24 Mayıs 2011 Salı

Geçerken Uğramak Lazım Arada

Pas tuttum ben iyice. Evde oturmaktan iyice şaşırdım yönümü. Fazla Martha izleyip krize girdim.

Annem Umre'den geçen hafta dönünce, Ege Efendi ile anneme gittik. Bir kaç gün kaldık ve hafta başı gelmesi için sözleştik zira benim işe gitmem gerekiyordu. Memo pazartesi sabahı seyahate çıktı, annem bize geldi ve ben işe gittim. Eve döndüğümde bacaklarıma yapışıp ayrılmayan bir oğulla kalakaldım. Özlenmek ne güzel şey arkadaş, hele evladın tarafından özlenmek. İş dersen şahane vazgeçilmez bir şey. İki ucu boklu değnek işte.
Bu hafta sabah öğle arası iş olmak zorunda ama Allah'tan tam zamanlı ve ayın her günü işe gitme durumum yok. Öyle olsa ona alışılırdı elbet ama böylesi iyi. Arada iş, çokça oğlum.

Ege bu ay çok büyüdü. Ebat olarak değilde, karakter olarak bam başka biri oldu çıktı. Az biraz afacan ama akıllı, problem çözen, baya baya küçük adam hallerine bürünen bir bebek oldu. Bebek dersem azarlayabilir bile. Ön iki dişin yanlarından birer tane daha patlattı. Hepsi bir boy olmasada toplamda 6 dişli bir canavar. Canavar çünkü ısırıyor. Sıklıkla beni ısırıyor hemde. Öpücük ver annecim dediğimde ağzını öne doğru uzatıyor. Yürüme çalışmaları son gaz devam ediyor. Hep ayakta, poposu üstüne oturtmak zor. Evde hiç bir engel tanımadan odalara girip çıkıyor ve kapaklı elektrik prizleriyle oynamak en büyük hobisi. Açılabilen tüm çekmeceleri çekmek, dolapları açıp kapatmak istiyor. Aynayı yalamayı kendine vazife edinmiş durumda. Eğer annemin evi gibi zeminde fayans varsa, yere yatıp yalamak için deli oluyor. Beni sürekli takip ediyor ben nereye o oraya. Aşığız az biraz. Çok seviyoruz bir birimizi. Anlatılmaz tarifi yok yaşamak gerekiyor.

Ben evde onunla harala gürele vakit geçiriyorum işte. Arada Martha aklımı çeliyor Fransız tatlıları yapıyorum. Memo yemiyor ben yiyorum bol tereyağlı meyvalı tartımsı şeyleri. Neyime gerekse akıllanmıyorum bir türlü. Kilo almak için her şey var yani. Üstüne üstlük Klasikleri okumaya and içtim bu aralar. Turgenyev'den tut, Dostoyevski'den çık. Arada Maupassant'tı efendime söyliyim Flaubert'ti derken gerçek dünyayla aramda şöööyle bir yarık açıldı. Kitaba ara verip mutfağa girince şatafatlı adı olan ama benim kısaca astiri visting dediğim o Fransız tatlılarından yapıyorum. Olmadı Güney Kore filmleri izleyip tamamen dağılıyorum. Fakat şaka maka hani o krem bürüle şeysinin üstündeki şekeri yakmaya yarayan o çakmak gibi şeyler var ya hani o alevli olan ondan alıcam ben. Çünkü o olmadan tatlı kişiliğine bürünemiyor. Ondan bitiremiyor Memo tatlıyı. O lazım o! Olmadan olmuyor.

Neyse ne diyordum, işte öyle böyle yaşayıp gidiyoruz. Yazda geldi bu arada di mi?

4 yorum:

  1. ne guzel dolu dolu geciyor gunleriniz! egeyi koklarim annesi, onun isirigi bile guzeldir :)

    YanıtlaSil
  2. "krem bürüle şeysinin üstündeki şekeri yakmaya yarayan o çakmak gibi şeyi" bulursan bana da haber ver olur mu? :) hatta beşamel soslu yemeklerin üstündeki kaşarı hafif kızartıp rengini değiştireni olursa daha memnun olurum..:))

    YanıtlaSil
  3. Ne güzel ya işe tam zamanlı gitmek zorunda olmaman, ne evlattan ne hayattan kopmaman. üstelik arada fransız tatlıları patlatıp bitmek bilmeyen tasvirleriyle klasikler okuyabilmen. Maşallah diyorum başka bişi demiyorum. Beni şimdiden işe dönüş stresi sardı bile..
    Bide o krem brüle şeysinin üstündeki şekeri yakan şey pürmüz müydü neydi adı bi ara bimde satılıyodu, her evde olması gereken şeylerden :P

    YanıtlaSil
  4. Arkadaşlar bulamadım o alevli şeyi. İmge bulursam haber vericem :)


    Sessizce, her Bim'e gelmiyor galiba. Bizimkinde yoktu :(

    Benden Bizden, ısırık deme! yaz geldi şapka düştü kel göründü. Minik diş izleri var her yerimde :)

    YanıtlaSil