27 Ekim 2013 Pazar

BİRA artı CNBLUE eşittir MUTLU BİR GECE :)



Nihayet balık kokusundan arınan bir mutfağın ardından, soğuk Heineken şişesiyle ayakları uzatıp keyif çatma saati. Evde balık kızartmama yeminimi neden bozdum sanki...

Süper İkili



Bitirdiniz beni. Çok şekersiniz vesselam :)

26 Ekim 2013 Cumartesi

Gef Gef Gerinme

Bu delikanlıyı ben doğurdum! Çok güzel yapmışım valla :P

24 Ekim 2013 Perşembe

Başlıksız

Bu aralar sonbaharın dinginliğine kapılmış gidiyorum. En sevdiğim mevsim elbetteki sonbahar. Eylül doğumlu biri olarak başkası düşünülemez.
Bayram boyunca İstanbul dışındaydım. Aslında bizim yıllardır tatil anlayışımız sadece Taşköprü'ye gidip Egenin babaannesi ve üç yıldır yatağa mahkum olan dedesini görmesi demek. Bu sebepten her türlü tatilin öncelikli kısmını Taşköprü'ye ayırıyoruz. Dediğim gibi bana kalsa İstanbul'dan dışarı parmağımın ucunu bile çıkarmam. Kim ne derse desin İstanbul'u çok seviyorum. Hiç bir şey bu gerçeği değiştiremez. Açıkçası İstanbul dışında kalbim sıkışır hep. Yollarda başıma bir şey gelirde İstanbul'u bir daha göremem diye düşünür dertlenirim.
Bu haftaya hiç iyi başlamadım aslında. Hafta bitecek ama benim geçen hafta perşembe günü başlayan baş ağrım bitmek tükenmek bilmedi. Migren ataklarım son yıllarda oldukça azalmıştı ama bu hafta tüm geçmiş zamanların intikamını alırcasına saldırmaya devam ediyor. Bu sabah sakinleşmiş bir ağrıyla güne başlamış olsam da her an varlığını bana hissettirip taciz etmeye devam ediyor. Elim giderse bir nörologdan randevu almak hevesindeyim. Dün gece tülbentle sardığım alnım ve gözlerimi yastığa koyunca kötü şeyler geldi aklıma. Ya bu ağrılarım tümör yüzündense? Ya ölürsem? Ege yetim kalırsa.....
Egenin pek küçük olması beni çok endişelendiriyor. İçimde hep tuhaf bir sıkıntı var. Ege büyümeden ölecekmişim gibi bir his beni gıdıklamakla meşgul. Korkarım her annenin böyle sorunsalları var. Bu tarz endişeler sebebiyle ciddi anlamda başka bir çocuk yapmaya sıcak bakmıyorum. Anne olmadan önce üç çocuğum olsun isterdim ama Ege gözümün önünde büyüdükçe onunla ilgili kaygılarım da gün be gün büyümekte. Anlayacağınız üzere her zamanki içsel sorunlarımla yuvarlanıp gidiyorum.

Bu arada okuduğum son kitap Naomi.



İzlediğim son anime Ookami Kodomo no Ame to Yuki.




İzlediğim son dizi Master's Sun.



İzlediğim son film The Day He Arrives oldu.





9 Ekim 2013 Çarşamba

Döngü

En berbat günler sabaha bir gece önceki baş ağrısından kurtulamamış olarak uyanmaktır. Üstüne birde çocuğunun çok kaprisli bir günü olacağı tutar. Eften püften her şeye mızırdayarak ağlamaklı girizgahlar yapıyor olmasından dolayı evde kaçacak köşe ararsın. Anlayamıyorum, anlatamıyor ve evren bana bugünün çok boktan olacağının sinyallerini veriyor.

Şu an aklımdan geçen tek şey üstüme bir şey geçirip, hızla botlarımı giyip, kapıdan çıkıp gitmek ve yürümek yürümek yürümek. Aklına ilk geleni yapamadığın için, halini sineye çekip ya sabır nidasıyla yüzünü eve döner ve günün çabucak bitmesini dilersin. Akşam beyin eve gelince sabahki hayali gerçekleştirmek için yanar tutuşursun.
Böyle günlerde hep artık kendime ait olmadığım gerçeğiyle yüzleşirim. Doğduğumdan beri üstüme yapışan etiketlere hep yenileri eklendikçe omzumdaki yükte ağırlaşıyor. Bu etiketlerden en ağırı kuşkusuz "anne" yazılı olan etikettir ki, ölene kadar bu etiketi söküp çıkaramazsın. Kim bilir belki öldükten sonra bile.
Lakin hem en güzel hemde en berbat şeydir. Özellikle çocuklar büyüdüğünde ve aslında o kadar özel biri olmadığınızı anladıklarında!
Büyümeden ve şu an eteğinizin çevresindeyken, her şeyi bilen size hayranlıkla bakıp dediğinizi koşulsuz kabul ederken anneliğin keyfini çıkarmalı.

Ama öncelikle iki tane ağrı kesici yutulup, mavi battaniyesinin etiketini zaten kestiğimizi ve daha fazla kesmenin mümkün olmadığını Egeye bir şekilde anlatmalı...

3 Ekim 2013 Perşembe

Kısacık

Aslında yazmak istediğim o kadar çok şey oluyor ki, bir evvelki konuyu yazamadan araya başka bir şey giriyor. Her halükarda her gün şaşmaz bir biçimde yaptığım şeyler okumak, izlemek, pişirmek ve her gün ama her gün yarım saat pedal çevirmek. 40 günde verilen kilo 4,5.
Dolayısıyla bu aralar, mutlu ama daha hırslı, sonbahar ve kışın zorla ayağını kapı arasından sokmasıyla soğuyan havadan pek memnun, her daim mutfaktan gelen  çorba ve kek kokusuyla, battaniyenin sıcağıyla mest olan bir kedi gibiyim ben.
Çokça yazmaktansa özete bakmak en iyisi :)