24 Mart 2014 Pazartesi

Mart

Baharın kokusunu içime çektiğim sabahlara kavuştum yine.  Egeyle yaşadığım dördüncü, kendimle yaşadığım otuz altıncı bahara merhaba.

Bu ayım genelde evde kitaplarla geçti. Ülkenin hengamesinden kitaplara sığındım ama baktım ki, bugün geldiğimiz durum ve konuştuğumuz tüm bu ülke meseleleri, 40 senelik mevzuların sadece konu başlıkları değiştirilmiş bir nevi ters yüz edilmiş bilindik hallerinden başka bir şey değilmiş.

Bu ay okuduğum kitaplardan  beni en mesut edeni Tomris Uyar'ın Gündökümü I-II kitaplarıydı. Düşündüğüm nice şeyi okuduğum kitabın sayfalarında bulabilmek beni hayrete düşürdü. Mesela Selim İleri kitaplarını neden sevmediğim ve okumak istememem gibi...
Hayatı yaşanabilir kılan yazarların olması ne güzel. Bu hayattan ayrıldıktan sonra bile tanımadıkları insanların hayatlarında yaşayabilmeleri, yazar için ölümsüzlüğün gerçekleşmiş hali değil midir?
Yazar sıfatına layık olan ve bunu bir etiket değil yaşam biçimine dönüştürmüş insanların kitaplarını okurken mutlaka başka kapıları da ziyaret ederken bulursunuz kendinizi. Gündökümü'nü okurken aldığım yazar ve kitap notlarıyla nisan ayı kitap listemi oluşturmuş buldum kendimi.  Bir başka güzellik bu ay okumaya başladığım Borges'le Gündökümü'nü okurken sıklıkla karşılaşmam oldu.

Bu ayın akılda kalan kitaplarından biride Orhan Veli'nin   Yalnız Seni Arıyorum kitabıydı.  Nahit Hanım'a yazılmış mektuplardan oluşan bu kitap beni pek üzdü. Gizli saklı yaşanmış kırık bir aşk hikayesini Orhan Veli'nin tarafından okurken içten içe Nahit Hanım'a sinirlenmeden edemedim. 36 yıllık kısacık bir hayata bu kadar dramatik bir aşkı sığdırmış olması insanı ister istemez kederlendiriyor.

Bu ay olan bir diğer mevzuda iş konusuydu. Geçen yıldan beridir ısrarla beklendiğim iş yeriyle, yine olumsuz cevap vermek için görüşmeye gittim. Egeyle okula başlayana kadar kalmak istediğimi tekrar söyledim. En ufak bir değişiklikte mesela Egeyi kreşe verme gibi bir karar verirsem hemen işe başlayabileceğimi söylediler. Bilmiyorlar ki, Egeden ayrılma konusu bile beni ne kadar dertlendirdi. Sanki çocuğumu sokağa bırakmışım gibi günlerce hezeyana tutuldum. Baktım telefon konuşması fayda etmiyor yüz yüze konuşmak zorunda kaldım. Sırtımdan bir yük inmiş oldu. Geçen hafta bu mevzu sonuca ulaşana kadar Egeye her fırsatta sıkıca sarılarak çocuğu bezdirmiş olsam da umurumda değil. Ana okuluna kadar ayrılmak yok !
Birde çok şeker bir çocuk bu Ege. Oğlum diye değil öyle işte anlatılması mümkün değil. Ayrıca ikimizde henüz sabahları uzun yatak keyfimizi, krepli ballı kahvaltıları, beraber pişirdiğimiz kekleri bırakıp hayatın hay huyuna karışmaya hazır değiliz. Koyun koyuna geçirdiğimiz dördüncü bahar daha.



6 yorum:

  1. aman aman karışmayın #direnin ege ve annesi ^ ^

    nice 14üncü, 24üncü, 34üncü baharlara.. :)

    YanıtlaSil
  2. Şahika, çok mutlu ettin beni. Bu betimleme beni benden aldı :D

    YanıtlaSil
  3. Kaçırdığınız hiçbir şey yok inan. Ne kadar geç katılırsanız şu kaosa o kadar iyi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Heidi, bugün hep seni andım. Eski yazılarıma ve senin attığın yorumlara filan denk geldim sonra seni aramak istedim ama iştesin meşgulsündür diye cesaret edemedim. Buluşmak ve bir demlik çay eşliğinde uzun uzun sonbet etmek istiyorum. Konser antreleri filan değil, şöyle uzunca bir vakit
      Sevgiler.

      Sil
    2. Aşkolsun sana arasaydın ya. Bir akşam çay içebiliriz. Bir h.sonu çocuklarla Emirgan a kaçabiliriz. Ege yi alıp bize gelebilirsin. Nasıl uyarsa sana çok isterim.

      Sevgiler.

      Sil
    3. :D Egeyle cesaret edebilir miyim bilmiyorum. Baş ağrısıyla günü bitirmek cabası. Çocuksuz kaçamak yapmayı ilk sıraya alıyorum :)

      Sil