27 Şubat 2012 Pazartesi

Pazartesi Neredesin?

Pazartesi sendromu yaşamayı özledim. Evet özledim bunu söyleyebileceğim aklıma dahi gelmezdi ama işte söylüyorum. PAZARTESİ SENDROMUNA GİRMEYİ ÖZLEDİM!!!

Ev beni çoktan yuttu ve hatta dişlerinin arasında çıtırdayan kemiklerimin seslerini duyabiliyorum. 21 aydır evde olmanın akıl sağlığıma zararları konusuna girmek dahi istemiyorum. Hele son zamanlarda işten tamamen kopmuş olmam ve bunun sonucunda hepten bıkkınlığa giriş ve alınan kilolar, giderek anne görüntüsünü bünyenin dışa vurması ve daha bir sürü ıvır zıvır sebepler. Ah! daha fazla devam edemeyeceğim...

Geçen haftamı evdeki tüllere perdelere ayırıp yıkayıp astıktan sonra, Ay! ayol vallahi pisim beeeen. Leş olmuş bunlar aaaaa! feryatları evet benden yükseliyordu. Evin içinde her yer toz diye dolaşmama şuncacık bir şey kaldı. Yakında üst kat komşuyla tepeme çırpma bunları diye ağız dalaşını da girerim ben. Yapabilirim.
Sürekli yemek programlarını izliyor olmam bünyeme geri dönüşümü olmayan hasarlar vermeye devam etmekte. Aman böyle daha güzel oldum diye kendimi kandırmam bir zaman sonra işe yaramayacak belli.

Saçlarıma dolanmış vaziyetteyim. Kestirip biraz kısaltacaktım çünkü ördüğüm zaman Ege ucundan tutup beni yerlerde sürüklüyor. Yemin ediyorum en sevdiği oyuncağı benim. Saçın süpürge edilmesi olayını bizzat yaşıyorum.

Bir değişiklik olmalı artık. Ne bilmiyorum ama bir şey işte.
Öööööfffff!

Aaaa! dur bakıyım. Kız ayol yoksa bu pazartesi sendromu mu? Vallahi de o işte. Yarabbim sana şükürler olsun. Hiç giremem artık diyordum. Ağlıycam sanırım.

Bu arada her yer leş valla he!

15 Şubat 2012 Çarşamba

Alt Postun Devamı ve Daha Neler Neler...


Malum Uzak doğu denemelerimizin resimlerini koymadan edemedim. Efendim çakma kimbap, ruhdağı usulü ramen ve körili tavuklu ve zencefilli noodle bunlardı. Birde az bir şey hazır suşi aldık ama bence benim kimbap daha lezizdi.

Kimbap için ikinci seferde daha becerikli olucam. Zira ilk seferde Ege'nin azizliğine uğradım. Kıskanç bir oğlum var ne yazık ki! Beni kardeşimle dahi baş başa bırakmak istemiyor. O gün kavga dövüş bu kadar yapabildim. Lakin pazı bence sert kalıyor beğenmedim ama tat olarak değil de, görünüş olarak ve kimbapı keserken zorladığından bir daha ki sefere sade pirince sarıcam.


Burcu ayıla bayıla yedi. Dolayısıyla görev tamamlanmıştır :)

Bende dün hayatımda ilk defa dişçiye gittim. Evet ilk defa dişçi koltuğuna oturdum çünkü neredeyse bir senedir alt azı dişimin bir parçası kırık dolanıyordum ama bu hafta artık su içerken zonklamaya başladı. Bende dişçiye gittim kanal tedavisi yapıldı. Artık benim dişim de dolgulu bir diş oldu :( İkide bir dilim üstüne gidiyor ve orada bir şey kalmış gibi hissediyorum. Neyse işte böyle oldu yazıyım dedim :)

Pazar günü Taksim'e gittik. Ege ve Taksim fotoğraflarını da inşallah bu ay bitmeden yüklerim :)
Çok tatlıydı çünkü buraya koymak istiyorum.

Onun yerine Pal sokağı çocukları çalışmamızdan bir örnekle veda edeyim :D

6 Şubat 2012 Pazartesi

Füzyon Mutfağı

Ege Burcu'nun okulu tatil olduğundan İstanbul'da. Bizim Uzakdoğu mutfağı konusunda epey planlarımız vardı. Japon mutfağından Ramen, Kore mutfağından Kimbap yapma konusunda kavilleşmiştik.

Dün Ramen için udon aldık. Annemde yılbaşı için aldığı hindinin yarısını dondurucuya atmıştı onu aldı geldi. Ramen için gereken suyu hindiden temin etmeye karar verdik ve ben dün akşam lezzetli bir hindi suyu hazırlayıp dolaba kaldırdım. Kimbap içinse gereken malzemeler bilindik suşi malzemeleri. Lakin biz yosuna sarmak yerine, pazı yaprağına sarmaya karar verdik. Bu sayede annemde tadına bakabilir belki! İç malzemesi sebze ve hatta omlet bile konulan bir şey bu kimbap. Biz iç malzemeyi kırmızı biber, havuç ve salatalık olarak tayin ettik. Kimbapın pilav kısmını ekmek makinesinde yapmaya karar verdim çünkü o gereken lapa pilav ekmek makinesiyle elde edilebiliyor. Daha önce denemişliğim var.
Bu Kimbap denilen şey suşi gibi görünsede aslında suşi değil. Örnek vermek gerekirse, orjinal çiğ köfteyi düşünün etli olur ama birde etsiz çiğ köfteler var piyasada işte Kimbapta etsiz çiğ köfte hesabı balıksız suşi :)

Valla tüm malzemeler hazır şimdi Burcu'nun banyo sefasının bitmesini bekliyorum. Beraber Kimbap yapıp dedikodu yapıcaz. Arada unutmazsam fotoğrafta çekip bloga koyucam bakalım.

* Üç lafın ikisi Ege olunca, Burcu yerine Ege yazmışım :)

3 Şubat 2012 Cuma

Yakışıklı

Benim oğlum diye söylemiyorum ama gittikçe yakışıklı oluyor kerata benden söylemesi :D


Birde anası üşenmeyip, fotoğraf makinesini boşaltıp daha çok resim çekse harika olacakta, nerede o ANA !

2 Şubat 2012 Perşembe

İlk

Ege zararlı bir şey yemesin diye çok çabalıyorum. Yani paketli her hangi bir şey yememesi için gerçekten doğa üstü bir gayret gösteriyorum.

Memo'yu sürekli göz hapsinde bulundurmam gerekiyor.

- Dilini deydirsin azıcık ne olur sanki? (dondurma)

- Bir ısırık alsın canı çeker çocuğun. (çikolata)

- Ne olucak yaaa! Çok büyütüyorsun her şeyi (cips)

- Koktu şimdi verelim çocuğa! (sucuk)

- Hiç mi yemiycek çocuk bunları. Nasıl çocuk olucak. Ana okuluna gidicek dalga geçicekler çikolatayı bilmiyo diyo cık cık cık!

- Bizde yedik ne oldu sanki? Hiç!

gibi bitmek bilmez konuşmalar geçiyor aramızda. Ona göre makul miktarda vermek gerekiyor. Makul miktarı nasıl belirleyecekse?

Neyse, gelelim dün akşama. Çay içerken iki üç tane Eti hoşbeş yemek istedim. İstemeseydim keşke. Ege daha evvel hiç yemediği halde gofret için ağladı. Bende nasılsa yemez diye bir ısırık verdim. Başım çok ağrıyordu azıcık sakinleşsin dedim ama Ege gerisini vermiyorum diye gene başladı ağlamaya. Bende yarım parmak kadar o ince gofretden verdim. Görmeniz lazım elinden alırım diye balkon kapısıyla koltuğun oraya gidip yedi. Kendince saklanıyor yani :)
Ağzı elleri çikolataya bulanmış suratta aptal bir sırıtış çok şekerdi.

Dün olan şey Ege'nin de en az babası kadar abur cuburu seveceği yönünde ilk sinyalleri vermiş olmasıydı.

Sonuç olarak Memo'yla kavga kıyamet ettiğim bir konuda gidip çocuğuma ilk gofretini ben yedirmiş oldum. Suçluyum ama dün akşamki o tatlı muzur suratı ömrüm boyunca aklımdan hiç silinmiycek.