14 Eylül 2011 Çarşamba

Zaman

Hayatımın bir döngüsü var. Bitmek bilmeyen bir döngü ve ben bu döngünün içinde kayboluyorum. Olduğum yerde debelenip duruyor gibiyim ama aslında bu tamamen benim vesveselerim başka bir şey değil.
Bütün o gülünç kaprislerimi filan bir tarafa atıyorum lakin bazen dolaptan indirip tozunu üfleyip gün yüzüne çıkarıyorum. Sonra bu sıkıcı geldiğinde tekrar kaldırıyorum ve bu sürekli sürekli tekrarlanıp duruyor. Pikapta dönüp duran bir plak gibiyim. Kim bilir belki sizde öylesinizdir. Bu bana mahsus bir durum değildir.

Bu aralar sabah uyandığımda kelimeye dökemeyecek kadar saçma rüyalar görmüş olarak kalkıyorum yatağımdan. Gene çok garip bir rüya gördüm diyorum ama anlat desen anlatamam. Çok ilginçti tıpkı Salvador Dali'nin tabloları gibi rüyalarım var.
Sabahları kafamı toplamam biraz zaman alıyor. Çocuğu doyur, kendini doyur, çocukla oyna, çocuğu uyut ve bir şeyler izle veya evi sil veya oku. Bu klasik sabah programına hiç aksatmadan uyuyor ve açıkçası bundan büyük bir memnunluk duyuyorum. Şikayet etmiyor yiyor, seviyor ve dua ediyorum. Nirvana'ya ulaşmama şu kadarcık bir zaman kaldı.

Kafamda sürekli büyük bir projeye kafa yoruyor gibiyim. Ne olduğunu bilmiyorum ama benim için bir dönüm noktası olacak bir şey olduğunu biliyorum. Ne diye sormayın tıpkı anlatamadığım rüyalarım gibi bir şey. Orada durduğunu biliyorum, hissediyorum ama henüz göremiyorum. Sislerin ardında bir yerde ama biliyorum bir şeyler yapacaksın diyen bir iç sesim var çünkü.

Ve sonbahar. Benim mevsimim her şeyiyle benim. Her gününü, her saatini çok sevdiğim mevsim. Sonbahar seni çok özledim. Sarı yapraklarını, rüzgarını, hafif yağmurlarını ve kahvesini her şeyini çok sevdiğim biricik kıymetli mevsimim hoşgeldin.

3 yorum: