24 Eylül 2011 Cumartesi

Gitmeden Önceki Gün

La Roux eşliğinde kahvaltı yapıyorum. Ege yanımda garip dans figürlerini sergiliyor. Kafamda bir sürü ıvır zıvır var. Zira yarın sabah Taşköprü yolcusuyuz. Kış gelmeden gidebileceğimiz son zaman dilimi önümüzdeki hafta olduğundan dede ve babaanne ziyareti amaçlı gezimizi yapmayı uygun gördük.

Bavulu dünden hazırladım ondan yana sıkıntım yok ama bir iki kıvır zıvır şeylerin alınması gerek. Unutulmamalı. Ne bileyim mesela cam rende veya biberon temizleme fırçası veya geceleri Ege'ye eşlik eden titreşimli müzikli kutunun pillerini şarj etmek için gereken alet gibi şeyler.

Bu ara bir sürü kitap okudum ama buraya not düşemiyorum. Bu hafta bu iki kitabı okudum ve ikiside okumaktan keyif aldığım kitaplardı.
Bu özelikle ilgi çekici bir kitap. Çin'de geçen bir dönem kitabı. Kadınların ayak bağlama ritüellerini anlattığı ilgi çekici bir konusu olan bir kitap. Tavsiye ederim. Bu arada, kitap Kanyon D&R'da 4 TL'den satılan kitapların standına konulmuş haberiniz olsun.

Marilyn için söylenebilecek ne olabilir? Kitapta buna biraz cevap bulunmaya çalışılmış. Biyografi okumaktan keyif alanlar için hızla okunup bitirilecek bir kitap. Fiyatı kitapçılarda 20 TL ama D&R'ın internet satışı 14.90 haberiniz olsun.


Dizi sezonu nihayet açıldı. House, Big Bang Theory, Fringe ve diğer hepsi sezonu açtı acayip keyifliyim.

Çay soğumadan bir bardak daha içip evin içine karışmam gerek.
Bana iyi yolculuklar :)

15 Eylül 2011 Perşembe

Küçük Bir Rica

Türkiye'de yaşayan bir kadın olarak istediğim yegane şey, bir sefer olsun marketten prezervatif aldığımda kasiyer gözlerini açarak bana "Bu da sizin mi?" sorusunu sormasın. Veya panik halinde barkodunu okutup kurtulmaya çalışmasın. Genelde bayan olan bu kasiyerlerden sıtkım sıyrıldı. Evet kardeşim bu prezervatif kutusu benim. Mütemadiyen alıyorum ve menopoza girene kadar da alıcam ve korkarım sizin yüzünüzden bu gidişle tez zamanda menopoza giricem!

14 Eylül 2011 Çarşamba

Zaman

Hayatımın bir döngüsü var. Bitmek bilmeyen bir döngü ve ben bu döngünün içinde kayboluyorum. Olduğum yerde debelenip duruyor gibiyim ama aslında bu tamamen benim vesveselerim başka bir şey değil.
Bütün o gülünç kaprislerimi filan bir tarafa atıyorum lakin bazen dolaptan indirip tozunu üfleyip gün yüzüne çıkarıyorum. Sonra bu sıkıcı geldiğinde tekrar kaldırıyorum ve bu sürekli sürekli tekrarlanıp duruyor. Pikapta dönüp duran bir plak gibiyim. Kim bilir belki sizde öylesinizdir. Bu bana mahsus bir durum değildir.

Bu aralar sabah uyandığımda kelimeye dökemeyecek kadar saçma rüyalar görmüş olarak kalkıyorum yatağımdan. Gene çok garip bir rüya gördüm diyorum ama anlat desen anlatamam. Çok ilginçti tıpkı Salvador Dali'nin tabloları gibi rüyalarım var.
Sabahları kafamı toplamam biraz zaman alıyor. Çocuğu doyur, kendini doyur, çocukla oyna, çocuğu uyut ve bir şeyler izle veya evi sil veya oku. Bu klasik sabah programına hiç aksatmadan uyuyor ve açıkçası bundan büyük bir memnunluk duyuyorum. Şikayet etmiyor yiyor, seviyor ve dua ediyorum. Nirvana'ya ulaşmama şu kadarcık bir zaman kaldı.

Kafamda sürekli büyük bir projeye kafa yoruyor gibiyim. Ne olduğunu bilmiyorum ama benim için bir dönüm noktası olacak bir şey olduğunu biliyorum. Ne diye sormayın tıpkı anlatamadığım rüyalarım gibi bir şey. Orada durduğunu biliyorum, hissediyorum ama henüz göremiyorum. Sislerin ardında bir yerde ama biliyorum bir şeyler yapacaksın diyen bir iç sesim var çünkü.

Ve sonbahar. Benim mevsimim her şeyiyle benim. Her gününü, her saatini çok sevdiğim mevsim. Sonbahar seni çok özledim. Sarı yapraklarını, rüzgarını, hafif yağmurlarını ve kahvesini her şeyini çok sevdiğim biricik kıymetli mevsimim hoşgeldin.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Tıkanma

Blog kabızıyım bu aralar. Ne oluyorsa oluyor giremiyorum bu bloga.
Çok ayıp ediyormuşum gibi geliyor ve gibisi yok kesin öyle.
Doğum günü mesajlarınız için hepinize teşekkür ediyorum. Herkese tek tek ayrı ayrı sarılıyorum ona göre. Zaten en büyük ayıbı yorumlara cevap yazamadığımda hissediyorum. Özür diliyorum çünkü yorumlara cevap yazmam gerekir. Bu tıkanıklıktan çıkabilmeyi umuyorum.

Neyse, bugüne gelelim. Birazdan doktor randevumuz var. Ege Bey su çiçeği aşısı olucak. Ben postaneden işsizlik paramı çekicem :P filan. Günler hep aynı hep rutin ve aslında bundan gizli gizli memnunluk duymuyor değilim. Çünkü ben Başak burcuyum ve istikrar düzen benim için en mühim şey. Ağız tadımızı bozan bir şey olmadığı müddetçe mutluyum huzurluyum daha ne olsun. Bugün biraz Polyanna gibiyim galiba. Durun yav bu ben değilim ki! Benim şikayet tarzı bir şeyler yazmam gerek. Açıldıkça oda gelir durun bakalım :P

Bu arada Ege büyüdü. Bana resmen arkadaşlık yapıyor. Iıı-ıı diyerek konuşuyoruz. Bu Iııı-lar tonlamasına göre evet hayır tamam gibi manalara geliyor ki, çok şeker. Komik bir durum olduğunda basıyor kahkahayı, dalga geçilmesinden hiç hoşlanmıyor. Ciddiye alıcaksın onu. 13 ayı doldurdu oğlum 14'den yemeye başladık çoktan. Dünyaya gelen büyüyüp gidiyor diyorlardı doğruymuş.

Benim içsel sıkıntılarım bu ara geri sindi veya onlarda kabullendi sanırım benden bir halt olamıycağını. Bende buyum kardeşim ölene kadar kendimle kavgalıyım ne yapıyım???

Önümüzdeki hafta bazı düğünler var mecbur gidilmesi gereken. Ben kendi düğünümde dahil düğünlerden hiç hoşlanmam. Mecbur olmadıkça gitmiyorum. Kendi düğünümle beraber gittiklerim parmaklarımın sayısını geçmez. Lakin Memo'nun iş arkadaşının oğlunun sünnet düğünü var. Yazması bile sıkıcı birde düğünü düşünün peh!. Sünnet için salon tutup düğün yapmak bana resmen eziyet gibi geliyor. Hele altın fiyatlarını düşününce tam bir zulüm. Gitti çeyrek altın :P Üstelik aynı gün yakın bir akrabasının oğlunun nikahı var. Bu biraz daha tahammül edilebilir bir durum. Lakin nikah Ümraniye Evlendirme Dairesi'nde, sünnet düğünü Bakırköy tarafında. Aradaki uçurumun farkında mısınız? İşin birde kıyafet boyutu var ki, onu hiç sormayın. Evde ferah ferah oturup, yiyip içip film dizi izlemenin sonucunda aldığım kilolar yüzünden canım kıyafetlerin içine giymem pek zor oldu. Giyiyorum ama üstümde garip duruyorlar. Tek bir kıyafet buldum ki, en sevdiğim elbisemdir o uydu ve Alman gülle takımının bir üyesi gibi görünmedim çok şükür. Fakat derin nefesler almamalıyım :P Fakat ilgimi çeken şu oldu. Düğün olur giyerim diye ucuzluktan aldığım elbiselerin olması beni hayrete düşürdü. Hem düğün sevmiyorum hem elbise alıyorum. Bu ne yaman çelişki böyle! Severek gitmiyorum ama gidilmesi gerek diyerekten toplumda ayrık otu gibi durmamak adına bir kaç eli yüzü düzgün elbise almışım işte ne yapıyım? Birde evlendikten sonra büyümüşüm ben :) Kına gecesi adı altında yapılan ki, ondan da nefret etmeme rağmen kına gecesi yapmak zorunda kaldım. İşte o gün için aldığım ayakkabılar ayağıma olmuyor. Bir baktım nerdeyse Edith Piaf'ın minik ayakları için yapılmış gibi duruyor. Nasıl yani? Sanırım hamilelik insanın ayaklarını büyütüyor. Valla öyle ben bilmem. 30'dan sonra ayağım büyümüş işte. Gerçi ben kına gecesi yaptığım tarihte 46 kiloydum. Şimdi 53 kiloyum. 1 kilo verdim farkındaysanız. 54 diyordum geçen post. Yani fark etmediyseniz dikkatinizi çekiyim dedim :P

Böyle işte. Kahvaltı tepsisini kaldırmam lazım şimdi. Bulaşık mak. boşaltıp, beyaz çamaşırları çamaşır mak. tıkmalıyım vs. vs. vs...

2 Eylül 2011 Cuma

33

Sevgili günlük, bugün benim doğum günüm. 33 yaşına girdim.
Başka bir şey olmadı. Bu kadar işte.
Saaaaaaaaaaadece 33 oldum...