5 Kasım 2012 Pazartesi

Karar

Bazı zamanlar her şeyi yazmak istemiyorum. Yazdığım zaman gerçek anlamını ve değerini kaybettiğini düşünüyorum. İçimde yaşamak, keyfini veya endişesini, hüznünü kendime saklamak istiyorum.

Çok eskiden aç kurtlar gibi yazardım. Eski diyorum zira yirmili yaşların henüz başındayken tuttuğum günlüklerde, deli bir okyanusta kürek çeken bir bahtsız edasıyla yazar ve içimde sayısız fırtınalarla boğuşurdum. Sonra yazdığım günlükleri yırtar atardım. Atardım çünkü asla anlaşılamayacağından endişelenir, beni savunmaya veya açıklamaya mecbur bırakan şeyleri ardımda sürüklemek istemezdim.

Şimdilerde yine böyle bir düşünce anlayışıyla yırtmak yerine hiç yazmamayı tercih ediyorum. Artık günlüğüm blogum oldu ve yırtmak istemiyorum. O sebepten aklımdan geçen sayısız şeyi yazmamayı tercih ediyorum. Yazdığım şeyleri okuyan başka insanların kendine pay çıkarıp alınmasını, uzun uzun yorumlar yazmalarını istemiyorum. Kimseyi gücendirmek istemediğim için, etliye sütlüye karışmadan aklıma eserse tuhaf rüyalarımı veya cuma günlerinin güzelliğini, pazartesilerin sıkıcılığını, yağmuru ve kahveyi, çayı ve limonlu keki filan yazmaya gayret edip öylece takılmaya devam etmeyi istiyorum. Aklımdan geçenleri kendime saklamaya devam etsem iyi olacak!

4 yorum:

  1. bugün kütüphanede ''Ruh Dağı'' diğer kitaplar arasından sanki göz kırptı bana, ben de gülümsedim sanki size gülümser gibi...

    Nasıl iyiyseniz öyle yapın...

    Sevgimle

    YanıtlaSil
  2. neden ruhdağım neden diyesim geldi bir an! bu arada cumartesi ben de kütüphanedeydim ve aynı sahneyi yaşadım desem? tesadüfün böylesi ve almadan çıktım dörtlüler yanıyor arca da arabada bekliyordu:(

    YanıtlaSil
  3. Mazeretim vardı diyorsun yani...

    Ruh hali böyle Yelizcim ne yapıyım?

    YanıtlaSil