30 Mart 2010 Salı
Yaratıcı Blog Ödülü :)
Güzel bir gün bugün çünkü salı. Salıları severim. Pazartesinin iç sıkıntısı dağılmış olur çoktan, bir nevi içten içe haftayı kabulleniş gibi bir şey. Diğer yandan, bu günün en can sıkıcı tarafı sabah kalktığımda üst dudağımın Fatih Ürek modeli olmasıydı. Resmen davul gibi şişmiş bir üst dudakla işe geldim. Sorana slikon şekerim demeyi düşünüyorum. Memo Angelina gibi olmuş desede, acı gerçek gün gibi ortada. Resmen Fatih Ürek bu ya!
Neyse, direk mevzuya gelelim ödül aldım. Nzn, sanırım iyi niyetinden benide es geçmek istememiş diye düşünüyorum. Çünküm ben, yaratıcı blog klasmanına yakinim olur kartıyla iliştirilmiş fukara bir girişimci gibi duruyorum :)
Sıkıntı ve buhran yaratıcılığı konusunda veriliyorsa ödül, o başka :D
Önce Nzn'a teşekkür ediyorum ve sonrasında bende bir liste çıkarıyorum derhal.
Mevzuatı yazıyorum hemen.
* Sizi ödüllendirene teşekkür edin.
* Sizi ödüllendirenin blog linkini yayınlayın.
* Ödülün logosunu yayınlayın.
* 7 yaratıcı blogger ödüllendirin.
* 7 blogun linkini yayınlayın.
* Ödüllendirdiklerinizi haberdar edin.
* Kendiniz ile ilgili 7 ilginç şey yazın.
1- Sandaletli Seyyah
2- Kedili Mutfaklar
3- Açalya
4- Asortik Krep
5- Sarhoş balık ve topal martı
6-Bestenin naneleri
7- İmgeleme
Kendimle İlgili 7 ilginç şeye gelince,
Artık böyle şeyler yazarken aklıma hep OİP'in karikatürleri geliyor, gülmekten yazamıyorum. Allah'ım neyse, dur bakalım.
1- Hep dudağım uçuklar. Daima. Efendim şöyleki, ben doğduktan sonra annemgil tüm perileri yemeğe çağırmış bize. Tabi o kargaşada bir tanesini unutmuşlar ki, oda uçuk perisiymiş. Öfkeden deliye dönen uçuk perisi yemeği basmış "Vay Allah'sızlar benden habersiz götürüyorsunuz ara sıcakları, sarmalarda bitmiş zati ! " diye bir öfkelen. Tabi kabak benim başıma patlıyor direk lanetleniyorum ve akabinde sürekli bir yerlerden pırtlayan uçuklarımla yaşamaya mahkum ediliyorum. Ayol o kadar da öptürüyorum prense, ama bir işe yaramıyor ne menem bir büyüymüş bozulmak bilmedi :p
2- Sağ ayağım altı parmaklı, deeeermişim! Yok değil ama olsaymışım bir işe yararmış işte bak.
3- Evde kutusunda itinayla sakladığım bir gitarım var ama çalmayı bilmiyorum. Mevzu biraz eskiye dayanıyor. Yaş 19 galiba, illa gitar alıcam diyorum. Babam her zamanki gibi iyi polisi oynuyor, ılıman yaklaşıyor olaya ama annem, kati surette olmaz! ben serseri gibi omzunda gitarla gezdirmem seni diyor. Küsüyorum anneme, konuşmuyorum filan baya kararlıyım. Sonra annem izin veriyor ama tek şartla, kursa gidemezsin diyor. Kesinlikle omzunda o gitarla sokakta yürüyemezsin. Kabul ediyorum. Ölüm kalım meselesi benim için ve 1997 senesi 230 dolar bayılıyorum Lay Lay Lom'a, omzumda gitarla ilk ve son kez Taksim'de yürüyerek eve dönüyorum ve itinayla kaldırıyorum dolaba. Arada bir şeyler tıngırdatıyorum o kadar. Israr etmiyorum kurs için çünkü kalbim çok kırılıyor. Kursa git deseler bile o saatten sonra gitmem, çok gururluyumdur zira!
Şimdi zamanı geldiğinde oğluma devir teslim edeceğim kendilerini :)
Ha! anneme sorsan bu olayı böyle hatırlamaz tabi. Ona göre ben isteseymişim kursada gidermişim, gitarı nasıl almışım o zamanmış. Yani papaz mı olsaydık, ne yapsaydım? iyilikten maraz doğar derler işte. İyi evlat olmaya çalışıyor, hayallerine bile set çekiyorsun, yıllar sonra azimli olmamakla, hırslı olmamakla suçlanıyorsun.Peh!
4- 10 yaşındayken köyde hareket halindeki traktörün römorkundan aşağı düştüm ve benim için gerçekten ilginç bir deneyimdi :) Apar topar köye en yakın il olan Ankara'ya dönmüştük. Annemin ailesi Ankara'lı zaten. İşin komik tarafı, biz Ankara'dan köye geçeli zaten bir gün olmuştu :) Hadi bir daha köyden taksi kirala, Ankara'ya gel. Haccettepe'ye gelmiştik galiba. Kafamı vurduğumdan az birazda kanadı tabi ve ben ciddi sersemlediğimden Ankara'ya gidiyoruz, ciddi bir durum varsa diye. Ben yolda yarı baygın yattım zaten. Neyse, acilde sedyede yatıyorum, bir yandan da hastane polisi bana bir şeyler soruyor. Olay nasıl oldu, nedir? gibilerinden. Bende şiddetli mide bulantıma rağmen, uzun uzun anlatıyorum polise. "Efendim, biz tatil için köye gelmiştik. Ormana gidecektik, piknik yapacaktık. Ben römorkta oturuyordum ama sonra ayakkabılarımın yerini değiştirmek için ayağa kalkmıştım o esnada traktör çalışınca dengemi kaybettim düştüm kendi hatamdı efendim". Dedem sonradan konuşmamı çok beğendiğini ifade etmişti. Çocuk çok güzel anlattı derdini, tıpkı bir yetişkin gibiydi, başkası olsa ağlayıp düştüm der geçerdi demişti. Bende bir gururlan, bir gururlan :)
Tabi o sene yaz tatili kabus olarak kaldı aklımda. Uzun zaman o düşmenin sıkıntısını yaşadım.
5- Asıl olaya gelelim. 6 yaşındayken Sefaköy'de oturuyorduk ve beni 15-16 yaşlarında iki çocuk neredeyse kaçırıyordu !!!
Resmen, bildiğimiz seni baban çağırıyor repliğiyle yanıma yanaşıp, beni kolumdan çekmeye başladıklarında ben direnmeye başladım. Sessiz bir çocuktum, pek sokak çocuğu değildim zaten ve sesi çıkan cadaloz biri olmadığımdan yaygarada koparmadım ama Allah'tan çocuklardan biri hadi bırak gidelim demeye başladı. Onun ürkekliği sayesinde bende ellerinden kurtuldum. Kolumu kurtarır kurtarmaz, apartmana doğru koşmaya başlamıştım. Nefes nefese eve çıktım anneme anlattım, oda cevval bir biçimde aşağı indi ama çocuklar çoktan tüymüşlerdi.
Halen aklıma geldikçe ürperirim. Ya kaçırsalardı? Düşünmesi bile korkunç !!!
6- Hiç aklımda yokken en olmadık mevzuyla ilgili, en olmayacak şeyleri düşünürüm. Bir anda felaket senaryoları aklıma gelir. Misal, yolda yürürken düşmek ama öyle böyle değil, illa kafa göz kopmalı olanından. Yani ne biliyim, Son Durak filminin senaryosundaki abuk kazalar gibi.
7- Acı eşiğim yüksektir. Çok soğukkanlıyımdır. Yani elim kopsa bile ortalığı velveleye vereceğimi sanmıyorum. Ortalık karışmasın diye,tamam ya önemli değil derim o an herhalde :D
Birde hamileyim :) bu ara en ilginç mevzu bana göre bu :P
İşte böyle, kafa şişirdim di mi? Hemen kaçıyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Teşekkürler, en yakın zamanda cevap vermeyi düşünüyorum..
YanıtlaSilTişkür..:) Ben cevaplamışım bu mimi zamanında.. O yüzden hemen o posta geri dönüp senin adını da beni mimleyenler listesine ekliyorum..
YanıtlaSilSevgiler..
Asortik Krep, rica ederim. :)
YanıtlaSilSevgiler.
İmge, atlamışım o zaman. Ama olsun ben bir kez daha seve isteye veriyorum :)
Sevgiler.
Çok benzer 3 madde yakaladım, yazmadan duramadım:) Gitarla ilgili benzer bir tecrübem var bu bir.. Ben de abuk sabuk felaketler düşünürüm (sadece yolda yürürken düşünsem keşke, her yerde her zaman senaryo yazar benim zihnim), bu iki.. Üçüncü olarak da uçuk meselesi var. Ama benim epeyce seyrekleşti artık, çıksa da ufak çıkıyor, neden bilmem? Eskiden sürekli tekrarlardı ve devasa boyda olurlardı. O yıllarda henüz Angelina bilinmediği için Sezen Aksu'ya benzemişsin diyerek avuturlardı beni de! Düğün sabahımda da çıkacak diye nasıl korktuğumu bir ben bilirim bir de sen bilirsin herhalde:)) Virütik bişey ama aynı zamanda psikolojik yanı da var sanırım bu illetin. Çıkmayacağını, çıksa da büyümeyip ufak kalacağını düşün hep:)
YanıtlaSilSevgiler..
Sibel, uçuk kısmına girme. Düğünde benimde korkulu rüyamdı :)
YanıtlaSilGitarı merak ettim şimdi.
Felaket senaryoları kısmını da zihnimizin bize bir oyunu diye düşünmek istiyorum :)
Sevgiler.