En berbat günler sabaha bir gece önceki baş ağrısından kurtulamamış olarak uyanmaktır. Üstüne birde çocuğunun çok kaprisli bir günü olacağı tutar. Eften püften her şeye mızırdayarak ağlamaklı girizgahlar yapıyor olmasından dolayı evde kaçacak köşe ararsın. Anlayamıyorum, anlatamıyor ve evren bana bugünün çok boktan olacağının sinyallerini veriyor.
Şu an aklımdan geçen tek şey üstüme bir şey geçirip, hızla botlarımı giyip, kapıdan çıkıp gitmek ve yürümek yürümek yürümek. Aklına ilk geleni yapamadığın için, halini sineye çekip ya sabır nidasıyla yüzünü eve döner ve günün çabucak bitmesini dilersin. Akşam beyin eve gelince sabahki hayali gerçekleştirmek için yanar tutuşursun.
Böyle günlerde hep artık kendime ait olmadığım gerçeğiyle yüzleşirim. Doğduğumdan beri üstüme yapışan etiketlere hep yenileri eklendikçe omzumdaki yükte ağırlaşıyor. Bu etiketlerden en ağırı kuşkusuz "anne" yazılı olan etikettir ki, ölene kadar bu etiketi söküp çıkaramazsın. Kim bilir belki öldükten sonra bile.
Lakin hem en güzel hemde en berbat şeydir. Özellikle çocuklar büyüdüğünde ve aslında o kadar özel biri olmadığınızı anladıklarında!
Büyümeden ve şu an eteğinizin çevresindeyken, her şeyi bilen size hayranlıkla bakıp dediğinizi koşulsuz kabul ederken anneliğin keyfini çıkarmalı.
Ama öncelikle iki tane ağrı kesici yutulup, mavi battaniyesinin etiketini zaten kestiğimizi ve daha fazla kesmenin mümkün olmadığını Egeye bir şekilde anlatmalı...
büyüyecek diye ödüm patlıyor ve artık anne manyağı olmayacağı günleri hem iple çekiyorum hem gelmesin diye dua ediyorum.
YanıtlaSilannelik = hep bir ikilem hali :)
Bazen oluyor öyle günler. Rollar ağır geliyor insana. Geçecek. Hepsi geçecek :)
YanıtlaSil