30 Ocak 2009 Cuma

Beklenen ziyaretçi geldi

Hem de ne geliş. Hasta oldum işte. Vitaminler, portakal suları, bitki çayları. Bol sıvı tüketmekten bitap düştüm. Hapşırmalar, tıksırmalar ve tıkalı bir burunla telefonda anneye nazlanmalarla geçen bir dönem işte.

Cuma geldi nihayet. Ne çabuk geçti yine hafta hiçbir şey anlamadım. Kendimi deney faresi gibi hissediyorum bazen. Habire koşuyorum bir yere varamıyorum. Bir gıdım peynir için değmez be kardeşim.

Pazar günümü peynir şarap ikilisiyle ve battaniyenin altından kalkmadan bir sürü film izleyerek geçirmek istiyorum.

Cumartesi için Burcu ve ben planlar yaptık umarım ben yatağa serilmemde ertelemeyiz. Bir sürü dedikodu ve haberleri var. Bazı derslerinden pek iyi not almadığını ve üzüldüğünü söyledi. Umarım 2. dönem daha iyi geçer. Üniversite’de ilk sene hem de farklı bir şehirde kolay olmasa gerek.

Bu hafta ofisteki arkadaşlardan birinin çıkarılma durumu oldu. Üzüldüm. Çünkü kendisi kirada oturuyor ve eşi de sanırım aylığını düzgün alamıyor. Sonunda çıkarılmayacağını söylediler. Sanırım sigortasını iptal ettirmek istiyorlar ve durumunun sıkışık olduğunu bildiklerinden kendi şartlarını kabul etmesi için üzerinde baskı oluşturmaya çalışıyorlar.

Tabii bende kendimi düşünmeye başladım. Böyle söylediğimde sen hayatta çıkarılmazsın. Bindiği dalı kesmez diyorlar. Bu iyi bir şey mi? anlamadım doğrusu!!!

Hiçbir zaman insanlara koşulsuz güven duygusuyla bağlanmadığımdan, onlara katılmıyorum Her an her şeyi beklerim ben. Gardımı da ona göre alırım.

Hastayken sandalyede oturmak ne büyük bir ızdırap. Sakın grip olmayın benden söylemesi.

27 Ocak 2009 Salı

Romantizim




Pushing Daisies'in yeni sezon bölümleri bugün başlıyor. Birazdan hemde tam olarak 2 dk. sonra.
Her şeyim tamam. Soğuk sütüm (günlük), Eti Cin'im ve gülümsememle hazırım.
Ay! başladı valla :) Çok mutluyum.

26 Ocak 2009 Pazartesi

Rüyada Sınır Tanımam

Aynen öyle, mesela bu gece rüyamda bilin bakalım ne oldu?
Ergenekon soruşturması adı altında gözaltına alındım. Gülmeyin çok ciddiyim.

Çok sıkıcı bir soruşturmaydı. Herhalde sıkıntıdan öldürerek eziyet ediyorlar insana. Ne söylememi bekliyorsunuz diyorum, sen bilirsin der gibi manidar bir bakış atıyorlar. Sanırım Atatürk’ü rüyamda gördüğüm için içeri alındım diyorum. Başka neden gelmiyor aklıma. Ben habire tövbe Estağfurullah çekiyorum içimden ama kan beynime çoktan sıçramıştı ki, uyanmışım.

Kardeşim zaten 1 aydır anti depresanı kesmişim, kafam olmuş bin beş yüz, rüyada bari huzur verin insana bu ne böyle yahu!.

25 Ocak 2009 Pazar

En çok Özlenen

Bu gece rüyamda gördüm sizi. Anlatmak istediğim çok şey vardı. Çok gençtiniz, Şişli'de ki evde oturuyordunuz. O kadar heyecanlıydım ki, ağladım omzunuzda. Siz teselli ettiniz. Uyarmak istediğim şeyler vardı. Sükunetle dinlediniz. Geçen zamanı durdurmak istedim. Hiç bitmese dedim. Ama bitti.




Epey sene önce yine görüşmüştük ve hatta o zaman ben dahi Bandırma Vapurundaydım. Serin bir akşam üstüydü ve benim şapkam denize düşmüştü. Siz o kadar centilmendiniz ki, suya atlayıp şapkamı bana vermiştiniz. Uyanılmak istenmeyecek kadar güzel bir rüyaydı.



Rüya olsa bile kavuşmak ne şahane. Özellikle kuvvetli bir migren atağı sonrası artık yarı baygınlık halindeyken olsa bile...
Böylesi rüyaların sonunda hayata karışmak ne zor. Zihnim şu an çok başka yerlerde.





Çok özleniyorsunuz, biliyorsunuz değil mi? Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar çok.

24 Ocak 2009 Cumartesi

22 Ocak 2009 Perşembe

Bahar

Dışarıda insanı inceden delirten bir hava var. Orhan Veli’yi mahveden cinsten. Bu havada çalışmak çok zordur, aşık olmak kuvvetle muhtemeldir. Bugün 23 Ocak ve Nisan’dan bir gün yaşar gibi insanı coşturan, içini fıkırdatan bir hava var dışarıda. Öğle tatilini bekliyorum hevesle. Masamda solan Nergislerin yerine tazelerini koymak için sabırsızlanıyorum.

Lakin doğrudur, beni bu havalar mahvetti diyorsa şair katılmamak mümkün değil. Ben bu mahvolmuşluğu önümüzdeki haftalarda şiddetli bir gribal enfeksiyon geçireceğime yoruyorum. O zamana kadar yalancı bahara tüm kapılarım açık. Tiril gömleklerimden içeri süzülen sinsi rüzgara hiç ilişmiyorum. Hapşırmalarımı da duymazdan geliyorum. Saçlarımı da topuz yapmıyorum sabahları, bırak dağınık kalsın bir taç takıyorum tepeme oldu bitti.

Ah! Bahar, güzel bahar geliyor musun yoksa gizlice.
Bilirsin ki, ben seni çok severim…

20 Ocak 2009 Salı

Akşam havadisleri

Salı bitti bile. Bir birinin kopyası günler geçirdiğimden galiba not düşecek bir şeyler gelmiyor aklıma. Burcu’nun sınavları bitiyor bu hafta. Cumartesi günü İstanbul’a dönüyor. 3 hafta İstanbul’da. Annem onu bolca şımartacağını söyledi. Benimde onunla koca bir gün gezme planlarım var. Sinema, yemek, kahve ve bolca ucuz Dvd kurcalama, onun ders kitaplarının peşine düşme gibi planlarımız var. Bu yüzden Vicky Cristina Barcelona’ya gitmiyorum ısrarla. Burcu’ya sözümüz var çünkü.

Hafta sonu uzun zamandır gitmediğimiz İstiklal caddesine bir uğrayalım dedik. En son Eylül’de evlilik yıldönümümüz için yemeğe gitmiştik. Değişen bir şey yok ama bu aralar fazlasıyla punk dirilmiş gibi. Hoş saçlı çocuklar vardı bolca. Onların coşkulu muhabbetlerine kulak kabartırken ben büyümüşüm artık diye geçirdim içimden.

Bu akşam eve dönerken Bolulu Hasan Usta'dan Memo için krem karamel, kendim için fırın sütlaç aldım. Aldım çünkü, bugün Desperate Housewifes başlıyor. Nihayet! Memo’da dizinin sıkı takipçisi olduğu için hevesle akşamı bekliyoruz.
Bu aralar az zeytinyağlı sebze yemeği dışında bir şey yemiyorum. Salçalı yağlı yemekler veya tatlı kesinlikle yasak. Dizi şerefine tatlı yiyebilirim diye düşündüm. Şaka bir yana, biraz iştahımı dizginlemeye ihtiyacım var. İlerisi için şimdiden önlem almak lazım.

Yarın Armada Otel’de bir eğitim seminerine gidiyorum. Öğleden sonraya kadar sürer sanırım. Armada Otel çok hoş bir mekanda Ahırkapı’da. İstanbul’un en sevdiğim mekanı Sultanahmet’e yakın. Sanırım tadilat nedeniyle müşteri almıyorlar. Benim için değişik bir gün olacak.

Havadisler böyle işte. Birazdan Memo gelecek ve mecburen benimle beraber akşam yemeği olarak zeytinyağlı pırasa ve salata yiyecek. Hiç mızmızlanmadan centilmen bir biçimde eline sağlık diyerek hem de.

Bende onu hep çok sevicem.

16 Ocak 2009 Cuma

Biraz uyku, bütün isteğim buydu.

Gözüm kapandı kapanacak. Kafamı ayakta zor tutuyorum. Hasta değilim bir şeyim yok ama o kadar uyuşuk ve uykuluyum ki anlatamam. Esnemekten çenem ayrılmak üzere. Az önce gidip kendime sallama bir kuşburnu çayı yaptım. Yüzümü yıkadım kim bilir bu kaçıncı bugün. Yok ama bana mısın demiyor uyuşukluğum.

Bu akşam Memo dönüyor inşallah. O yokken olan kayda değen bir şey aklıma gelmiyor. Sıradan ve aynı günlerdi. Süpriz bir gelişme olmadı.

Sahi bu geceki rüyamı anlatmam lazım. Bu akşam rüyamda karnı burnunda hamileyim ve iş yerinin tuvaletinde doğuruyorum. Ellerim kan ve ıkınıyorum. Bebek doğduğunda tutabilmek için ellerim bacaklarımın arasında. Neden burada sanki diye sorguluyorum habire. Birde içimden doğum bu kadar kolaymış demek diye geçiyor.
Benim rüyada doğurmalarım çok meşhurdur. Sanırım 14 yaşından beridir mütamadiyen çeşitli biçimlerde ve değişik mekanlarda doğurmuşluğum vardır benim. Serap pek iyi bilir. Uzun zamandır görmemiştim. İlginç doğrusu. Neyse her zaman tek başıma doğuruyorum nedense. Kendi kendimin ebesiyim yani.

Şaka bir yana birkaç aydır kendimi çok farklı hissediyorum. Sanki artık taşlar gerçekten yerine oturuyor. Vücudum bile bana bunun sinyallerini veriyor. Kendimi daha kadınsı bir formda görüyorum. Oğlan çocuğu gibi dolaşmıyorum ortalıkta artık. Kendime bu sene ilk defa göz farı aldım ne haber. Gizli gizli mothercare’de dolaşırken buluyorum kendimi. Ne var canım fiyat araştırması yapıyoruz. Sonra acaba kendimi fazlamı bu çocuk moduna sokuyorum diyorum. Belki olmaz o zaman çok mu üzülürüm. Aman ne biliyim ben.

Kendimi sinsice aynalarda inceliyorum. 30’umu doldurdum diyorum artık bende bir anne havası var evet. İlk zamanlar çok sinirim bozuluyordu ama şimdi kabullendim. Bu vücut anneliğe hazırlanıyor gizli gizli ve ben seyrediyorum yabancı gibi.

Bak bu mevzu uykumu açtı biraz. Gidip bir elma kemiriyim daha Memo yoldadır.
Akşam yemeği biraz yatsıya kalıcak gibi.

15 Ocak 2009 Perşembe

Mutlu Son

Azmettim listeyi yazdım. Başım göğemi erdi evet erdi valla.
Oh! be, rahatça yatabilirim şimdi :)

Dumur

Çok sinirliyim çünkü blog listemi sildim yanlışlıkla :(

Halbuki sadece Burcu'nun Mutfak Penceresi ve aklımdaki bazı blogları eklemek istemiştim. Sen kalk bütün listeyi kaldır.

Allah'ım neydi günahım!!!

13 Ocak 2009 Salı

Ruh Hali


Sizde boş bulduğu her kağıdı kendi imzasıyla dolduranlardan mısınız? Ben öyleyim. Bir başladığımda hızımı alamıyorum. Bir bakıyorum kağıtta zerre boşluk kalmamış her tarafı imzayla doldurmuşum.
Telefonda konuşurken de aynı sahne. Bıkıp usanmadan kelebek çiziyorum veya yonca veya kuru ağaç dalları.

En kötüsü bazen karşımdaki konuşurken içimden onun son cümlesini tekrar etmek oluyor ki bu en nefret ettiğim ama kendimi durduramadığım bir şey. Veya televizyonda izlediğim bir filmde olabilir. Artık dükkan tabelası okumayı saymıyorum bile.
Trajik olan bir diğeri ise halı motiflerini saymak ki, bu anneminde başının belasıdır ve bazen isyan eder. Gene gözüm motiflere takıldı onları sayıyorum diye patlar. Bu halin psikolojide bir karşılığı vardı ama ben hatırlayamadım şimdi.

Dayımla teyzemin küçükken birisine yanlışlıkla dokunduklarında ikinci kez dokunmadan duramadıklarını biliyorum mesela. Bir keresinde kadının birinin peşinden kaç mahalle gezdiklerini anlatmışlardı. Annem tabi bunlarda akıl yoktu diye dalgasını geçe dursun, Banu’nun çocukluk saplantısı cüce kalmaktı. Hatta o 3 yaşındayken sanırım Unesco’nun Afrika’lı çocuklara gıda yardımı ile ilgili haberleri vardı TRT’de. Saatlerce ağlardı öyle olmak istemiyorum diye. Birde karşı apartmanın en üst katında kurt köpeği besleyen bir adam vardı. Gece köpek havlamasından uyanmışsa vay haline. Saatlerce ağlar susmazdı. O zamanlar bizde kalan dayım annem azarlamasın diye Banu’nun odasına gelir saatlerce hikaye anlatırdı. Köpeğin annesi gitmişte, o bir yavru köpekmiş de, annesine seslenmişte saatlerce dil dökerdi.
Ramazanda geçen davulcu ise bir kült dür. Birde Fredi tabi. Elm sokağı!
Banu ağlamaya başladığında imkanı yok susmazdı ancak kendi keyfi gelirse.

Ben küçükken böyle bunalımlarım olmadı benimkiler büyüdükçe baş göstermeye başladı. Büyüdüğünde baş gösteren durumlarsa doğal olarak sana anti depresan olarak dönüyor. Ben yaklaşık iki yıldır anti depresan kullanıyorum mesela.

Bu sabah işe giderken yanımdan geçen adamın yüksek sesle kendiyle münakaşa etmesini dinledim. Haklı dedim ya. İnsan kendisiyle münakaşa edemedikten sonra ne anlamı kaldı hayatın. Sen ona şizofren de dur, adam kendine çoktan bir dünya kurmuş gül gibi yaşayıp gidiyor işte.

11 Ocak 2009 Pazar

Hafta sonu

Cumartesim bu greyfurt kadar güzeldi. Kahvaltıda bana eşlik etti kendileri.





Keyifle çayımı yudumlayıp kanalları zaplarken işte bununla karşılaştım.
Yalancı Yarim.






Ahh! ben çok severim bu filmi. Mavi Boncuk kadar çok severim. Emel Sayın benim için çok güzel bir kadın. Hayranım kendisine. Tarık Akan kısmına girmiycem bile. Benim için bak yeşil yeşil diyorum kendisine.

Neyse, kahvaltıyı biraz uzattım tabi. Sonra kendime güzel bir Türk kahvesi yaptım. Reklamlarda evi çektim, toz aldım. Arkasından bu seferde Oh olsun başladı. Hale Soygazi'de benim kalbimde yeri olan bir kişidir.
Bir günde iki Tarık Akan filmi, varın siz düşünün artık.

Anlaşıldığı gibi cumartesi günüm Türk filmi izlemek ve aralarda temizlik yaparak geçti. Akşama doğru bol maydonozlu bir şehriye çorbası yaptım. Portakallı havuçlu kek yapmak istemiştim ama evde kabartma tozu kalmamış. Anlamadım valla, ben hep paket paket alırdım halbuki. Bir baktım evde haddinden fazla Vanilya poşeti var demek kabartma tozu diye gidip vanilya almışım dalgınlıkla.

Pazar günü için ne yazarsan yaz sıkıcıdır. Havada öyle zaten. Bende bu havaya ancak nohut yemeği uyar diye düşündüm ve tabi birde bulgur pilavı. Yanına illaki cacık. Tam bir kış yemeği.

Kahvaltıda sigara böreği ayrıntısını geçmek istemem ama. Pazar kahvaltısıda olmasa bu günü sevdiren hiç bir şey yok bana. Birazdan koca bir kase mısır patlatıp internetten film arayışına girmek belki biraz keyif getirebilir.

10 Ocak 2009 Cumartesi

Maşuk




Memo'cum dün gece çalıştı sabaha kadar. Sabah 05:00'de geldiğinde elinde bir adet gül, fırından yeni çıkan sıcacık su börekleri ve açmalar, hatta 2 bardak çay bile vardı.

Ben tabi uykulu gözlerle kapıyı açtım. Karşımda, bana onu sevmekten başka bir şans bırakmayan romantik eşimi görünce ayıldım.
Çayı porselen bardaklara aktardım, nevaleyi bir tepsiye koydum, salonda hem atıştırdık hem lafladık biraz.

Hiç sabahın 5'inde kalkıp çay içmemiştim. Ama gözüm hep çiçeğimdeydi.
Sonra yüzümde maşuk bir gülümsemeyle yatağa döndüm ve güzel bir uykuya daldım...

8 Ocak 2009 Perşembe

İç Güveysinden Hallice

Bugünlerde keyfim yerinde. Bazen içimde bir huzur ve duygu patlaması yaşanıyor ve nedense akabinde de hızlı bir düşüşe geçiyorum. Düşüş kısmı başlamadı henüz ama eli kulağındadır. Kendime nazarım değiyor galiba.

Önümüzdeki hafta Memo iş seyahatinde olacak. 1 hafta yok. Bu sefer nerdeyse 2 ay olmuştu seyahate çıkmayalı. Uzun aralardan sonra gitmesi biraz zor oluyor, bavula ne koyuyordum unutuyorum.
En önemli kısım diş fırçası. Yedek diş fırçası var Memo’nun, seyahate çıkarken evdekini almasını istemiyorum. Kendi diş fırçam bardakta boynu bükük ve mahzun kalıyor ve bundan hiç memnun olmuyorum. Bende o yüzden seyahat çantasına yedek fırçayı koyuyorum. Geceleri de kendi yastığım yerine onun yastığında yatınca durum biraz katlanabilir bir hal alıyor.

Neyse, annem iyileşti. Yine kendi yöntemleri ve etkili bir öksürük şurubuyla. Ama bence sadece üstünü örtüyor ve ufak bir boşlukta hemen yeniden tekrarlıyor. Nereye kadar acaba?
Memo yokken annemi kandırabilirsem belki bende kalır bu hafta. Bu ay anneme 330 TL. doğalgaz faturası gelmiş. Düşünebiliyor musunuz ?
Hayat bu kadar pahalı olmamalı.

Diğer yandan bugün patronumun kızı doğuma girecek. İlk bebeği de sezeryan olduğu için yine aynı yöntemle doğuma giriyor. Dün akşam biraz geç çıkmam gerekti ve selamlarımı gönderdim patrondan. Tabi bana sen ne zaman düşünüyorsun dedi, bende henüz değil dedim. Geciktirmeyin filan diye konuşunca bende maddi durumum çocuğa el vermiyor, zaten bu senede zam alamadığım için! dedim manidarca, oda gözlüklerinin üstünden bakıp sırıttı. Ruhdağııııı!!!, hadi iyi akşamlar dedi.
Aramızdaki bu baba kız ilişkisi iyi hoş ama aileden birisin zaten nasılsa veririz., para mühim değil ne zaman istersen istediğin kadar alabilirsin havaları bana göre değil. Bu ayda zam almazsam protesto edip aylığımı almıycam kesin kararlıyım o zaman illaki karşılıklı konuşmamız icap edecek.
Ben istiyorum ki, zam vermiyorsa bile açıkça söylesin oyalaması beni rahatsız ediyor.

Hımmm, bunun dışında dün kendime çok güzel bir gömlek aldım. Memo ona yeni yıl hediyesi olarak aldığım gömleği çok beğenince, bende aynı modelin başka bir rengini daha aldım. Birde bayan bölümüne bakalım derken indirime giren güzel bir gömlek buldum. Şu an üstümde bile.
Ayy! şimdi aklıma geldi benim su faturası yatırmam gerekiyordu, öğle tatili olmadan yatırıp gelsem çok iyi olur. Halen otomatik ödeme talimatı vermedim bankaya.

Aslında ben seviyorum bankaya gidip sıra beklemeyi. Sıra gelene kadar kitap okumayı veya yaşlı bir amcayla gevezelik etmeyi, kendi numaram yanınca sevinçle vezneye yönelmeyi filan çok seviyorum. Yatan faturaları ve makbuzları filan itinayla dosyalamaktan memnunum.
Bu da bir başka alışkanlık işte…

6 Ocak 2009 Salı

Hep aynı, hep aynı

Ben alışkanlıklarına çok düşkün biriyimdir. İş olsun ev olsun bu tutumum hiç değişmez.

İş konusunda 11 yıldır aynı iş yerinde çalışıyor olmamdan olsa gerek iş değişikliğine bir türlü gidemedim. Her sabah aynı yolu kullanmaktan, aynı yerlerden kahvaltılık nevale almaktan, sabahları dağınık masama oturup gün başlayabilir artık demekten sıkılmıyorum işte. Mızırdanıyorum bazen ama bu tamamen şımarıklıktan. Bu yıl zam dahi alamamış olmam moralimi bozamıyor. O kadar fazlasıyla hayatımın bir parçası ki, başka türlüsünü düşünemiyorum dahi.

Ev konusunda da aynıyım. Mutfağa yeni bir süzgeç bile almam için bir eskisinin ya kırılması ya kaybolması gerek. Eşyaların yerini değiştirmek bile asabımı bozabilir. O çiçek hep orada kalmalı, kumanda yatmadan önce hep aynı noktada bırakılmalı gibi. Yeni bir yatak örtüsünü benimsemek veya yeni bir bardak takımını ruhumun kabul etmesi zaman alır. Sanırım aldığım şeyleri çok severek ve isteyerek aldığımdan onlardan vazgeçip bir yenisine geçmek benim için zor oluyor.
Hayattaki her şey için geçerli bu. Görüştüğüm insanlar, her öğlen yemek yediğim mekan, kahveyi yudumlamayı sevdiğim cafeler değişmez.
Mutfak temizliğinde kullandığım malzemeler, kullandığım deterjan, yumuşatıcı, aldığım peçete, tuvalet kağıdı her zaman aynı markadır. Her ay aynı dergileri takip ederim. Sekteye uğratırsam çok sinirlenirim.
Klasik yemeklerim vardır asla tarifiyle oynamam sonra asla kalıp sabun dışında bir şeyle banyo yapamam ve el kremim hiç değişmez.

Yeniliğe kapalı değilim elbet ama bir ritüeli var hayatımın ve o ritüel sekteye uğramışsa ben çok huzursuz olurum.

Sıkıcı birimiyim?
Sadece alışkanlıklarıma fazlasıyla düşkünüm bence.

2 Ocak 2009 Cuma

Seni ben çiçeklerden böceklerden...

Annem hasta...

Çok kızıyorum bu duruma. Yani bile bile ısrarla hastalık halinin sürdürülmesine.
"İyiyim ben bir şeyim yok, iştahım filan yerinde yemek yiyorum ya!"

Süper yani. Yemek yiyebiliyorsan tamamdır. Yorgan döşek yatmanın hiç önemi yok. Öksürmekten tahriş olmuş bir boğaz ve her öksürdüğünde ciğerinden bir parça düşecek hissiyle beklemem önemli değil yani. Üşütmüşsün işte be kadın neden ısrar ediyorsun ki. Limonlu ıhlamuru çoktan aşmışsın kabul et. Doktor antibiyotik + vitamin desteği vs. ve fakat kime diyorum ki...

Anneler büyüdüğünde yeniden çocuk oluyor demek ki. Yani al başa tekrardan. Bir nevi çan eğrisi.
O halde ne demeye büyümeye hevesleniyoruz ki, sonunda yeniden çocuk olacaksak büyümenin ne anlamı var?




Annem hasta, lütfen biri bunu ona anlatabilir mi?

1 Ocak 2009 Perşembe

Siftah Benden, Bereketi Blogger'dan

Senenin ilk postu olması sebebiyle yazılmış, hiç bir içeriği olmayan bir posttur bilginize.

İlk gün öğleden sonra başladı benim için. Uzun bir kahvaltı, sonra uzunca Tv karşısında yatış pozisyonu akabinde aç midemize bayram ettiren kıymalı kaşarlı pideyle devam eden bir gün. Demincek kendime zorla ite kaka banyoya sokup yıkanma emri verdim. Mandalina yedim kaç tane olduğunu hatırlamıyorum. Birazdan yatağa seğirticem ve ilk gün bitmiş olacak.

İkinci gün için hazırım. Bugün tatil yaptık diye büyük ihtimal cumartesi çalışırız ama şimdilik buna takmamaya karar verdim. Sabah ola hayrola.

Ayrıca dün gecenin en güzel kısmı Victoria's Secret defilesiydi bence.