30 Aralık 2008 Salı

Geçerken Uğradım

Yeni yıl yaklaştıkça benim yapılacaklar listemde yavaş yavaş şekillenmeye başladı.

Bir kere yeni sene bana anne adaylığı getirebilir, yani senenin sonuna doğru mesela. O yüzden bu seneki listem daha ziyade sağlık ve alışkanlıklarım üzerine. Listenin en başına artık büyümem gerek diye yazdım. Ruhen de…

Bu kısmı becerebilirsem gerisini hallederim diye düşünüyorum. Genel olarak mesela azda olsa artık alkol alımını kesmek, kafein alımını azaltmak ve Memo’nun sigarayı bırakması için 1000 Turna kuşu yapmak gibi şeylerden oluşan bir listem var.
Özel sağlık sigortası başlattım bu benim için iyi bir gelişme. İşi abartıp hastaneleri gezmeye şimdiden başlarsam hiç şaşırmam doğrusu.
Sahi listenin en mühim maddelerinden biri “ Bu kadar çok düşünme”. En azından çocuğun hangi okula başlaması aşamasına kadar gelme ne olur. Doğmamış bebeğe don biçmeyi kat be kat geçmiş durumdayım. Kolej bakmaya başlamam an meselesi!!!,

Bütün bunların dışında, hayata daha olumlu bakıp pozitif olmaya çalış maddesi de var tabi. Melankoli ve dramadan bıkmış olmalısın lütfen samimi ol. Kendine acı çektirip durma artık. Birde hayatındaki her şey senin kontrolünde olamaz. Kader diye bir olgu var ve başımızda bir büyük Patron var. Bazen bunu unutuyorsun olmuyor!

Genel hatlarıyla böyle bir listem var işte. Bilmiyorum uygulamaya sokabilir miyim? Yeni yıl bize güzel şeyler getirsin istiyorum. Sağlık ve neşe versin gerisi zaten olur bir biçimde.

Hiç kimseye hediye almadım bu yıl. Değişiklik olsun bu sene ne yapalım. Bu akşam halledebilsem çok iyi olurdu. Fazla bir kişi yok aslında ama ne alacağımı bilemiyorum. Bu sebepten bayanlara kırmızı don, erkeklere de çorap alıp böylede rezillik olmaz ki dedirtmeyi düşünüyorum. Nasıl fikir.

Çalışırken Vivaldi dinliyorum iyi geliyor.
Bana elimde olmadan bir yaz günü Versailles’in bahçesinde çay içiyormuşum gibi hissettiriyor. Gel gör ki, Osmanbey’de bir ofisteyim ve dışarıda kar acaba yağsam nasıl olur? derdinde. Yağacaksan yağ şöyle lapa lapa seyredelim.

Keyifsiz ev kadını modunda bugün hava, olmaz başım ağrıyor demeye getiriyor. İyi sen bilirsin diyorum dönüyorum havaya kıçımı. Jaluziler kapalı, kendimi Cezayir’de ki bir otoparkın egzost hesabına gömmüş durumdayım. Fan seçmekten kanal döşemekten öğğğk! gelmişti, kendime kahve molası verdim yanında da sabahtan kalan havuçlu kek.. Akşam eve gidince yap diye kendi kafamı ütülüyorum fakat kendim hiç oralı değilim zannımca.

Saat 15:12 itibarıyla klasik eve gitsek mızırdanmama başlayabilirim. Kaldı iki saatim.
Beni bugün hiç diye Memo’ya ekşisem biraz kendime gelicem sanki. Buna fazlasıyla hakkım var çünkü bu akşam ofislerinde yeni yıl partisi var ve geç gelicek
Biz yeni yılla hiç yüz göz olmuyoruz ofisçe. Zira bizim politikamız deliye her gün bayram.

Devam edicektim ama kahvem soğudu yine, tazelemem gerek. Bir yere ayrılmayın dönüyorum iki dakikaya.

27 Aralık 2008 Cumartesi

Sevgi Böcüğü

Bugün güzel bir cumartesi. Annem ve Banu bende misafir. Halen uyanmadılar bende bir yandan kahvaltı hazırlamaya başladım. Kayısı kıvamında yumurtalar, Banu için kızarmış patatesler, kendim için peynir tabağı annem içi ceviz :)

İşe gitmedim bu cumartesi ne güzel. Kahvaltıyı uzun tutup evde yapmam gereken işleri görmezden gelme hinlikleri içindeyim :) Anneme şımarıklık yapmayı düşünüyorum bolca.
"Kız sen gençleşiyosun her gün" diye onu bıyık altından güldürcem :)
Annem badem sütünü keşfetti, kendisi Bebak dışında bir şey kullanmaz!!!
Bayan otorite :)

Burcu Edirne'de hava çok soğuk diye veryansın ediyor. Sürekli yeni yıl gecesi İstanbul'da olma hayaliyle mutlu oluyor. Bazen daha uzak bir yerde okul kazansa ne olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Psikolojisi kaldırmazdı sanırım. Şimdi onlar orada kahvaltı ediyor oh ne ala! diye dertlendiğine eminim.
Ne yapalım, gülü seven dikenine katlanır. Okumak kolay mı? Hele ki, bu ülkede. İstediğin bir bölümü kazandığına şükret bence.
Kendini olumsuzluğa o kadar bağlıyor ki, her şey koca bir drama onun için. Hay Allah kime çekmiş acaba? :D

Benim gidip pattiz kızartmam lazım. Ayy! ne güzel, bugün cumartesi ve ben çalışmıyorum...

26 Aralık 2008 Cuma

Nişan


Banu'nun nişanından bir kaç foto eklemek istedim ama ele gelen bir fotoğraf yok.
Ben panikten ya gölgeli çekmişim, ya titrek, ya alakasız bir köşeyi.
Düzgün fotoğrafları çekenler vardı ama benim elime geçmedi. Bende bari çiçek ve çikolatanın resmini koyup bu günü tarihe not düşürelim dedim.

Güzel bir gündü. Sevinç ve burukluk vardı ama en çok heyecan. Kardeşim nişanlandı ama şu an yanımdaki koltukta battaniye altında yatıyor. Üşütmüş kendisi. Bünyesi nişanlanmayı kaldıramadı galiba :)

Neyse, kızdırmayalım şimdi kuzucuğu...

23 Aralık 2008 Salı

Salı akşamı ne güzel :)




Ekmek mak. çok seviyorum. Kendileri benden iyi olmasın, pek hamarattır.

Neyse o çalışırken bende boş durmamak adına dolapta günlerdir yalvaran gözlerle bana bakan 3 adet yufkadan pattizli börek yaptım. Bol acılı. Şahane oldu az önce bir dilim yedim çünkü.




Sonra hızımı alamadım ve kurabiyede yaptım. Yeni kalıplarımı denemek için bahane yarattım aslında.

Süslü püslü değil ama kurabiye yapmak terapi gibi bir şey. Tavsiye ederim.






Bir kutu kurabiyem var ama nasıl ve kim tarafından bitirilecek merak içindeyim.




Benim kurabiyelerle yarışamaz ama ekmekte süper oldu :)


.


Her şey bitince kendimi ödüllendirdim doğal olarak.



Gossip Girl'ü izleyip Mariachi'den soğuk bir yudum aldım.

Birazdan romantik salı kuşağı başlıycak. Memo'ya cebren ve hile ile film izletilecek!

Salı akşamı ne güzel :)

22 Aralık 2008 Pazartesi

Bugün Pazartesi

Pazartesi sabahları çok asabi olurum. Genelde sabahları asabiyim evet. Özellikle iş olan sabahlar.

Neyse, bugün pazartesi sabahı olması yetmezmiş gibi, Starbucks’ın bana sabah yanlış sipariş paketleyen o kıymetli çalışanına buradan sevgilerimi gönderiyorum. Bana koca bir bardak neskuikli süt vermiş adam yahu. İnsan orta boy sade filtre kahveyi nasıl yanlış anlar üstelik tek sipariş veren benken. Kalabalık olsa anlarım karıştı her halde diye düşünürdüm ama bu ne ya!. Önce tepside getirmesinden anlamalıydım zaten. 3 kez paket diye tekrar etmeme rağmen hem de. Yazılı beyanat mı vermem gerek acaba?
Tanrım bugün pazartesi sabahı tamam mı? Sadece kahve istemiştim. Üstelik bu o adamın kaçıncı zevzekliği. Rumeli cad. Starbucks, elemanınıza lütfen daha iyi bir eğitim verin veya kasada durup sipariş alacak kulağı sağlam ve salak espriler yapmaya uğraşmayan bir eleman bulun. En azından o sersemi sabah vardiyasına koymayın yakında ben cinnet geçirip onu süt buharıyla boğabilirim ona göre.

Tamam daha sakinim şimdi…

Bugün pazartesi ve pazartesiye çok yakışan bir hava var dışarıda. İsli, sisli ve puslu. Güzel bir gri ve insanı sinir eden ince bir yağmur var. Yağmur dediğin şakır şakır yağmalı. Böylesi karaktersiz yağmasından hoşlanmıyorum. Her şey ama her şey günlerden pazartesi diye bas bas bağırıyor. Unutmak ne mümkün…

Şimdi evde oturuyor olmak isterdim. Yatak odasındaki battaniyenin bir ucundan sürükleyerek salona getirmek ve koltukta tatlı bir sıcaklıkla kalmak isterdim. Sadece bunu isterdim işte. Sıkılmazdım orda oturur ve düşünmem gereken her şeyi düşünürdüm. Güneş gidip yerine ay geldiğinde ve Memo işten dönüp anahtarı olmasına rağmen zile bastığında bile orada öylece oturuyor olurdum.
Düşünmesi bile güzel.
Şimdiyse, karşı masadaki karaktersiz insanın yüzünü görmemi engelleyen paravana astığım Çin Seddi, Özbekistan ve Mars fotoğraflarına bakıyorum. Birde köçeklerin resmedildiği bir gravür fotoğrafı var arada bakışlarım ona kayıyor. Nazlı bir biçimde gerdan kırıyorlar elleri yana açık. Hafifçe tebessüm eden güzel oğlanların olduğu bir gravür bu ve bakmayı seviyorum.

Başkada bir şey yok sadece bugün pazartesi o kadar.

18 Aralık 2008 Perşembe

Dağdan Geliyor Bir kız Döne Döne...




Bu sevimli kızı tanıdınız mı? Bu kız 5 yaşındayken benim idolümdü.
Hayatta istediğim tek şey bir gün o olabilmekti. Nadia Comaneci.




Bende onun yaptıklarını yapabiliyordum işte. Önce çok güzel bir selam veriyordum annemle babama, sonrada serimi sunmaya başlıyordum. Annemin çığlıkları ve “Kızım bir dur bir yerine bir şey olacak, sakatlık çıkarma başımıza!” feryatları eşliğinde hem de. Sonunda güzel bir alkış alıyordum. Afferimdi bana.



Her günüm “Bacaklarımı iki yana açabiliyorum anne baaak!” diyerek atlama zıplamalarımla ve annemin “Yapma çocuğum, kızım yapma” sesleriyle geçerdi.



Herkesin beni Nadia Comaneci’ye benzetmesinde kahkülleriminde etkisi vardı. Yani her şeyim tamamdı. Çok istedim ama jimnastikçi olamadım maalesef.
Seneler geçti, ben yine egzersizlere devam ettim ama gösterilerim hep kendimeydi. Sonra kahküllerimde saçlarıma karıştı gitti kesmedim bir daha.




O kadar zaman sonra saçlarımı kestirdim bugün. Hem de öğle tatilinde. Hiç tanımadığım bir kuaföre, Ya bismillah diye daldım. Kahkül kes, birde uçlardan azıcık al dedim. İşte bu, söyledim gitti. İçimden en fazla ne olabilir dedim, düşünme bu kadar. Her kuaför gibi oda saçıma methiyeler düzdü. Ne zamandır böyle doğal, boyasız kaliteli bir saçı taramamıştım dedi. Ay mersi dedim hatta monjante.

Dur dedi madem ofise döneceksin balık sırtı örelim saçını, hem rahat çalışırsın hem de kah küllerin gözüksün. Ben ustanın işine karışmam o ne derse tamam benim için. İşi bittiğinde ben kendimi yeniden 5 yaşında gibi hissettim. Yeniden Nadia Comaneci olmuştum. Kalbim küt küt, ayaklarım yerden kesilerek ofise döndüm. Herkesten Aaa! Ooooo! Sesleri gelmeye başladı. Yakıştı dedi herkes ben onların yalancısıyım.

Kuaförden çıktığımda kahküllerim beni 5 yaşın umutlarına ve heyecanlarına kavuşturduğu için çok mutluydum. İçimden parende atmak geldi.
Nadia Comaneci olmamı sağlayan kahkullerime yeniden kavuştum işte ye hu!
Sahi ben ne zaman sıkılıp uzatmıştım bu kah küllerimi.

17 Aralık 2008 Çarşamba

Büyülü Gerçekçilik



Hani var ya benim için Marquez'in dişisisin. Bunu diyebileceğimi hiç düşünmezdim. Kitaplıkta Marguez'lere dönüp şöyle dedim. "Hele bir kardeşinize yer açın bakalım."
Sonrada mutlu mutlu seyrettim manzarayı.


Bu E.Sevgi Özdamar var ya, beni elimden tutup bulutların üzerinde gezdiriyor. Sanki o anlatıyor ve ben bıkıp usanmadan dinliyorum. Arada dur bir çayımı tazeleyeyim diye sözünü kesiyorum.

Hiç bitmesin. Şehrazat’ın 1001 gece masalları gibi hiç ama hiç bitmesin istiyorum. Geceleri yıldızların üstünde uyuyalım, ay odamıza insin hatta.
Tüm gün yüzümde güzel bir tebessüm, içimde banyo sonraları hissedilen yeniden doğmuş olma duygusu.

Tamda zamanında karşılaşmadık mı? Ne öncesi, ne sonrası. Tam şimdi olmalıydı buluşmamız. Kaldığımız yerden devam ettiğimiz bir sohbete koyulmuş gibi.
Bir cigara daha yak hele, dur hatta ben çayımı tazeleyeyim olmaz mı?

16 Aralık 2008 Salı

Koşturmaca



Bu keseciğin içinde önemli bir emanet var az önce aldım geldim. Kim derdi ki kardeşime yüzük bakıcaz ben gidip alıcam.

Ama yok, üzülmiyceeeem!!!





Bu iki arkadaş dün akşam beğenip aldıkları alyanslarını inşallah bir aksilik olmazsa cumartesi günü kırmızı kurdalelere bağlı olarak parmaklarına takacak ve bir ömür boyuda çıkartmayacaklar. Dedecim kurdaleyi keserken duygulanacak yine. Ama ben önlemimi çoktan aldım. Akmayan bir maskara...

Geçen hafta çok yorucu günler geçirdim. Bir koşturmaca, bir heyecan ve nihayet sayılı gün çabucak geçti işte. Bugün nişan yarın düğün ama üzülmüyorum!!!
Kalbimde ağır bir yük var gibi. Dün aynada saçlarımı tararken beyazlar gördüm sanki...
Banu saçlarımı beyazlattı, Burcu'da inme iner herhalde. Kız çocuğum olmasın lütfen!
Kalbim bu yükü kaldıramıyor işte.


Neyse, bütün bu koşturmaca dışında Japonya'dan dönen arkadaşım bana çok zarif bir hediye getirmiş.





Bu sevimli Turna kuşunu saklıycam tabii.
Onun hediyesi bana yetmemiş olacak ki, bir küçük hediyede ben aldım kendime. Ofiste kahve molalarıma yandaş olsun diye...





Hayat çok hızlı akıp gitmiyor mu? Banu'ya takı olarak bir paket jelibom ve bir sürü topitop alıcam. O tavşan dişleriyle gülücek tabii.
Allah'ım üzülmiycem demiştim di mi?

10 Aralık 2008 Çarşamba

Huzur evde!

Bu Memo'nun sloganıdır. Dua etsin Allah ona uygun bir eş vermiş. Gezmeyi seven biri olsaydım halini düşünemiyorum.
Bu akşam üstü bayram geldi geçti bir aktive içine dahil olamadık diyerek, sinema izleme fikriyle kendimizi yola attık. Öncelikle arabaya park sorunuyla cebelleştik. Onu atlatınca bu sefer uzun bir bilet kuyruğuna tosladık. Olacak gibi değil diyerek kendimize kahve ısmarlayıp eve döndük. Memo'da klasik duruşunu sergileyerek, ulu cümlesini kurdu. "Huzur evde"

Bana göre huzur İkea'da. Bu sebepten ben yarın İkea'nın tatlı kollarına atıcam kendimi. Çok seviyorum ne yapabilirim, tek zaafım bu.
Memo'da azıcık sabrediversin artık...

9 Aralık 2008 Salı

Anti örücü

Tanrım biri soulemama'yı durdurabilir mi? Lütfen artık örgü örmesine bir son verebilir mi?

Bebeği bari rahat bıraksın yahu!!!


Bal yiyen baldan usanır be!

8 Aralık 2008 Pazartesi

Bayram Gelmiş Neyime?

Bir eblehlik var üstümde sormayın gitsin. Bayram gelmiş hoş gelmiş. Bana pek hoş gelmedi. Aklımda sürüsüne bereket düşünce. Vong vong sesler.
Kafamda bir sürü minik adamcık bir ağızdan konuşmakta. Ya! bir susun arkadaşım, bir işinize gücünüze bakın. Rahat bırakın beni azıcık. Beni dinleyen kim? Herkes kendi havasında.
Hayır bu kalabalık başımı ağrıtmasa amenna lakin, başım çatlamak üzere. Kafamdaki minik adamlar neden bayram tatili yapmıyorlar acaba?

İçimde her zaman ki buruk özlemim. Düşünme dediğim ama böyle telkin verdikçe daha çok düşündüğüm derdim, uhdem, boğazımdaki düğümüm, her şeyim.
Sensiz kaçıncı bayram bu, bir fikrin var mı?
Ben saymayı bıraktım çünkü...

2 Aralık 2008 Salı

Evlilik nedir???

Evlilik sürekli parayı nasıl çoğaltabilirim? Ne kadar artırabilirim endişesidir. Fatura ödemeleri ve mutfak masrafıdır. Beğenilen bir şeye “boş ver sonraya kalsın” demektir. Ofiste sinir küpüne dönsen de, eve dönerken yolda kendini sakinleştirmen gerekliliğidir. Üstünden ceketini çıkarıp mutfağa hızla depara geçmen aynı zamanda makineye çamaşır tıkıştırmandır.
Ne yiycez? sorusuna sinirlenmemeyi öğrenme çabasıdır.

Ütülü gömlek hazır etmek en birinci vazifen olmalı.Seninde haftada tek pazar günün olmasına rağmen kendini eve adamalısın. Pazar kelimesi sana bir şey ifade etmemeli!
Üstelik bu yaptığın hiçbir zaman önemli değildir, sakın takdir filan bekleme. Evin beyi ayakkabıyla eve girebilme lüksünü kendinde görürken senin bu duruma bozulmaman gerekir. Senin vazifen sinirlenmek değildir. İşe gitmeli çalışmalı, eve dönmeli çalışmalı ve hep güler yüzlü olmalısın.
Hayattaki amacın bu olmalı işte. Sen kadınsın çünkü. Ka-dın-sın. Saçı uzun aklı kısasın.

Senin yaptığın iş değildir. Önemli değildir. Aynı evde yaşasanız da, tuvaleti temizlemek senin vazifendir onun değil. Çamaşırı yıkamak senin, ütü yapmak senin görevindir. Asla bir başkasına ait olamaz. Para biriktirmek senin sorumluluğundur onun değil.

Evlilik nedir? sorusunun cevabı budur işte. Bu evliliğin % 80’dir. % 20’sinin ne olduğunu henüz bulamadım ne yazık ki…