28 Mayıs 2010 Cuma

Cuma Sohbetleri :)


Sabahları işe taksiyle geliyorum ama akşamları eve metroyla dönüyorum. İlk aylar kusmanın ve mide bulantısının getirisi olan hızlı kilo kaybı ve yorgunluktan taksi tutma fikri cazip gelmişti. Üstelik sabahları Memo'yla beraber işe gitmek eğlenceliydi. Onu Mecidiyeköy'de indiriyor ben Osmanbey'e devam ediyordum. Şimdiyse gücüm kuvvetim yerinde ama taksinin rahatlığına alıştığımdan son gaz devam ediyorum.

Bu sabah kapıda taksi durağından çağırdığım taksiyi beklerken, arka arkaya sıralanmış 3 taksi yoldan aşağı inmeye başladı. Öndeki yavaşlayınca ben plakaya bakmadan içine attım kendimi, arkadan da habire korna sesi geliyordu :) Taksiciye duraktan geliyorsunuz di mi? diye sorduğumda bön bön bakan bir ifade gördüm. Ay! dedim kusura bakmayın, ben duraktan taksi çağırmışta!!! İnmemle binmem bir oldu. Benim taksi gelince beni payladı. Plakaya neden bakmadan binmişim taksiye!!! Ama indim ya diye savundum bende kendimi. Haylaz bir çocuk gibi arka koltuktan cıvıldadım, ama sizde üç taksi arka arkaya gelip beni şaşırttınız dedim. Bazen çok taksi beklersin bir tane boş gelmez, bazen de üç boş taksi arka arkaya sıralanır kafam karıştı dedim.
Nereye? dedi affetmiş bir ses tonuyla, bende Osmanbey dedim. Mecidiyeköy üzerinden gidelim lütfen.

İşte sabah böyle başladı. Sonra ofiste hiç yoktan bir iş kaldı üzerime, sinirli sinirli onu halletmeye koyuldum. Nihayet elimdeki işe geri döndüğümde bir elma molası verme zamanı gelmişti bile. Sert sulu bir elma pek şahanedir. Ben elmaya girişmişken doktora gitmiş olan iş arkadaşım girdi ofisten içeri. Üç gündür boynu ağrıyordu kızın ve boyun fıtığı teşhisi koymuşlar. Boyunluğuyla kuğu gibi süzülerek masasına ilerledi. Ameliyat demiş doktor ama bir diğeri önce fizik tedavi demiş. Düzgün oturmak lazım dedik hep bir ağızdan, üstelik yapamayacağımızı bile bile. Ben kendi adıma stajdan itibaren sayarsam yaklaşık 16 yıldır masa başında çalışıyorum. Staj yaparken üstelik aydıngere rapidolarla çizim yapardık. Okul sıralarında dirsek çürüttük keza şimdide sağ elim sürekli mause üzerinde, resmen mause elimin bir uzantısı gibi bir şey oldu. Boyun ve sırt ağrısı benim için rutin bir iş gününün sıradan mızmızlanmaları artık. Ağrıdan saymıyorum bile.

Sonra Memo bu hafta yoktu. İş gezisinde. Yazarken havalı oluyor di mi? :) Annem bende kalıyor. Ben her akşam göbeğimden oğlumu severken, o bir doğursaydın hayırlısıyla diyerek endişeyle beni izliyor. Bir yandan da bana takılıyor. Sen ne meraklıymışsın bebeğe, birde istemiyorum diyordun habire. Böyle diyenden korkacaksın zaten!!! Ama anne dün dündür, bugün bugün :D

Benim olayım bismillah diyip işe girişmekti, ondan sonra kim tutar beni :D Birde Memo'nun, bebek için baktığımız her şeyde ama ikinci de kullanacak bunu dememe şaşkın bir ifadeyle, hangi ikinci sorusunu sorması çok keyifli. Zavallı Memo halbuki ben üçüncüyü bile istiyorum ama o henüz ikinciye alışma sürecinde. Birde her seferinde, bir sakin ol hayatım hele bir ilkini doğur, bir onu büyütelim de sonra düşünürüz diyor.
( Kendime not: Doğumdan sonra bu bölümü tekrar oku! Pes etme!!! Tekrar yapabilirsin :D )

Bugün cuma oh! ne güzel. Öğlen yemeği için hellim peynirli salata düşünüyorum. Cevizli bol limonlu filan. Her gün üç ceviz yiyorum. Hiç ceviz yemezdim halbuki. AkşamSA iş çıkışı annemle pazara gidiyoruz. Ne keyifli, en son pazara geçen sene gitmiştim :) Taze yeşillik almaya gidiyorum aslında. Taze soğan, tere, kıvırcık. Sonra bezelye, taze fasulye ve yeşil biber. Közlemelik olandan hani böyle tombul ve kısa olanlardan. Evet anladınız siz :) Cumartesi sabahı o biberleri ızgarada pişirecek, yanına Ezine peyniri koyacak ve ev yapımı çavdar ekmeğiyle götüreceğim.
Görüldüğü üzere aklım midemde :) Kilomda arttı zaten. 31. hafta, 55 kiloyla devam etmekte. Doğuma 60 kiloyla girersem çok mutlu olurdum doğrusu :) Umarım daha fazla olmaz.

Böyle işte. Memo pazar günü dönüyor bu sebepten ısrarla Lost'un son bölümünü izlemiyor, bu konuyla ilgili yazıları okumuyorum. Söz verdim beraber izliycez. Beni tatmin etmeyen bir son olduğu belli ama ne yapalım bu kadar dağılan bir mevzuyu toparlayamayacakları belliydi zaten. Bir devirde böyle bitti işte. Artık Lost keyfimizde bitti.

7 yorum:

  1. Bayılıyorum cumalaraa. Ben de doğurcam. Benim de annem gelsin bütün gece göbeğimi sevsin istedim...

    Bu arada fıtık olan arkadaşına nöral terapi diye bir şey varmış der misin lütfen?!! Benim ablamın eşi de boyun fıtığından son 2 aydır çok ciddi dertliydi. Ameliyat dediler, fizik tedavi uyguladılar vs. En sonunda bu nöral terapi denen şeyi keşfetti. Direkt ameliyat yerine alternatif çözümlere bakmasını öneririm.

    sevgiler ve de iyi pazarlar:)

    YanıtlaSil
  2. Lost'un hiç bir bölümünü izlememiş biri olarak sonunu biliyorum :) Söyliim miii:D

    YanıtlaSil
  3. Nzn, cuma süper bir gün evet. Hamilelik keyifliymiş evet ilk 4 ayı saymazsak tabi!

    Fıtık için önerini ilettim. Araştıracak teşekkür ediyor sana :)

    Sevgiler.

    Sahaf, lalalalala seni dinlemiyorum lalalala dinlemiyorum... :)

    YanıtlaSil
  4. yeni geldiğim blogunuzda böylesi güzel bir sohbet yazısıyla karşılamak güzeldi :) sevgiler..

    YanıtlaSil
  5. Bildim o biberleri. Bayılırım közlenmiş bibere. Hatta patlıcana, soğana... Hakan mümkün olsa herşeyi közleyeceksin diye takılır bana hep.

    YanıtlaSil
  6. közlenmiş biber kırmzısı yeşili farketmez kahvaltımın vaz geçilmezidir.
    Boyun fıtığı uzmanıyızdır. Bizim ZUZ neredeyse felçin eşiğinden döndü.Alternatif teavi ile doktorunu bile şaşırttı... Isıtılmış ses dalgaları ile yapılan bir tedaaviymiş. Biraz ahatta oldukça pahalı bir yöntemdi, bir ay sabah ve akşam gitti hatta...İnsanın yaşam kalitesini düşüren bir şey namussuz...
    Doğmadn üçüncüyü istemek mi... aohh... kalabalık aileleri severim ben de...

    Sevgiyle

    YanıtlaSil
  7. Nilay, teşekkür ederim uğraman ne hoş :)

    Nihan, bende közlenmiş her çeşit sebzeyi severim. Patlıcan biber ve kabak favorimdir :)

    Lalenin bahçesi, geçmiş olsun. Her hastalık zor. Arkadaşıma söyledim araştırması ondan artık.

    Evet büyük bir aile olmak istiyorum. geç kalmış olabilir miyiz?

    YanıtlaSil