Ege ve okulla ilgili her şey oldukça keyifli. 3 ayda çok büyük bir gelişme katetti. Konuşma performansı olsun, ilk defa karşılaştığı bir çok şeyin üstesinden gelmesi gibi bir çok şey konusunda oldukça başarılı.
Bugün okulda aile kahvaltısı vardı. Çocukların yemek salonunu anneleri işgal etti ve onların minik masa ve sandalyeleri hatta tabakları bile bize sunuldu :) Çocuklar yemek saatini sınıflarında geçirdi. Onlar için stajyer öğretmenleriyle bol koşturmalı oyunlarla geçen rahat bir gün oldu zira öğretmenleri Gülşah Hanım bugün biz annelerle ilgilendi.
Hakkını yemeyelim Egenin çok ilgili, düşünceli bir öğretmeni var. Ben ödevlere isyan ediyorum hatta bugünde söyledim ama öğretmenin hedefi 1.sınıfın kolay atlatabilmesi için çocukların ana sınıfından donanımlı yollanması. Benim isyan ettiğim çok boyamalı kısımlar, Onu boya bunu boya bitmiyor.... Ege gibi boya yapmaktan sıkılan bir çocuğun bu kadar şeyi boyaması bile gözlerimi yaşartıyor :)
Birde bazı çocuklarda ödev sorumluluğu had safhada olur. Ege ise gayet rahat. Ödev yapmak aklının işi değil. Sürekli başında durup ilgilenmek gerek yoksa kendi başına bitirmesi asırlar sürüyor. Sürekli saçma sorularla ödev saatini kaynatma derdinde. Ödevden kaçmak için sarf ettiği çabanın yarısıyla o ödev biter gider zaten. Okul hayatımız daha uzunca bir zaman bu şekilde boğuşmayla gidecek gibi...
Bunun dışında malum Egenin dilinin dönmediği çok şey var. Kelime dağarcığı oldukça geniş ama telaffuzu bazen ilk duyanlar için sorun olabiliyor. Geçen gün okulda kahvaltı saatinde görevlilerden istediği "biyaz daha kakağ peeniğ alabiliğmiyim" bunlardan biri. Kaşar peynir istediğini bir kaç tekrardan sonra anlayıp bolca gülmüşler. Onlar çok tatlı konuşuyor, çok sevimli bir çocuk maşallah diyerek bu olayı anlatsalar da, ben ister istemez üzülüyoruım.
Genel olarak okulla ilgili aklımdaki tüm o acabalar sorunsuz geçti. Korktuğum gibi olmadı inşallah ikinci dönemde bu şekilde devam eder.
Merhaba,
YanıtlaSilOkulun Ege'ye iyi gelmesine çok sevindim. :)
Ödev, kızımın bu sene ilkokula başlamasıyla hayatımıza tam anlamıyla girdi. Öncesinde 1 yıl kreş ve 2 yıl anaokuluna gitti. Anaokulunda sadece haftasonları bir sayfa minik boyama ödevleri oluyordu ki çoğu zaman bunları da yapmıyordu. Bu sene her gün ödev yapıyor. İlk zamanlar 4-5 sayfa ödevler oluyordu. Ama velilerin çabası, öğretmeninin anlayışı sayesinde 1-2 sayfa ödeve indirdik. Okumayı yavaş yavaş çözmeleri ile de ödev konusu önemini nispeten yitirdi.
Bunları yazdım, çünkü ödev konusunda biraz ahkam keseceğim izninle :)
Ödev, aslında hala oyun çağındaki bir çocuğa, bütün gün zaten yapılandırılmış görevlerle zaman geçirdikten sonra, evde de bunu devam ettirmesini istememiz anlamına geliyor bence. Bu da aslında zalimlik. Çünkü çocuk serbest oyun kurmak istiyor bu çağda ve en doğal hakkı. Sorumluluk duygusu softaya çatal taşımakla, kıyafetini dolabına koymakla, oyuncaklarını toplamakla, dışarı çıkarken kendi çantasına oyuncağını almakla oluşuyor. Ödev, sorumluluk duygusunu geliştirmekten ziyade, okulu zorunluuk olarak algılamalarına sebep oluyor bence.
Bu konuyu ikisi de emekli ilkokul öğretmeni olan anne ve babamla konuştuğumda, "ödev 4. sınıftan önce verilmezdi. Birer soru sorar, bunu düşünün der, gönderirdik öğrencileri. 4. sınıftan sonra da okulda öğrendiklerinin üstüne ne koyabilirler diye verirdik ödevi", dediler. Ah eskinin öğretmenleri dedim kendi kendime :) Keşke öyle olsa.
Bunları bilmiş bilmiş yazdığıma bakma, bu sene epey zorlandım aslında. Çünkü ödeve bu denli karşı ve gereksizliğine inanan bir anne olarak, kızımı nasıl yönlendireceğimi bulmakta yalpaladım. Sonunda ulaştığım sonuç şu oldu:
Önce öğretmeni ile konuşup, bu düşüncelerimi epey yumuşatarak anlattım. (Zira bir önyardı oluşmasını veya dikkati bu yöne çekmeyi istemedim nedense) Ödevlerini zaman zaman yapmayabileceğini, zaman içinde tamamlayabileceğimizi ama buna zorlamayacağımı söyledim. Akşam eve gelince kardeşi ile oynaması yerine ödev yapmasının, kızımı okuldan soğutacağını dilim döndüğünce anlattım.
Sonra kızıma anlayacağı şekilde, ödevin mutlaka yapılması gerekli bir şey olmadığını, zamana yayılabileceğini, zorlandığı noktada başka zaman yapmak için bırakabileceğini anlattım.
Ödevini yaparken aynı odada kendi işime baktım. Kitap okudum genelde.
Kardeşinin de o ödev yaparken çizim yapmasını teşvik ettim. Böylece oyun oynayan başka bir çocuğa öykünmesini engellemeye çalıştım.
Sonuç, dönem sonunda ödevlerini kendi kendine yapan, ödevi bitince çantasına yerleştiren, sorusu olursa yanımıza gelip soran, ödevini yapmay bu gün de dediğimizde, yapmak istiyorum diyen bir çocuğumuz oldu. ve bu aslında benim kızımı ödevden soğutamadığım anlamına geliyor :)
Velhasıl, seneye bir velinin ödevle imtihanı konusuna geldiğinizde, eminim hem Ege'ye hem size uygun bir dolu yöntem bulacaksınız. Sadece bu sene mevzuyu mümkün mertebe boşverin demek isterim.
Bir de o tatlı konuşmalar bitince bir dönem daha kapanmış oluyor ve insanın burnunun direği sızlıyor aklına geldikçe. Bu sebeple mesela hala "porkatal", "mümü" "bazenleri" gibi kelimelerine sarılıyorum çocukların. Bırakmayasım var :)
sevgiyle.
Bu arada yazıdan daha uzun yorum yazdığım için de binlerce özür. Anlaşılan bam telime denk gelmiş mevzu :)
YanıtlaSilHepsini ilgiyle okudum :) Çok memnun oldum özür ne demek? Daha önce cevap yazamadım asıl ben özür dilerim. Hep hastaydı Ege :( sürekli onunla ilgilendim. Ödev konusu kör topal gidiyor ama umut ışığı var hakkını yemeyelim :) O tatlı konuşmalar keşke hiç bitmese ama bir yerde bitmek zorunda. Büyümenin önüne geçilemiyor. Özellikle okula başladığından bu yana şu büyüme konusu beni daha bir üzüyor. Bir kaç sene kaldı işte ergenliğe sonrası ara ki bulasın o bebeği. Galiba buda benim bam telim. Yanımdayken özlüyorum ben çocuğumu hemen büyümesin lütfen :)
SilSevgiler.