamama engel olamadığım oğlum Egem benimle.

Perşembe sabahı 06:00'da hastaneye yattık ve doktorun normal doğum ısrarıyla akşam 20:22 de karnımın üstüne bırakıverdiler oğlumu kaygan sıcak ve benim. Ne şahane bir duygu. Gerçek bir mucize. Hayattaki en güzel sarhoşluk anı ve istemsiz dökülen sevinç gözyaşları. Lakin doğum sonrası ters giden şeyler oldu ne yazık ki. Ege 3900 doğdu beklediğimizden büyük olunca yırtıklarda fazla oldu. O gece çok ağrım oldu.Ertesi sabah dikişlerde problem olduğu kan biriktiği söylendi ve bana cerrahi müdahalede bulundular. Soluma dönerek oturmaya çalışıyor çürük bir sol popo lobuyla iki büklüm yürüyorum. 10 güne kadar düzelecek dediler. Umuyorum. Ama canımı sıkan bu değil. Sütüm yok!!! Perşembe akşamı 20:22 de doğan oğlumu halen besleyemiyorum ve bu beni çok üzüyor. Belki ağrılarım yüzünden doğum sonrası tersliklerden neden bilmiyorum ama halen sütüm gelmedi. Oysa Ege öyle kuvvetle asılıyo ki, o kadar çabalıyor ki ama nafile...
Sinirlerim çok bozuk habire ağlamak istiyorum. Mecburen mama vermeye başladık dün. Bilmem yanlış mı? ama habire hırsla çekmesine rağmen süt yok ve Ege ağlıyor. 30 cc. iki kez mama verdik dün. Acizim! emziriyorum her an her ağladığında ama yok işte. Olacak diyorlar ama ne zaman. Ağrılarım yüzünden Ege'yi yataktan alıp koyamıyorum daha altını bile temizlemedim. Memo her şeyine koşmaya çalışıyor. Altını açıyor, ağladığında teselli ediyor ben ağladığımda bana koşuyor ama ben hiç bir halta yaramıyorum. Mama vermemiz yanlış mı? ya sonra memeyi almazsa sürekli bunları düşünüyorum. Süt gelsinde emmesin memeden sağıp veririm ama yeter ki süt gelsin diyorum. Ne düşüneceğimi bilemiyorum.
İçeride uyuyan melek oğluma her bakışımda dolan gözlerim beni şaşkına çeviriyor. İyi bir anne olmak istiyorum. Çok korkuyorum. Yetememek duygusu içimi kemiriyor.

Bu ara böyleyim işte. Düzgün bir şeyler yazmak istiyorum sonra. Ağlamalarım kesilince...