26 Ağustos 2013 Pazartesi

Geçen Haftanın En Güzel Günü

Elbetteki perşembe günüydü. Memo tüm hafta izinli olduğundan Banu ve benim kaçamak yapma şansımız oldu. Çok uzun zamandır Cadde-i Kebir'de tur atamadığım için perşembe günkü buluşma bana çok iyi geldi.
Ege efendinin kahvaltısı bitince ona kemirmesi için biraz havuç kesip hazırladım. Çünkü Ege bir tavşandan daha çok  havuç yer. Öğle yemeği içinse mecburen babayla beraber pizza yemesi uygun bulundu. Ne yapalım bir günde sağlıksız beslenebilir diyerek iç sesimi kulak arkası edip yola koyuldum. Ege babası yanında olduğu için beni kapıdan bacağıma sarılıp "ğöşürüz anne" diyerek, el sallayarak, öperek mutlu bir şekilde uğurladı. Bende tabana kuvvet Kanyon'a yürüdüm. Banu'yla buluşup metroya yollandık. Uzun zamandır metroya filan binmediğim için (en son geçen sene ağustos ayı) köyden indim şehre ruh haliyle Taksim'e vardık. İkimizde kahvaltı etmediğimiz için acele ve lezzetli bir kayıntı aradık ve bulduk da.
Elbetteki ıslak hamburger, sosisli ve limonata üçlüsüyle midemizi şenlendirip, Oh be! en güzeli sağlıksız ama mutlu beslenmek diyerek sağ duyumuzu bastırdık. Tok karınlarla tabana kuvvet cadde kalabalığına karıştık.
Yani perşembe günü, İstiklal Caddesinde mutlaka uğradığımız bize özel belli başlı mekanlarımızı ziyaret edip, verilmesi gereken molaları verip, mutlu bir şekilde metronun yolunu tuttuğumuz güzel bir gündü.

Girip çıktığımız dükkanlar bize kalsın ben mola yerlerimizi kısaca anayım.
Evvela karnımız tıka basa dolu olduğu için, Ada Kitap evinin kafesinde Türk kahvesi ve soda molası verdik.


Sonra epey bir zaman dolaşınca dondurma kaçamağı yapıp ardından İstanbul Kitabevine uğradık. 


Ben bu kitabı ve birde Topkapı Sarayında Hayat isimli bir kitap daha aldım. 

Ondan sonra Ara Kafe'de çay molası verdik. 



Bu sevimli kedicikleri ise Burcu için çektik. 


Burcu çalıştığı için bizle değildi ama inşallah bir daha ki buluşmamızda üçümüz tam kadro oluruz :)

Perşembe gününün finalini ise ne zamandır gitmeyi istediğim BUNKA'ya giderek yaptık. 
Bazı yerler vardır çok gitmeyi isteseniz de nedense bir türlü gidemezsiniz. Hep bir daha ki sefere der ertelersiniz. Bende Bunka'yı hep erteledim ama nihayet perşembe günü şeytanın bacağını kırarak huzura erdim. 
Siz benim kadar beklemeyin mutlaka uğrayın. Ben bu mekanı gitmeden çok sevmiştim. Epey oldu bir makalede rastlamış ama bir türlü gidememiştim. Sonrada unuttum galiba... Banu'yla  yukarıdaki kedilerin fotoğrafını çekerken aklıma geldi ve kesinlikle bugün gidiyoruz dedim. 

Fransız Konsolosluğunun arka sokağında kalan Bunka çok sevimli Japon usulü döşenmiş bir mekan. 


Sıcak bir ikindi sonrası yeşil çay içip ferahlayabilirsiniz. Lakin ben ısrarla bu mekanı kış ayına yakıştırdım. Aralık ayında Bunka'ya gidip mutlaka sake içmek istiyorum. Umarım bu isteğimi daha kısa sürede gerçekleştiririm. 


İşte benim perşembe günümün özeti böyleydi. 
Yani bu çaydanlık kadar güzel bir gündü :D

3 yorum:

  1. Cocugu evde birakip kizkardesle felekten bir gun calmak gibisi yoktur. Hayattaki en guzel seylerden biri bir kizkardese sahip olabilmek zaten bana gore.
    Zaman ne cabuk geciyor degil mi? Ege de Neva da minicik bebeklerdi. Simdi bicir bicir konusan, cocuk oluverdiler.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  2. güzel bir gündü, en kısa zamanda tekrarlayabilsek...

    YanıtlaSil
  3. Üstüne içilen yeşil çay bütün kaçamakları affettirmiş:) Bunka'ya ben de bayılırım. Yeşil çaylı profiterol de yiyin bir dahaki sefere:) ve o demliklerine de hastayım evet.

    YanıtlaSil