31 Ağustos 2013 Cumartesi

Yine Hayal Kırıklığı...

İnsan ne yaparsa yapsın, ne kadar pozitif durmaya çalışırsa çalışsın Allah biliyor ya, limitlerini ne kadar zorlarsa zorlasın üzüntüden, hayal kırıklığından kaçamıyor.

Ne kadar çabalarsan çabala grilik yerini pembeye bırakmıyor. Ne kadar çok uğraşıyorum halbuki.
Ne kadar çok görmezlikten gelmeye, olanı yokmuş gibi görmeye çabalıyorum. Fakat ne mümkün o grilik, o sis pus mutlaka bir yerden gelip beynime ruhuma çörekleniyor.
Beni en çok kahreden de,  her zaman bana en yakın olanlardan darbe alıyor olmak. Ne kötü. Hayatının merkezine koydukların seni en çok üzenler oluyor.
Düşmanı uzakta arama!

İki gün sonra doğun günüm ve uzun zamandır geçirdiğim en berbat doğum günü olmaya aday. Ah be! ne kadar üzgünüm şu an. Öylesine hayal kırıklığı içindeyim ki, bu duyguyu unuttuğumu sanmıştım. Oysa şimdi bir tsunami dalgası beni alıp yutmuş gibi. Kulaklarım uğulduyor.
Hoş geldin yeni yaşın yeni üzüntüleri...

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Geçen Haftanın En Güzel Günü

Elbetteki perşembe günüydü. Memo tüm hafta izinli olduğundan Banu ve benim kaçamak yapma şansımız oldu. Çok uzun zamandır Cadde-i Kebir'de tur atamadığım için perşembe günkü buluşma bana çok iyi geldi.
Ege efendinin kahvaltısı bitince ona kemirmesi için biraz havuç kesip hazırladım. Çünkü Ege bir tavşandan daha çok  havuç yer. Öğle yemeği içinse mecburen babayla beraber pizza yemesi uygun bulundu. Ne yapalım bir günde sağlıksız beslenebilir diyerek iç sesimi kulak arkası edip yola koyuldum. Ege babası yanında olduğu için beni kapıdan bacağıma sarılıp "ğöşürüz anne" diyerek, el sallayarak, öperek mutlu bir şekilde uğurladı. Bende tabana kuvvet Kanyon'a yürüdüm. Banu'yla buluşup metroya yollandık. Uzun zamandır metroya filan binmediğim için (en son geçen sene ağustos ayı) köyden indim şehre ruh haliyle Taksim'e vardık. İkimizde kahvaltı etmediğimiz için acele ve lezzetli bir kayıntı aradık ve bulduk da.
Elbetteki ıslak hamburger, sosisli ve limonata üçlüsüyle midemizi şenlendirip, Oh be! en güzeli sağlıksız ama mutlu beslenmek diyerek sağ duyumuzu bastırdık. Tok karınlarla tabana kuvvet cadde kalabalığına karıştık.
Yani perşembe günü, İstiklal Caddesinde mutlaka uğradığımız bize özel belli başlı mekanlarımızı ziyaret edip, verilmesi gereken molaları verip, mutlu bir şekilde metronun yolunu tuttuğumuz güzel bir gündü.

Girip çıktığımız dükkanlar bize kalsın ben mola yerlerimizi kısaca anayım.
Evvela karnımız tıka basa dolu olduğu için, Ada Kitap evinin kafesinde Türk kahvesi ve soda molası verdik.


Sonra epey bir zaman dolaşınca dondurma kaçamağı yapıp ardından İstanbul Kitabevine uğradık. 


Ben bu kitabı ve birde Topkapı Sarayında Hayat isimli bir kitap daha aldım. 

Ondan sonra Ara Kafe'de çay molası verdik. 



Bu sevimli kedicikleri ise Burcu için çektik. 


Burcu çalıştığı için bizle değildi ama inşallah bir daha ki buluşmamızda üçümüz tam kadro oluruz :)

Perşembe gününün finalini ise ne zamandır gitmeyi istediğim BUNKA'ya giderek yaptık. 
Bazı yerler vardır çok gitmeyi isteseniz de nedense bir türlü gidemezsiniz. Hep bir daha ki sefere der ertelersiniz. Bende Bunka'yı hep erteledim ama nihayet perşembe günü şeytanın bacağını kırarak huzura erdim. 
Siz benim kadar beklemeyin mutlaka uğrayın. Ben bu mekanı gitmeden çok sevmiştim. Epey oldu bir makalede rastlamış ama bir türlü gidememiştim. Sonrada unuttum galiba... Banu'yla  yukarıdaki kedilerin fotoğrafını çekerken aklıma geldi ve kesinlikle bugün gidiyoruz dedim. 

Fransız Konsolosluğunun arka sokağında kalan Bunka çok sevimli Japon usulü döşenmiş bir mekan. 


Sıcak bir ikindi sonrası yeşil çay içip ferahlayabilirsiniz. Lakin ben ısrarla bu mekanı kış ayına yakıştırdım. Aralık ayında Bunka'ya gidip mutlaka sake içmek istiyorum. Umarım bu isteğimi daha kısa sürede gerçekleştiririm. 


İşte benim perşembe günümün özeti böyleydi. 
Yani bu çaydanlık kadar güzel bir gündü :D

16 Ağustos 2013 Cuma

Kısa Tatil

Bu hafta sonu Riva''ya gidip bir gecelik kaçamak yapmaya karar verdik. Bu sene Ege deniz yüzü görmedi hafta sonu için olsa da hiç gitmemekten iyidir dedik. Bir gece kalacak olmamıza rağmen bir sürü şeyi yatağın üstüne sermiş durumdayım. Fakat hepside gerçekten gerekli !
Kendime bu sene semirmiş halimle bikini giyemezsin diye direttiğim için dün akşam mayo bakmak için alışveriş merkezine gittik. Ege Beyin küçük poposuna mayo ve deniz şortu almamız gerekliydi zaten :)
Bense ilk defa mayo alacaktım. Penti'de %70 indirim vardı. 90 TL olan etiketler 27 TL inmiş. Allah'tan indirimden bir mayo bulabildim. 38 beden :( Hüzünle 36 ve 34 bedenlere bakarken, eskiden bunlar benimdi diye içimden mızırdandım.
Neyse, kabine denemek için gidince biraz afalladım :) İlk defa mayo giyecek biri olarak bu kadar meşakkatli bir şey olacağını düşünmemiştim. Kendimi cendereye sıkışmış gibi hissettim. Giyene kadar balık gibi çırpındım :) Sonrada çıkarma kabusu başladı ve nihayet kasaya gidip ödemeyi yaptım. Allah'ım dedim bunu tekrar nasıl giyicem!!! Ne sıkıcı şey mayo  giymek. Yinede yanıma yedek bikinide aldım.

Her ne kadar Banu Alkan olmama şu kadarcık kalmış olsa da, zorda kalırsam bikinide giyerim yani. Çevreye verdiğim rahatsızlıktan ötürü özür dilerim ama ne yapıyım...

50 faktörlük güneş kremleri ve şemsiye altında yatarak beyaz tenime güneş ışığı gelmesin diye uğraşarak elimden geldiğince keyiflenmeye çalışıcam. Beni asıl ilgilendiren otelin spa merkezi. Şimdi masaj hayaliyle bavul hazırlasam iyi olacak :D

11 Ağustos 2013 Pazar

생일축하합니다 MEMO :)





36 yıl vay be... yaşlanıyorsun yaşlanıyorum yaşlanıyoruz...

İç karartmak gibi oldu ama dost acı söyler sevgili Memo. Şunun şurasında 40 olmaya şuncacık kalmış sen halen spor salonuna yazılacaksın ! O baklavaları ne zaman görebileceğim acaba? Zira bu yazda bitti gitti...
Neyse, ne diyordum. Hayat geçiyor azizim bir şeyler yapmak lazım. Ne var ki, yıllar geçse de bir türlü büyümeyecek olan iki kişi olduğumuz için çok mutluyum. İnsanın içindeki çocuğu her zaman yaşatabilmesi çok güzel bir şey.
Bazen Ege bize ters ters bakıyor farkında mısın? Hangimiz çocuk acaba der gibi bir ifadeyle dalga geçercesine bize bakmasına hasta oluyorum :)
Yeni yaşında Egeyle ve benle bolca gülmeli itişmeli kakışmalı günler geçirmeni dilerim. Biraların soğuk, pattizlerin çıtır ve tuzlu olmasını ve ve o adonis kaslarına tez vakitte ulaşmanı dilerim ( Mümkünse 70'den önce ! )  
İyi ki doğdun Memo. Nice nice yaşlara :D

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Naiflik

Bazen karşıma bir film çıkar ve ben daha afişini görür görmez o filmin benim için çok değerli bir film olacağını bilirim. Yıllarca tekrar tekrar izleyeceğimi ama her izleyişimde ilk kez izlediğimde hissettiğim duygularla dolu olacağımı bilirim. Lakin şöyle bir handikap vardır! Filmi gördüğüm an, her zaman izlenmesi gereken an olmayabilir. Zira o filmi izlemek için zamanlama çok mühimdir. Mesela mevsimlerden ne olduğu gibi veya günlerden ne olduğu ve ayrıca günün hangi zaman diliminde izlenmiş olduğu gibi mühim kriterler vardır. Maazallah bu mühim ayrıntıları göz ardı ederde o filmi öylesine izlersen hiç bir ehemmiyeti kalmaz.
Bu maddeler kitap içinde geçerlidir. Fakat o başka bir yazının konusu.

Bu genel bilgileri verdikten sonra aylar önce karşıma çıkan ve görür görmez bu filmi çok sevicem dediğim o filmden bahsetmek istiyorum.
Bu filmi belki bir yıldır bekletiyor olmamın tek sebebi doğru şartları bir araya getirememiş olmamdı. Takıntılı biri miyim? sanırım evet! Öyle olsa bile bu filmi izlemek için o kadar beklemiş olmama değer. Üstelik bu film çıkalı epey olmuş (2006 yapımı) ama ne yazık ki ben geçen sene karşılaştım ve her karşıma çıkışında Ah! şimdi değil doğru an bu değil diyerek beklemede kaldım.

Taki Arife gününe kadar :) O gün doğru mevsimin, doğru günün ve izlenmesi gereken en mühim saatin olduğu o mükemmel kombinasyonun birleştiği gündü.

Filmin baş rol oyuncularından erkek olanı zaten kalbimizde sarsılmaz bir yere sahip :)
Fakat kadın oyuncuda benim için pek kıymetlidir.



Konusunun çok detayına girmek istemiyorum zaten sinema sitelerinden ulaşabilirsiniz. Lakin ölmeden izlenmesi gereken filmler listesine mutlaka girmeli. İnsanda biraz Amelie tadı bırakıyor. Fakat onun çok ötesinde başka şeylerde var. Biraz Kore filmleri aşinalığınız varsa filmde geçen bazı ince nüansları kaçırmıyorsunuz :)

Kore filmlerindeki romantizm fazlasıyla var. Bir akıl hastahanesi olsa bile! Tabi erkek oyuncunun her yanından akan o sevimlilikte göz ardı edilemez bir gerçek :D