30 Temmuz 2015 Perşembe

Dünden Kalanlar

Dün akşam doğum günü şerefine Ege için ulaşılması zor olan şeyleri açık büfe olarak sunduk. Peki ne oldu hiç! Yüzüne bile bakmadı. Hepsi serbest olunca hiç bir cazibesi kalmamıştı. Bu tabaklardan tırtıklayan Memo ve ben olduk.



Bu yeni yaş bir sürü yenilik getirecek ona şüphe yok. Dün akşam hediyesini açarken bize hitaben "Aaa! teşekkürler çocuklar" demesi bana çocuklarımla arkadaş gibiyizdir geyiğini hatırlattı.


Birde tabi bana düşündükçe afakanlar bastıran diğer mevzu anaokulu !!!

Hiç hazır değilim çocuğumu okula göndermeye :( Bakalım nasıl dramatik bir sonbahar bekliyor beni. Görende çocuğu İngiltere'ye yatılı okula veriyoruz sanacak.

Ege için en iyi hediye bolca balon, misket dolu bir heybe. Bonus olarak birde  kırmızı Chevrolet alınca keyiften dört köşe oldu. Büyüdün sen artık dedikçe, hayır büyümedim küçüğüm daha bak! itirazlarıyla sonlandırdı geceyi. 

Bende sıcak havaya rağmen dün üşenmeyip ekmek yaptım. 3 saat ön mayalanması sürdü ve tekrar yoğurup pişirme kabında 2 saat daha mayalandırıp verdim fırına. Aslında bu sıcakta ne uğraşıyorum diye söylenip dursam da, ilk dilimi kesip yerken neden uğraştığımı daha iyi anlamış oldum. 
Ekmeği evde pişirelim kampanyası :)


Sıcağa inat dün iki kez fırın açıldı. Dün doğum günü şerefine Egenin sevdiği yemekleri yaptığım bir gündü. Aslında hemen hemen her gün öyle ama dün daha özeldi.

 Kahvaltı illaki pankek. 


öğle yemeği tabi ki pizza!


Fırın yandı madem birde sebze atalım dedim. Çünkü sıcak günlerde en sevdiğim yemek yoğurt eşliğinde fırınlanmış sebzelerdir. Zeytinyağı, sarımsak ve kekikle harmanlanmış havuç, kabak, kırmızı biber ve tabi ki arpacık soğan. 


İşte böyle. Dün çok sıcak bir gündü bizim için. Hem dışarısı, hem evimiz hemde kalplerimiz sıcacıktı. 



29 Temmuz 2015 Çarşamba

Ege 5 Yaşında

Bugün oğlumun beşinci doğum günü. Araya kendimi sokup benim anne oluşumunda beşinci yılı diyerek keyifleniyorum. Arşivi beraber karıştırıp buraya bir kaç fotoğraf koyduk ki, beş yılı hatırlatan kısa kesitler olsun.




























                                      

















Oğlumla geçen çok güzel bir beş yıldı. Darısı 50. yıla :) 












27 Temmuz 2015 Pazartesi

Pa-zar-te-si

Pazartesilerden halen ve halen hoşlanmıyorum. Son nefesime kadar bu nahoşluk baki kalacak buna eminim.
Bir kere pazartesi sabahları her balkondan sarkarak pılı pırtı çırpan ev hanımlarına karşı ilelebet bir düşmanlık açtım ki, bu hal pazartesilerden ölesiye nefret etmemin yegane gerekçesi oldu. Pat pıt çat tok tok.... nefret ediyorum bu seslerden. Böylesi gösterişli hareketler olmadan ev temizlenemiyor mu? Ben nasıl temizliyorum peki? Yok kardeşim benim ki temizlikten sayılmıyor. Zira o püskülleri paçavraya dönmüş makine halısını balkondan göstermedikten sonra olmuyor. Bu hal bakın ben nasıl temizlik yapıyorum herkes görsün, dosta düşmana karşı şu yolluğu çırpmak lazım ki temizlik nasıl yapılır görsünler demek değilde ne Allah aşkına???

Üffffff! nefret ötesi pazartesi sabahı işte. Üst katın tecavüzü yüzünden sabah kahvemi balkonda içemedim. Sabah 9 gibi başladığı için 10 olana kadar bekledim. Çırpacak bir şey kalmadı diye düşünmüştüm safça. Balkonu güzelce yıkadım, çiçekleri suladım, kahvemi pişirip kolumun altında kitabımla oturdum. İlk yudumdan sonra pıtı pıtı sesleri başladı. Meğersem şimdide nevresim çırpma zamanıymış. İnsan bütün gün nevresimleri balkondan aşağı neden sallar ki...
Ben anlayamıyorum ya. Yok yok bende sorun var belli.

9 Temmuz 2015 Perşembe

Kitap

Bu aralar aylık kitap siparişim de mutlaka II.Dünya Savaşı konulu bir kitap oluyor. 
Özellikle aramıyorum ama üst üste denk geldi.
Öncelikle mayıs ayında Anna Funder'in Her Şeyimle Ben kitabıyla başladı. 


Her seneye yeni bir kadın romancı ekleme maddemi bu yıl bu şekilde sağlamış oldum. Anna Funder benim kitaplığımda yer alan ilk Alman kadın yazar. Diğer kitaplarını da okumaya oldukça hevesliyim. 

Ardından haziran ayı kitap listesini hazırlarken görür görmez listeye ilk sıradan dahil olan kitap 


1945'in Tarihi diye adlandırılan kitap II.Dünya Savaşının bittiğinin ilan edildiği gün itibariyle olanları anlatmakta. Savaş sonrası ne olmuş ne bitmiş derseniz kitap üç bölümde çok güzel bir biçimde anlatıyor. 

Bu ayda kural değişmedi ve iki kitap daha aylık listede yer buldu. Bu ayın listesine girmeyi başaran iki kitaptan ilki, Constantin Göttfert / Steiner'in Hikayesi oldu.


Avusturyalı ve 1979 doğumlu yazarı çok kıskandım. Yaşıtım yazarları daha bir kıskanıyorum. Gerçi daha çok gıpta ediyorum diyelim. Kıskançlık çirkin bir ruh durumunu yansıtıyor. 

Listedeki diğer kitapsa bir kaç aydır diğer aya diye erteleyip durduğum Katharine Burdekin / Swastika Geceleri oldu. 

Neden erteledim? demek bu ay okumam gerekiyormuş ki, doğru zaman diliminin kitabı olabilsin. İç sesime güveniyorum. Böylece II. Dünya Savaşının izleriyle dolu bir üç ayı sonlandırdım. Bilmiyorum önümüzde ki aya denk düşen konuyla ilgili bir kitap olur mu? Şimdilik okuduğum diğer kitapları bitirmem gerek. Mesela;


ve


 gibi.
( Gabo ve Doctor Who elbette başka bir yazıyı hak ediyor. )

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Yukarıdakiler Aşağıdakiler

BBC'nin dizilerini seviyorum. "Yukarıdakiler Aşağıdakiler" dizisinin tekrar bölümleriyle her karşılaştığımda izlemeden duramıyorum.


Dönem dizileri her zaman vazgeçilmezlerim arasında. 40 yıl sonra yeniden ve yeni ev sahipleriyle çekilen dizinin ilk versiyonu 71-75 seneleri arasında yayınlanmış. Epey meşhur bir dizi. İngiliz aristokrasisi her haliyle dizide mevcut. İzlerken insanın kahyalı bir evde oturup zili çalıp çay servisine başlayın lütfen diyesi geliyor :)

Aslında orijinal diziyi çok merak ediyorum. İnternetten bulunabilir belki. TRT de zamanında yayınlamış ama yaş olarak yetişmem mümkün değildi. 


Bu diziyi bileniniz var mı?

7 Temmuz 2015 Salı

Balkon Sefası

Evimin iki tane balkonu var. Biri mutfak balkonu ve kapalı. İster istemez biraz yüklük vazifesi görüyor. Dün biraz temizliğe giriştim ve diğer balkondaki saksılardan bazılarını oraya aldım. Ziyadesiyle ot olan bu saksılarda, nane, reyhan ve fesleğen var. Akıbetleri henüz belli değil çünkü tohumdan büyütemediğim için pazardan aldığım bir demet fesleğeni koydum bir bardağa köklendirmeye çalışıyorum. Bu yöntemle reyhan ve nane diktim şimdilik bekliyoruz bakalım tutacak mı? üreyecek mi?... Sabır gerekiyor bu işlerde ve benim gibi maymun iştahlı olmamak!. Sonunu getirebildiğin bir iş olsun diye tembihleyip duruyorum kendimi.

Neyse aslında mevzu bu değil o başka bir yazının içeriğiydi. Bu yazının içeriği ise balkon.
Biz evleneli dokuz sene oldu ve balkonun doğru dürüst yüzüne bakmamıştık. İlk zamanlar iş ve ev arası mekik dokumaktan balkona ayıracak zaman yoktu. Sonrasında çocuk işin içine girince balkon yasaklı bölge oldu. Kilitler takıldı ve Memo sigara alanı olarak tepe tepe kullandı. Birde üst kat komşum var balkondan eşya çırpmaya aşık birisi kendisi. Ağız dalaşı seven biri değilim ilişmiyordum.
Velhasıl Ege büyüdü yine tehlikeli ama dikkati elden bırakmadan balkona ısınmaya başladım. Nisan ayında saksılar aldım ve kendime göre bir şeyler ektim. Bir tohumun filizlenmesini beklerken yaşanan heyecan çok başka oluyormuş. Şu da var ki, yaş ilerledikçe gerçekten insanın gözü toprağa bakmaya başlıyor. Eskiden burun kıvırırdım ama şimdi epey hevesliyim. İşte galiba benim balkona ilgim bu baharda soğan maydanoz tohumlarıyla başladı.

Aslında balkonla mesafeli olmamın sebebi, balkon insanı olmadığımdan kaynaklandı. Balkonda oturmak, kahve içme filan yapamıyorum böyle şeyleri. Bunun en önemli sebebi, yan binayla biraz yanak yanağa olmasından kaynaklı. Yan tarafta bir balkon yok ama camları hep açık oluyor ve kafamı sağa çevirdiğimde biriyle yüz yüze gelme olasılığı beni pek gerdiğinden oturamıyordum.
Bizde cumartesi günü yapı marketten bambu jaluzi aldık. Tavandan kancayla takılıyor ve hoş hasır bir perde görevi görüyor. Balkona iki tanede yazlıkçı sandalyesi aldık. Şu katlanıp sahile götürülen bez sandalyeler var ya işte onlardan :) Böylece ortanca ve sardunyaya eşlikçi taze soğan saksısıyla mutlu mesut bir balkon hayatım başladı. Akşamları Türk kahvesi içiyorum iftar sonraları. Bayramdan sonra sabah kahvesi seansları başlayacak. Saat 15:00 - 19:00 arası güneşten kavrulduğu için kullanım dışı ama salondan mutlu mutlu kesiyorum balkonu güneş biraz çekilince hemen seğirtiyorum içeri.

Öyle böyle balkoncu oldum iyi mi? 37 yaşına gelmem gerekti ama buna da şükür.  Birde üst kata "Hanııım hanııımm, buraya baksana sen! " diye atarlanmam gerek ama onun için biraz daha büyümem gerekli galiba.

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Kadın Güzel Kardeşim

Sophie Marceau aşığı biriyim. Her yerde ulu orta beyan ediyorum aşkımı. Her fırsatta yeni çıkan filmlerini izlemeye çalışıyorum. Lakin bir türlü denk getirip izleyemediğim filmlerden birine 
(Une Rencontre / İlk Görüşte Aşk) dün akşam üstü  festival kanalında denk gelince şeytanın bacağını kırıp izledim.  Hem Sophie Marceau hemde  François Cluzet var. Bonus gibi :) 



Kadın güzel kardeşim. Onun filmlerini izlemek beni çok keyiflendiriyor. 
Oyunculuğunu çok beğeniyorum. 


Birde şu yaşı olmayanlardan bence. Yani her dönem güzel ve hep aynı yaşta sanki.






İnsan sevince her haliyle seviyor işte... :)


İzlemeyenler için filmin konusu şöyle;  Pierre (François Cluzet) 15 yıldır evli, eşi ve çocuklarıyla mutlu bir hayat sürmekte olan orta yaşlı bir adamdır. Bir partide tanıştığı Elsa (Sophie Marceau) ile aralarında hemen bir aşk filizlenir. Ancak hem Pierre'in karısını sevmesi, hem de Elsa'nın evli biriyle birlikte olmak istememesi, onları birlikte olabilmek adına başka arayışlara itecektir.

Filmi izlerken bir kadeh bir şey giderdi yanında ama artık oda başka zamana :)