11 Ekim 2010 Pazartesi

Meyveli Yoğurt

Hayatımızda bazı anlar vardır ki onların yeri hiç bir şeyle doldurulamaz. Merak kediyi öldürür derler ya doğru öldürür.

Seneler evvel özel kanallar yeni çıkmışken ve artık reklam dünyası daha bir çeşitlenmişken, belki çoğu kesimin bildiği ama bizim gibi orta halli ailelerin pek bilmediği çocuk kısmını cezbedebilecek ürünler kol gezmekteydi. Annem oldum olası dışarıdan yememize karşı olduğundan, ben hamburgeri liseye giderken acaba annem öğrenir mi? korkusuyla tırsarak yemiştim. Pekte bir haspaya benzetememiştim hatta ilk kez kantinden hevesle aldığım sosisliden koca bir ısırık almış, yutamadan geri çıkartıp sosisliyide çöpe atmıştım. Seneler geçtikçe müptelası olacağımı bilemezdim tabi :)

Neyse işte ,o ilk zamanlara geri dönersek, ben sanırım ortaokulda Banu'da ilkokuldayken, meyveli yoğurt reklamı dönüp durmaktaydı ekranda. Hangi markaydı şimdi hiç hatırlamıyorum hatta hangi meyveliydi onuda bilemiyorum ama meyveli yoğurt bizim için kutsal bir nesneye dönüşmüştü. Yasak meyveye kavuşmaya çalışan fukaralardık. Ne yapsakta alsak?, nasıl ulaşsak? tek derdimiz o meyveli yoğurttu. Annem iki cihan bir araya gelse bize o neüdüğü belirsiz şeyi almazdı, aldırmazdı da! O zaman harçlık biriktirilecek, olmadı üç beş kuruş anne cüzdanından aşırılacak ( Allah günah yazmasın diye bin kere tövbe edilerek ) bir biçimde gizlice alınacaktı.

Bunun için en uygun zaman annemlerin teyzeme gittiği bir akşamdı. Biz iki kafadar evde tek olduğumuzdan, bunu yapmak için gayet uygun bir zaman diye düşündük ve ben elimde bozuk paralarla caddenin karşısındaki markete doğru hevesle depara geçtim. Heyecanla yoğurdu alıp nefes nefese eve geldim. Banu dişlek bir biçimde sırıtıyor, saçlar Sezen Aksu model, kahküllü. Ben yüzümde aptal sırıtışımla yoğurdu açıyorum ve bu kutsal dakikalara ulaştığım için acayip mutluyum. O ilk tadış anı tarifsiz! Zira ben ve Banu orada dünyanın en güzel şeyine bakıyoruz. Bizce çok lezzetli olan o meyveli yoğurda acayip bir kutsallık yüklemiş durumundayız. Kötü olma ihtimali yok, olamazda zaten.

Koca bir kaşık yoğurdu ağzıma götürüyor ve yüzümdeki o sırıtışla donakalıyorum. Kusmakla kusmamak arasında gidip gelerek yutuyor ve Banu'ya iğrençmiş diyorum. Ama Banu o kadar kötümser değil, yeniyor diyor.
"O kadar kötü değil". Ah! Banu'nun bu romantik hali beni hep büyülemiştir lakin ben gayet rasyonalist bir biçimde yok diyorum yenmez, yeme! atalım bunu çöpe iğrenç bu be!!! Öksürük şurubu bile daha lezzetli. Atalımda çöpte bulunması büyük risk. Yakalanmamak gerek. Bendeniz itinayla çöpün en altına kutuyu yerleştiriyor, ceset gömen birinin titizliğiyle tüm delilleri yok ediyorum. İçimde kırılan bir şey var. Yani halen anlayabilmiş değilim. Hayal ettiğim, o an için yanıp tutuştuğum şey berbat bir şeymiş meğerse. Bu bana iyi bir ders oldu. O yoğurt benim hayat felsefem oldu. Asla ambalaja havaya fiyakaya önem vermedim. Birde Banu'yla benim heveslenip fos çıkan her şey için verdiğimiz kod adı oldu. "Meyveli yoğurt"

Asıl mezuya gelelim şimdi. Geçen hafta Memo seyahatte olduğundan annem bizde kaldı. Bunu fırsat bilip, Banu ve ben ufak kaçamaklar yaptık. Ne zamandır aklımızda Ramen yemek olduğundan, cuma günü bu sefer şeytanın bacağını kıralım diyerek Wagamama'nın kapısından içeri girdik ve girer girmezde geyiğin dibine vurduk. Kimsenin anlam veremediği biçimde saçmalayıp güldüğümüz şeyler işte. Annemin sizde zerre akıl yok! yine neye gülüyonuz? diye çıkıştığı konuşmalarımızla, sadece bizim anladığımız bir dilde konuşup katılana kadar gülerek, ramenleri kah çubuklarla hüpleterek kah yanlarında verdikleri kepçeyle suyunu içerek yedik.

Tavuklu ramen bu kadar mı yavan olur? Suyu bulaşık suyundan hallice olup, neredeyse bir avuç kırmızı biber, kara biber takviyesiyle bile bir derece eli yüzü düzeltilen ramenler resmen "meyveli yoğurt" hezimetine dönüştü bizim için :)
Resmen "Bir daha gelmem Davos'a" diyerek çıktık Wagamama'dan!
Mezzaluna'ya gidip incecik pizzaya gömülmek varken, kazan gibi kaselerle kase denmez direk tencere işte!, ramen yemek verilen paraya yazık günah dedirtti. Ramen şahane bir şeydir ama güzel yapıldığında. Az biraz çeşniyle zerzavatla renklense fena mı olurdu? Allah'tan üç dal roka koymuşsunuz bravo!. Sende bol çeşitli alaydın efendi diyeceksiniz ama tavuklu ramen bu kadar sade olmak zorunda mı? elinizi vicdanınıza koyun rica ediyorum. Para veriyoruz buna ya. Peh!

10 yorum:

  1. Hakkatten yivvvrenc gozukuyor :))) Yazini okumadan once resme bakip "iyk bu ne yaaa" dedim itiraf ediyorum :))

    YanıtlaSil
  2. :)) çookk güzel yazmışsın.
    fotoğraftan bile iğrenç olduğu belli oluyor o tavuklu zımbırtının... buna pek trendy diye bi sürü para veriyorlar di mi bi de?

    YanıtlaSil
  3. Meyveli yogurt hikayene cok guldum. Kirk yil dusunsem Ramen'in bu kadar trendy olacagini tahmin etmezdim. Ramen genelde Amerika'da doktora ya da lisansustu egitim yapan ogrencilerin yemegidir. Kutuda satilir uzerine sicak su dokulunce hazirdir :) Kutu kutu ramenler lablarin kosesinde bulunur :))
    Ama haklisin ramen'i hakkiyla yapan yerde yemek gerekir (Ramen Girl filminde kizin calistigi yer tarzinda bir yer olmali)

    YanıtlaSil
  4. Bir film vardı , belki izlemişsinizdir, ''Ramen Girl''... Ramen yapmayı öğrenmek için ne eziyetlerden geçiyor kızcağız... eline ne kepçeler yiyor... kazanlar dolusu ramenler çöpe gidiyor... ruhunu katmadan pişirmişsin diye:)) Sizin ramen ruhsuzdu demek ki:))İçindeki yeşilliğin roka olduğunu zor anladım...
    Ama meyveli yoğurt hikayesi süper:))

    Sevgilerimle

    YanıtlaSil
  5. Annen en doğrusunu yapmış canım. O meyveli yoğurtlar hem iğrenç hem de çok sağlıksız, ben de Nazlış'a asla ve katiyen vermiyorum. Sosis en son geçen sene doğumgününde yedi, lastik şeker ayılardan da öyle. Bir dahaki sefere ancak önümüzdeki doğumgününde yiyebilecek. O da gizlice kaçamak yapar mı acaba büyüyünce??? Neyse asıl konumuza gelirsek, Wagamama'yı Hakan'ın deyimiyle çok uzun zaman önce elemiştik biz, o fiyatlara o lezzetsiz yemekler düpedüz sahtekarlık zira...Ben ramen çok severim oysa, kendim de yaparım, istersen sana tarifini de veririm.

    YanıtlaSil
  6. Haklisin, biraz hasta yemegi gorunumunde...Isin kotusu benim yabanci yemeklere midem cok hassas. Insallah zor anlar yasamadin! Cok hos bir yazi olmus. Sevgiler,Didem

    YanıtlaSil
  7. Oy oy oy! Uğrunda yazı yazılacak kadar varmış. :)

    YanıtlaSil
  8. mcdonalds ilk açıldığında bize de oradan burger yedirmişlerdi ve nefret etmiştim o ilk yediğim burgerden. nereden nereye diyor insan:)

    YanıtlaSil
  9. ben de hayalimin ramenini henuz bulmus degilim. birini acisindan yiyemedim, biri de seninki gibi bulasik suyundan halliceydi. bekliyorum :)

    YanıtlaSil
  10. Dudu, yeniyor yine açsan :D

    Hülyanın Tunası, yani aslında üç kuruşluk şey ama insan fiyatı bu kadarsa bir ederi vardır herhalde diye düşünüyor ve çok yazık ediyor :)

    Ycurl, sorma. Bende marketten kutu ramen alıp denedim ama sevmiyorum öyle. Hatta evde kendim genelde nodul yaparım ama Ramen dediğin gibi filmden esinlenerek hani suyunun pek lezzetli olması icap eder diye heveslenerek gittim ama tırt çıktı :)

    Önemli olan suyun lezzetiydi ya filmde işte ona heveslendiydim :(

    Lalenin bahçesi, bu postun sebebi Ramen Girl zaten. Bakınız ilgili yazı;
    http://ruhdagi.blogspot.com/2010/02/yagmur-ve-ramen.html

    hiçte filmde olduğu gibi değildi ne yazık ki!

    Nihan, bende sevmiyorum abur cubur şeyleri ve yedirmeyi düşünmüyorum. İllaki kaçamak yapacaktır ama ipler bizim elimizdeyken ne yapsak kardır :)
    Sevgiler.

    Didem, ben yeni şeyler denemeyi çok severim. Midem benimde hassas ama alt tarafı tavuk suyuna makarna ne derece kötü olacaktı ki.
    Tabi suyun tavuk lezzeti dışında her şeye benzemesi dışında !

    Sanem, :) di mi?

    Judy Abbott, ben halen açıkçası MC Donalds efendiden hiç hoşlanmıyorum. Bazen sinema öncesi Memo'nun teşvikiyle yeriz hamburger oda Burger King her zaman favorim :)

    Selen, biliyorum acılı olanı yazmıştın :) yinede benimkinden çok güzel olduğuna ve daha ucuz olduğuna eminim :)
    Sevgiler.

    YanıtlaSil